Ömer Gündüz

Kötülüklerden beraat edin

Ömer Gündüz

Ramazanın müjdecisi Recep ayı ile Şaban ayıdır. Bu iki ay, bizi Ramazan ayına hazırlayan aylardır. Hz. Aişe anamızdan (Allah ondan razı olsun) rivayet edilen bir hadise göre Sevgili Peygamberimizin, Ramazan ayından başka en fazla oruç tuttuğu ay, Şaban ayı imiş. 12 Haziran 2014 Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece, Şaban ayının 15’inci gecesi idi. Yani Berat Gecesi. Hazreti Ali’nin (r.a) rivayet ettiği bir hadiste Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Şaban ayının yarısının gecesi olduğunda gecesini ibadetle, gündüzünü oruçla geçirin. ”Çünkü o gece güneşin batışıyla Allah (rahmetiyle) dünya semasına iner ve şöyle der: “Af isteyen yok mu af edeyim, rızık isteyen yok mu rızık vereyim, hasta yok mu afiyet vereyim... diye tan yeri ağarıncaya kadar devam eder” (İbni Mace, Sünen, K. Salat, hadis no: 1378).

Mübarek gecelerin gündüzü, geceden sonraki gündür. Yani Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece Şaban ayının 15’inci gecesi olunca Berat Gecesi’nin gündüzü Cuma günüdür. Yani bu gündür. Perşembe günü de oruç tutmanızda bir mahzur yoktur. Bu oruç, farz veya vacip olmadığından tutmayanlara yan gözle bakmayınız. Tuttuğunuzu ilan etmeyiniz. Gecede yürekten Allah’tan af talebinde bulununuz. Bizde Beraat Gecesi’nin sonraki günü olan bu gün de Bediüzzaman Hazretlerinin duası ile Yüce Mevlamızdan af nidasında bulunuyor ve tüm ümmeti Muhammed’i bu münacaat ve niyazı yapmaya davet ediyorum:

 

Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim! 

Benim sû-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalâlet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacâletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahede, göre göre, gayet sür’atle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbap ve akran ve akaribim gibi, kabir kapısına yanaşıyorum. O kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü’l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dâr-ı dünya da, kat’î bir yakîn ile anladım ki, hâliktir gider ve fânidir ölür. Ve bilmüşahede, içindeki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmâreyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur. 

Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim!  “Kullu A’tin Kari Bun” sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kàliyle bağırarak derim:

"El-aman, el-aman! Ya Hannân! Yâ Mennân!

Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!" İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nidâ ediyorum: "El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!"

 İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyîciler beni bırakıp gittiler. Senin af ve rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce ve mence yok. Günahların çirkin yüzünden ve mâsiyetin vahşî şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvvetimle nidâ edip diyorum:

 "El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlettir! İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten li’l-Âlemîn olan Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum. 


"Ey Hâlık-ı Kerîmim ve ey Rabb-i Rahîmim!

 Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi’, hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatîatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuş, Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer kemâl-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin şânındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki dergâhına gidilsin. Senden başka hak mâbud yoktur ki ona iltica edilsin." Amin (Mesnev-i Nuriye, On ikinci Nota S:153-154)

 

Geceniz hayırlı, bereketli olsun, iki dünyanız güzel olsun, Allah’ın rahmet denizinde tertemiz olunuz ve temiz kalınız.

Selam ve dua…

Yazarın Diğer Yazıları