Ömer Gündüz

Suçlu Kim?

Ömer Gündüz

Geçtiğimiz günlerde hunharca katledilen daha hayatının baharında hayattan koparılan genç bir kardeşimizin ölümü ile sarsıldık. Türkiye, infiale kalkmış, artık Özgecanlar ölmesin diye haykırmaktadır. Hemen aklıma Hz . Ali (r.a)’nin bu güzel sözü gelmektedir. “En büyük bela, belanın nereden geldiğini bilmemektir.” İşte Özgecan cinayeti ile aslında halkımız en büyük belaya düçar olmuş, topyekün bir ülkenin huzursuz olmasına, anne-babaların çocuklarının yarınından endişe duymasına sebep olan bir olay zuhur etmiştir. O halde bizler inanmış bir millet olarak başımıza düçar olan en büyük belanın nerden geldiğine bakmak ve bu musibetin neden kaynaklandığını bilmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde bu ve benzeri musibetlerle daha çok karşılaşır; tüm bir ülkenin sürekli huzursuz olmasına ve masum insanların acımasızca ve haksızca öldürülmesine göz yummuş oluruz. En büyüğünden en küçüğüne kadar değer sahibi ‘insanım’ diyen her ferdin bu tarz vakalarda vebali vardır. Bu insanları nefislerinin zebunu haline getiren ortam nasıl bir ortam ve iklim nasıl bir iklim? İnsan karakterinin iflas ettiği böylesine bir kokuşma hangi boşluğun, nasıl bir aymazlığın, ne tür bir sarhoşluğun ürünüdür?

Eğer bir toplumda ‘bu kadarı da olmaz’ diyebileceğimiz tarzda vahim olaylar vuku buluyorsa ve ölümler ve öldürülmeler doğal insanlık sınırının dışına çıkmışsa o toplumun “medeniyet” ile bağlantısı kopmuş demektir. Biz inanmış ve inancı uğrunda idealleri olan milletlerin tek bir medeniyet bağı vardır. O da “İslam medeniyetidir.” Bu gün ilkokul sıralarında oturan ve madde bağımlısı olmuş, binlerce çocuğu kim, nasıl yetiştirdi? Para için anne ve babasını gözünü kırpmadan öldüren bir gençlik nasıl ortaya çıktı? Güvenlik kamerasına bay bay yaparak hırsızlık yapan insanları kimler nasıl eğitti? Kadın, sevgilisiyle bir olup kocasını öldürdü, vay cani deyip geçiverdik… Sokak ortasında gözünü kırpmadan eşini otuz yerden bıçaklayan kocayı, televizyon ekranlarında gördüğümüzde, Allah seni kahretsin demekten kendimizi alamadık. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

 “Suçlu Kim? Vahşice öldürülen ve yakılan kızımız mı? Vahşeti işleyen cani mi? Yoksa toplumu bu hale getiren insan fıtratına aykırı özellikler ile donatılmış bu sistem mi? İşte asıl tartışılması, konuşulması gereken nokta burasıdır.” Sistem değişmedikçe, durum değişmeyecektir. İnsanın ıslahını en iyi insanı yaratan bilir. Onun için Sevgili Peygamberimizin peygamberliğinin ilk günlerinde ceza yasasıyla ilgili bir tek ayet inmemiş; aksine ilim, iman, ahlak, sosyal yardım konuları işlenmiştir. Medine mektebinde dünyanın en vahşi kabileleri en medeni insan haline gelmiştir.

Albert Camus’nün şu tespiti de bütün toplum bilimcilere, ideologlara, yöneticilere ve kanaat önderlerine yol gösterici olsun: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Bu gün bu memlekette akla hayale gelmedik stilde insan cinayetleri işleniyor ise bir şeylerin ters gittiğini farketmeli ve özellikle başta siyasi otoritelerin alacağı adam akıllı önlemler ile toplumun dinamikleri üzerine çareler düşünmeliyiz. Halkımız intikam duygusuyla idamın tekrar geri gelmesi, zinanın suç olması konusundaki talepleri göz ardı edilmemeli ve yabana atılmamalıdır. Ancak bunlar kokuşmuş, vicdani değerlerini kaybetmiş bir neslin düzelmesinde kesin bir çözüm olmayacaktır. Biz çocuklarımıza, gençlerimize ne verdik, ne istiyoruz… Rüzgar eken, fırtına biçer. Asıl çözüm suça giden ve kötülüğe teşvik eden yolların kapatılması ve neslimizin ahlak ve maneviyat yönünden sil baştan formatlanarak eğitilmesidir. Buda ancak “Önce ahlak ve maneviyat” ilkesini gaye edinmek ve bu gaye uğrunda mücadele etmekle olur.

Özgecan kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Selam ve dua…

Yazarın Diğer Yazıları