Prof. Dr. Ahmet Özer

Bir anayasa nasıl yapılmalı ve neler içermeli?

Prof. Dr. Ahmet Özer

Bundan sonra anayasa değişikliği konusu günedemimizi oluşturacak gibi. Bir ülkenin en üst değer yargılarının bileşkesi  ve çimentosu yasaların anası olan Anayasadır. 12 eylül anayasası çağdaş düzlemde hak ve özgürlüklerin ihyasına değil, bu çerçeveyi zaptu rapta alan bir mantaliteye sahiptir. Sami Selçuk’un deyimi ile Türkiye anayasası olan ama gerçek manda anaysal olmayan bir devlettir. Bu anayasada 26 defa değişiklik yapılmasına karşın esas itibariyle ruhu ve felsefesi değişmemiş, ayni kalmıştır. Behemahal değişmelidir, ama nasıl?

Milletvekili Genel Seçimleri yüksek bir temsille ortaya çıkardığı meclis yeni anayasa yapımı için bir şans olarak görülmüştü ama bu yapılamadı.. Oysa yüksek temsil gücü olan bir meclisi bekleyen en temel görev, darbe anayasasını tarihteki yerine havale temek, bunun yerine Türkiye’nin ihtiyaçalarına cevap veren, sorunlarını çözen yepyeni bir anayasa yapmaktı. Şimdi rutuşlarla yeni bir değişiklik daha yapılıyor. Makasadı hasıl etmeyecek bir zaman ve kaynak israfı daha. Bir müddet sonra işler yürümeyince yeniden anayasa tartışmaları başlayacak, hiç kuşkunuz olmasın.

Mevcut değişikliğe ilişkin çok şey yazılıp çizildi, ama yerine nasıl bir şey öneriliyor o pek konuşulmadı. Yani yeni bir anayasa nasıl yapılmalı ve nasıl olmalı?

İhtiyacımız olan yeni bir anayasadır

Burada cevaplandırılması gereken bir kaç soru büyük önem taşıyor. Bu cevaplar bugün yapılan değişiklikle  ilgili olarak da bize bir fikir vermiş olacak. 1) Yeni anayasa nasıl bir yöntemle yapılmalı? 2) Özü (içeriği) nasıl olmalı? Bu iki soruya verilecek cevap yeni anayasanın Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verip-veremeyeceğini belirleyecektir.

Bir toplum için dünyanın en değerli şeyi para-pul altın veya elmas değildir, o an için geçerli olan, var olan ihtiyaçtır. Türkiyenin de bugün en önemli ihtiyacı ise anayasada kısmi değil tümden bir değişikliktir. Bu ihtiyaç karşılanırken, yani yeni anayasa yapılırken, yapım yöntemi; temel ilkeler; kimlikler; din ve vicdan özgürlüğü; kuvvetler ayrılığı açısından irdelenmeli ve bu konu başlıklarının altı doldurulmalıdır.Çünkü anayasalar toplumların en üst değer yargılarının bir üst hukuk normu olarak formüle edilmiş bileşkesidir. Bu açıdan hem toplumsal sosyolojiyi temsil ederler hem de ülkenin ortak aklını ve vicdanını.. Gerçek bir yönetim felsefesinin özü ve ruhu bunu gerektirir, yani insanı işin merkezine koymayı..  Nedeni  basit.

  Hak ve yetkinin asıl sahibi halktır

            İnsanlar daha iyi yaşamak için aileden başlayarak bazı hak ve yetkilerini başka kişi ve kurumlara devrederler. Ailede bireyler zımnen de olsa bir reis tain ederler; daha güzel ve ahenkli bir ailede yaşamak için bazı hak ve yetkilerinden vazgeçerek, feragat ederek, bunları aile reisine devrederler. Sonra apartmandaki sakinler temiz bir çevre için kimi yetkilerinden feragat ederek kendi adlarına bu işleri yürütmek için apartman yöneticisi seçerler. Apartmanların oluşturduğu mahalleler muhtarları, muhtarların oluşturduğu beldeler belediye başkanlarını seçerler. Sonra ülke milletvekillerini ve bu vekillerden oluşan hükümeti seçerler. Yani öz itibari ile hak ve yetkinin sahibi bireylerdir ama bireyler (kendi özgün işlerini yapabilmek için) bu yetkilerini kendi rızalarıyla kademeli olarak devrederler. (Hatta ülkeler de daha yaşanabilir bir dünya için ulus üstü kurumlara devrederler kimi ulusal yetkilerini, günümüz dünyasında.)

Meselenin özü

Toplumun büyük çoğunluğu bu yetkileri parlamentoya devrederken artık 12 Eylül darbesi ile yönetilmek istemediğini, yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa istediğini seçim sürecinde ortaya koymuştu aslında. Parlemento bunu dikkate almadı ikinci bir yolla kısmı ve bazı kurumsal değişikliklerle yetindi. Bu ikinci yol, toplum için birçok sorun barındırıyor. Bir kere toplumun genelinin kabulüne dayanmadığı için meşruiyeti zayıf olacak. İkinci olarak alınan yetkinin aksine bir iş yapıldığı için demokratik olmaz, buna itiraz edenler dinlenmezse o taktirde otokratik olur. Üçüncü ve daha da önemlisi toplumun birikmiş sorunlarını çözemediği için, kamuoyunun yetkiyi devrederken sorunsuz bir ülke beklentisi boşa çıkacak Dördüncüsü, baştaki bir grubun keyfi yönetimine maruz kalınacak. Yani bütün kesimleri kapsayan, özgürlükleri öne alan, geniş bir katılım ve mutabakatla gerçekleştirilmesi gereken demokratik ve  birikmiş sorunları çözen fonksiyonel bir anayasa yapılması beklenirken, bunun yerine  cumhurbaşkanına büyük yetkilerle yasama, yürütme ve yargıyı belirleme yetkileri veriliyor. Bu ise hem çağcıl değil hem sorunlu..  Bunun yerine yeni anayasa yapılmalı. Bu ihtiyaç ortadan kalkmış değil.

Yeni anayasa neler içermeli?”

Yeni bir anayasanın içermesi gereken en temel sorunlar, Kürt meselesinin çözüme kavuşturulması, asker sivil dengesinin vesayetçiliği gerileten sivilleşmeyi öne alan biçimde düzenlenmesi, din-devlet-birey ilişkilerinin özgürlük ekseninde yeni bir düzene kavuşturulmasıdır. Yasalardaki değişiklikle seçim barajı temsil adaletine uygun bir seviyeye çekilmeli, yerel yönetimlerin yetki alanı genişletilmelidir. Yeni anayasada, seçilmiş organlar üzerinde vesayet organlarına yer verilmemeli; silahlı kuvvetler, sivil iradeye tabi ve onun denetiminde olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Milli Güvenlik Kurulukanunla düzenlenen ve görev alanı münhasıran milli savunma konuları ile sınırlı olan bir danışma organı şeklinde yeniden yapılandırılırken;  YÖK ve Diyanet İşleri çağın ve toplumun gereklerine göre düzenlenmeli, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinin altı doldurulmalıdır.

Yeni anayasanın felsefesi ne olmalı?

Her şeyden önce ideolojik olarak tarafsız olmalı, etnik bakımdan kör din ve inanç açısından tamamen tarafsız durmalıdır. Örneğin mevcut Anayasanın 66. maddesi gibi maddeler olmamalı; milliyetçi ve ırkçı vurgulara yer verilmemelidır. Temel hak ve özgürlükler kısaca tarif edilmeli; bu bakımdan anayasanın değerler felsefesini eşitlik adalet ve özgürlük kavramları oluşturmalıdır. Ayrıca cins ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yaklaşım içermeli. Devletin insanı yerine insanın devleti yaklaşımını esas almalıdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan, sadece büyümeyi değil adaleti ve bölüşümü esas alan sosyal ve demokratik devleti şiar edinmeli, inançları özgür bırakan ve herkesin dinine saygı duyan laik devleti gerçekten inşa eden bir mantaliteye sahip olmalıdır.

Nasıl yapılmalı?

Bu anayasa geniş bir mutabakatla yapılmalıdır. Bunun da sihirli kavramı katılımdır. Başta mecliste grubu bulunan partiler olmak üzere meclise giremeyenlerin de görüş ve önerileri alınmalıdır. Sivil toplum kuruluşları, toplumun diğer tüm örgütlü kesimlerinin görüşleri süreçte değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır. Üniversiteler, barolar dinlenmeli ve tabi ki sön söz meclisin olmalıdır. Meclisin de daha hızlı ve etkin çalışması için bu konuda “Partiler Arası Uzlaşma Komisyonunun” kurulması önemli. Komisyon yukarıdaki bütün süreçleri süzgeçten geçirdikten sonra Meclis oturup anayasayı yapmalıdır. Bunu gerçekleştirmek parlamentonun önündeki en önemli görevdir.

Sonuç

Sonuç olarak, Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Değişim isteyenler ile statukoyu sürdürmek isteyenler arasındaki mücadele sürüyor. Değişim isteyenler bu mücadeleden galip gelir ve birikmiş sorunları demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözerse Türkiye 5-10 yıl içinde bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir. Aksi bir durumda ise bağrında her türlü sorunu taşıyan geri kalmış gelenkçi üçüncü dünyanın yanına savrulacak ki bu hiç kimsenin arzusu değildir. Sürecin mihenk taşı ise (kısmi değil) yapılacak olan yepyeni bir anaysadır. Aksi taktirde gelecek kuşaklara kötü bir miras bırakmanın vebalı altında kalırız.

Yazarın Diğer Yazıları