Prof. Dr. Ahmet Özer

BİLİM ve DİN...!?

Prof. Dr. Ahmet Özer

Bilim, realiteyi (ve gerçeğe ilişkin doğru bilgiyi) arama, bulma, anlama ve açıklama etkinliğidir. Felsefenin de, dinin de hatta edebiyatın da böyle bir çabası vardır. Onlar da kendilerine göre dünyayı, Evren’i anlama ve açıklama hedefi güderler.

Peki bilim ile bu etkinlikler arasındaki fark nedir? Aralarındaki en belirgin fark kullandıkları yöntemdir. Bilimsel bilgiye ulaşmanın kaynağı bilimsel yöntemdir. Dinin bilgilerinin (doğrulama) kaynağı ise vahi, kutsal kitaplar, dini otoritelerdir. Bu yüzden sorgulanmazlar. Sadece iman edilebilirler, inanılırlar (ya da inanılmazlar) İnanmak rasyonel bir süreci gerektirmez, duyguya dayalıdır; bu yüzden bu bilgiler yenilenemez, geliştirilmezler. İş görüleri azdır, onlarla uçak, gemi yapamayız. (Benzer bir durum felsefe ve edebiyat için de geçerlidir; bunu başka bir yazıda ele alacağım)

Bilimsel yöntem ise sınamaya dayalı olduğu için sorgulamaya, eleştirilmeye tabi tutulabilir, hatta ortaya konmuş bilimsel bir bilgi yanlışlanarak yerine doğrusu konabilir. Merak, sınama, sorgulama ve eleştiri bilimsel gelişmenin dinamosudur. Ama din için bu söylenemez. 1500 yıl önce ortaya konmuş bir bilgi o gün neyse bu gün de aynısı geçerlidir. Diğer bir deyişle sorgulanmadan bu gün de kabul edilmek zorundadır. Sorgulamak, yanlışlamak, red etmek dinden çıkmak anlamına gelir.

Başka bir deyişle bilimsel bilgi eleştiriye açıktır ama dini bilgi eleştiriye açık değildir. Bu yüzden dinin bu nevi bilgilerine dogma diyoruz. Onları akıl ile sorgulamadan sadece iman (inanmak) edebilirsiniz. Bu yüzden din çoğu zaman büyük kitleler üzerinde kötü insanların kötü emelleri için kullanılmıştır. Bruno’nun dediği gibi; Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; kötü insanlar ise yeryüzüne kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı (dini) kullanır.

Benzer bir durum değişim bilim için de geçerlidir.

Bilim ulaştığı bileğilere kendine has bilimsel yöntemle ulaşır demiştik. Buna kabaca gözlem ve deneyle sınama diyebiliriz. Bilimsel yöntem sonucunda ulaşılan bilgiler gerçeğe (açıklamaya çalıştığı objesine) en yakın, doğruluk düzeyi en yüksek bilgiler olduğu için bu bilgilerle uçaklar, gemiler, arabalar, binalar, köprüler yaparız. Bu yüzden bilimin itibarı diğerlerine göre daha yüksektir, çünkü iş görüsü yüksektir. Ve bu yüzden yalancı siyasetçiler kendi itibarlarını tükettiklerinde bilimi kendilerine “yalancı şahit” tutarlar. “..., bilimsel verilerin ortaya koyduğu gibi ...” der ve devam ederler yalancı nutuklarına.

Hatta onu kötü emelleri için kullanırlar. Örneğin bilim insanı, atom parçacığını egemenler ondan atom bombası üretip insanları yok etsin diye parçalamaz. Bunu güç zehirlenmesine uğramış egemenler yapar. Dolayısıyla burada kötü olan bilim değil, onu kötü emelleri için kullanan kötü insanlardır.

Bilim gerçeği ortaya çıkarmak ve aydınlatmak için yeryüzündeki iyi bilim insanlarını kullanır. Kötü insanlar ise hastalıklı iradelerini yeryüzüne hakim kılmak için bilimi ve bilimden doğan teknolojiyi kullanırlar. İnsanları öldürürler doğayı tahrip ederler.

Ama bütün bu musibetlere rağmen, bilim her gün giderek artan ölçülerde, her cephede, yaşamımızı kolaylaştırmaya devam etmektedir.

Lakin şu gerçek de var; bilim ancak ona değer verilen yerde neşrü nema bulur, gelişir, boy verir; kendisine kıymet verilmeyen yerden ise göç edip gider.

Zorla zaptu raptla bilim üretilemez, ancak resmî ideoloji üretilebilir.

Yazarın Diğer Yazıları