Prof. Dr. Ahmet Özer

Bomba!

Prof. Dr. Ahmet Özer

Bomba aslında kime?

Bu bomba Türkiye’de demokrasi isteyenlere.. Bu bomba memlekette barış isteyenlere.. Bu bomba adalet, hak, hukuk isteyenlere. Bu bomba “artık yeter yapan hesabını versin” diyenlere.. Bu bomba Diyarbakır’ın, Roboski’nin, Ermenek’in, Somanın, Suruç’un hesabı sorulsun diye toplananlara.. Bu bomba aslında hepimize..

Hesap vermek yoksa demokrasi de yoktur

İnanıyoruz ki eğer Robski’nin hesabı sorulsaydı Diyarbakır ve Suruç katliamları olmazdı; Suruç’un hesabı sorulsaydı Ankara Garı katliamı yaşanmazdı.. Tıpkı Soma’nın hesabı sorulsaydı Ermenek faciası olmayacağı gibi.. Demokrasinin fazileti hesap sorulabilirliktir. Hiçbir şeyin yapanın yanına kar kalmamasıdır.. Ama maalesef epey bir zamandır bizim ülkemizde yapanın yanına kar kalıyor.. Katliamların, baskı ve zulmün, çalanın, çırpanın, hukuksuzluğun hesabı sorulmuyor.. Bu nedenle yüzbinler Ankara Garında toplandı.. Hesap vermekten korkanlar hesap vermek yerine bombayla susturma yoluna gidiyorlar... Peki emellerine ulaşabilirler mi?

Gandi’nin sözleri

Hindistan’ın kurucu barışçı Lideri Mahatma Gandi; “Bazen vahşi katliamlar ve dayanılmaz zülüm karşısında yüreğim sıkışır, umudum kırılır, vazgeçme noktasına gelirim.. Böyle zamanlarda hep dönüp geçmişe, tarihe baktım. Tarihte zülüm karşısında doğruluk ve hakikatin sonunda hep galip geldiğini; daima kazındığını, zalimlerin ise daima sonunda kaybettiğini görünce yüreğim tekrar umutla dolar ve yürüyüşüme öyle devam ederim” diyor.. Bu katliamları yapanlar yılgınlık istiyor, barış ve demokrasiden vazgeçmemizi istiyor, sesimizi kısmamızı istiyor.. ama yağma yok.. Demokrasi, barış, hak ve adalet, özgürlük ve eşitlik mücadelesi devam edecek.. Barış ve demokrasi uğruna şehit olanlar boşuna ölmüş olmayacaklar.. Sonunda kazanan mazlumlar olacak, barış ve demokrasi olacak.. Zulmedenler, katledenler hep kaybetti, kaybedecek. Dün olduğu gibi bugün de yarın da kaybedeceklerdir..

Saldırının şifreleri

Saldırının olduğu gün orta doğu medyasından bir gazetecinin sorularına verdiğim cevaplar aynı zamanda bu saldırıya ilişkin reel analizi de içerdiği için paylaşmak istiyorum.

Soru: Ankara’daki saldırı nedir, anlayış olarak Türkiye’de Demokrasi güçlerine karşı Cihad başlatılması diye billir miyiz?

Diyebiliriz. Bu saldırı Suruç ve Diyarbakır mitinglerinde yapılan saldırılara benziyor, onların bir devamı gibi. O saldırılar aydınlatılıp hesap sorulsaydı belki bu saldırı olmazdı. Çünkü denokrasi hesap sorma rejimi. Ancak bu ülkede şimdilerde demokrasiye karşı kim bir saldırı yapıyorsa şimdilik yanına kar kalıyor. Ayrıca her gün bir çok yere baskın yapan tutuklama yapan devlet güçleri bunu neden önlememiştir? Bu soru herkesçe sorulmaktadır

Soru: Rusya PYD ile beraber Türkiye Suriye sınırında bir güvenlik kuşağı oluşturacak. Buda Cihatçilerin nefessiz kalmasına sebep olacak. Ankara’daki patlama bu güvenlik kuşağının Türkiye’den kırmasının bir denemesidir diyebillir miyiz?

Bu saldırıyı Işıd ile bağdaştıranlar var. Eğer öyle ise bu dediğiniz olabilir. Ama Işıd’e bu kadar meydan veren onu zımnen destekleyen gene bu hükümettir. Şimdi yaptığının karşılığını böyle ödüyor. Eğer öyleyse bile “neden Türkiye istihbaratı bunun önüne geçememiştir?” sorusu ortada duruyor

Soru: Saldırının hedefi seçimin engellenmesi mi yada yapılmaması mı?

Başından beri seçimle ilgili üç senaryo olduğunu söyledik ve yazdık. 1) Hükümetin bu çatışma ortamında seçime gidip bir takım oyunlarla seçimi kazanması, ya da 2) Saldırıların dozunun artması halinde seçimin bir yıl ertelenmesi 3) Üçüncü senaryo ise; çözüm sürecine geri dönüp barış ortamında seçime gidilmesidir.

Görünen o ki, birinci ya da ikinci senaryo ihtimal dahilinde; üçüncü senaryo için hükümet hiçbir şey yapmıyor yapmak istemiyor. Nitekim “PKK tek taraflı ateşkes ilan ediyorum” dediği halde hükümet çok büyük zafer kazanmış gibi hiç oralı olmadı.  Ateşkes bir insanın bile daha az ölmesine yol açacaksa bundan daha iyi ne olabilir? Ne isteniyor? Daha fazla insan mı ölsün isteniyor? Analar ağlasın mı isteniyor? Nasıl olsa ölen yoksul halk çocukları.. Kılıçdaroğlu’nun sorduğu gibi “O bölgeye gidenler arasında hiçbir tuzu kurunun çocuğu neden yok?” Sabah akşam vatan deyip gezenler, cenazelerde boy gösterenler, şehit edebiyatı yapanlar neden orada sizler de ya da sizlerin çocukları da yok?

Soru: Bundan sonra böyle saldırıların gerçekleşmesi mümkün mü?

Mümkündür. Daha grift provokasyonlar olabilir. Demokrasi güçlerinin bunlara karşı dik durması esastır. Herkesin savaşa, çatışmaya karşı "Barış hemen şimdi" diye haykırması, ayağa kalkması ve gereği neyse onu yerine getirmesi gerekir..

 

 

Yazarın Diğer Yazıları