Prof. Dr. Ahmet Özer

Bomba!? -I-

Prof. Dr. Ahmet Özer

Toplumsal kaygı artıyor

Son günlerde üst üste bombalar patlıyor, Türkiye adeta kan revan içinde kalarak tedirginleşiyor, toplumsal kaygı ve korkular hergeçen gün artıyor, bu durum sosyo psikolojik yapıdan sosyo ekonomik yapıya kadar bir dizi yaşam pratiğini derinden etkiliyor. Bunlardan sorumlu olan hükümet gerekli tedbirleri alıp acilen çözüm bulmak yerine üst üste hameset kokan açıklamalar yaparak durumu geçiştirmekte, ardından başka bir yerde başka bir bomba patlamakatadır.

Hamaset işi kotarmaz

Bunlar yaşanırken Sağlık Bakanı ha bire ölü ve yaralı sayısını açıklayarak önemli bir iş yaptığını sanıyor.Hükümet sözcüsü istikrarın altını çizerek “halkımızın ne kadar güzel bir sınav verdiğinden dem” vuruyor; İç işleri Bakanı “hiç merak etmeyin soruşturma çok detaylı sürüyor” diyerek bomba patladıktan sonra yapılacak işleri sıralıyor.Başbakan hemen güvenlik toplantısı yapıyor, bu toplantıdan sonra “devletimiz büyüktür milletimiz azimlidir, gereği yapılacaktır” lafları ortalığı dolduruyor;Cumhurbaşkanı birleştirici ve toparlayacı görevini sergilemek yerine bir kez daha “ezeceğiz, bitireceğiz, yok edeceğiz” diyor.

Toplum sorumluluğunu yerine getirmeli

Peki bombalarla paramparça olan, otomobillerin altında ezilen, kolları bacakları sağa sola savrulan vatandaşlara ve onların ailelerine ne diyeceğiz? Bu tarzla haraket edilirse nereye varılacak? Toplantı,hamaset,yok edeceğiz sözleriyle bu iş çözülür mü? Ülkenin bir tarafı kan ağlarken diğer tarafı huzura erebilirmi? Cizre, Sur, Nüsaybin, Şırnak Yüksekova huzur bulmadan Ankara, İstanbul huzur bulabilir mi? Belli kibu işler bu şekliye bu hükümete bıraklırsa ve hükümet bu yaklaşımla giderse çözüm bulunamıyacak. Peki kim bulacak?kanımca bu sorunun cevabı halkta saklı. Çözümü toplum bulacak, sorumlu ve örgütlü toplum.

Hakları olanların görevleri de var

Eğer özgür olmak istiyorsak, eğer demokratik bir devlet talep ediyorsak o halde sorumluluklarımızı da yerine getirmemiz gerekir. Toplum sorumluluğunu yerine getirmeyince birinin kendince egemen olması kolaylaşıyor. Böyle bir dumda vatandaş giderek tebaya dönüşüyor.Teba silikleşiyor, kendini kurtarmanın peşine düşüyor, bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın demeye başlıyor.Kendini kurtarmaktan,herseyin en iyisini ben bilirim modundan kurtulup dayanışmaya geçmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki egemenler her seferinde aynı şeyleri temcit pilavı gibi ısıtıp önümüze getiriyorlar.Bunlar devletin olanaklarıyla pekiştiriliyor, medyayı da kullanarak yaptıkları propoganda ile bu pekişmeyi güclendirip yaygınlastırıyorlar. İşin en garibide bunları bizim için yaptıklarını söylüyorlar,bizde gerçekten bizim için yaptıklarına kanıyor ve inanıyoruz.

Silah çözüm değil

Bu işin özünün Kürt Sorununun çözümsüzlüğünde saklı  olduğunu aslında herkes biliyor. Kürt sounu çözülmeden ne barış ne demokrasi olmaz.  Kürt sorunu ise silahla değil diyalogla, müzakereyle, siyasetle ancak çözülebilir. Bu iktidar değil miydi, “silah çözüm değil” diyen.  O halde denenmiş yönetmleri yeniden denemenin manası ne? Einstian,”delilik sürekli aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemektir” diyor.Elli yıldır sonuç vermeyen silah, tank, top, ölüm, yakma, yıkma bu gün mu sonuç verecek?Bugünde bu yolla sonuç alınamayacağı açık. O halde bu ısrar neden?  Bir tek cevabı var, güç ve iktidarı elde tutmak. Ama bunu yaparken sanki yeni birşeymiş gibi ve sanki bizim için yapıyorlarmış gibi sunuyorlar. Daha büyük tehlike,boş hamasetin;vatan,bayrak, hain laflarıyla toplumun milliyetçi duygularını kaşımanın,  ölü sayıcılık yapmanın ayrışmayı hergeçen gün derinleştirdiği gerçeğinin görülmemesidir.

Baskı işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor

Bir yandan bunlar yapılırken öbür yandanda buna itiraz edenler susturuluyor, içeri atılıyor, işinden ediliyor. Aslında bir çeşit öbürlerinede aba altından sopa göstererek “susun,  sesinizi çıkarmayın, sesinizi çıkartırsanız sizinde başınıza bunlar gelir” denmek isteniyor. Yani toplum korkutulup  susturuluyor.Toplum burada bir yol ayrımına geliyor ya pısıp kalacak  insanlar taki işin ucu kendine dokununcaya kadar ya da işler çığırından çıkmadan itirazını yükseltecek. Sorumluluktan kaçınıp, bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın moduna geçerse, refleks veremez hale gelir,bir çeşit felç olur. Böyle bir ortamda iyi yönetemeyenler buna rağmen  istedikleri gibi at oynatmaya devam eder.

Toplumsal refleks şart

Oysa asıl doğru yol bütün bu haksızlıklara karşı koymaktır.Bu sorumlu davranışların belki bedelleri olacak ancak beraberinde bir denetim mekanizmasını işleterek demokratik bir yönetimin yolunuda açabiliecek. Aksi taktirde hiç birşey değismeyecek taki sorumluluktan kaçanlarında canı birgün yanana kadar...

Bu çerçeve hayata geçerse, iktidar yanlış dış politikasını yeniden gözden geçirmeye, çatışmalı ortamdan çözüme geri dönmeye, baskıları artırmak yerine demokrasiyi güçlendirmeye mecbur kalacaktır. O taktirde ülkenin önü açlır yoksa bu gidişat iyi bir gidişat değidirl.. 

Yazarın Diğer Yazıları