Nuran Demirhan

Kuzine sobalı kış günleri

Nuran Demirhan

Bizi en çok ısıtan soba değildi, sobanın sıcaklığı ile aile bireylerinin bir araya gelmesiydi.

İnternet, bilgisayar, telefon yoktu. Sımsıcak sohbetler ile sobanın üstünde cızırdayan Çaydanlıklar ve güğümler vardı. Geceleyin dışarısı buz gibi, camlar donmuş dışarısı görünmezken, sobanın ışığının tavana vurup ateşin görüntüleri döşemelere yansımasıydı.

Sabah sıcak yatağımızda sobanın yanmasını beklerken yorgana sarıldığımız günlerde.

Kuzinenin fırınında kızarmış ekmek kokularıyla uyanmak tı kış günleri.

Sıcacık ekmeklere sürülen yağın kokusu odaya dolar annemizin açtığı kapının soğukluğu ile kahvaltıya devam ederdik.

Uzun kış gecelerinde sobanın üzerinde pişen kestaneleri.

Sobanın yanında dizilmiş yer minderlerini kim kaptıysa kedi gibi kıvrılır mırmır uyumanın tadını çıkarırdı.

Sobanın üzerindeki kaynayan güğümlerin buharı odaya ayrı sıcaklık verirdi.

Aile fertleri ile kırgınlığın, küskünlüğün olsa bile ayrı odalara gitme lüksün yoktu.

Pazar günleri ev halkının, Yanan banyo sobasıyla tek, tek yıkanıp kuzine sobanın yanına dizilip, fokurdayan demliklerden çay içmekti kış günleri…

Kimi zaman evlerde sular donar, sobanın yanında leğende yıkardı anneler çocuklarını.

Yanan sobanın yanında saçlarını kuruturken su damlalarının çıkardığı seslere gülüşüp eğlenen çocuklardık. Dışarıda donan çamaşırların eve gelmesiyle damlayan suların çıkardığı sesler gibi..

Kuru ayazın buzlarda yürürken donmuş ellerini sobanın borusunda ısıtmaya çalışan,içeride ki sımsıcak hava ile bakkala ekmek almaya gitmemek için bin bir bahaneler uyduran bizlerdik.

Kaloriferin,Doğal gazın ısıtamadığı kuzine sobaların sıcaklığı ile büyüyen nesiller gibi..

Misafir gelince sıcak minderleri kaptırmak istemeyen çocukluk günlerimizdeki gibi..

Radyo ve ya Televizyon kapatılır acele, acele ödevler tamamlanır akşamki dizi veya arkası yarınları dinlemek için hazır olurduk.

Meyve saati gelince portakal, mandalinanın önce sobanın yanında ısınmasını beklerdi, kabukların kokusu sobanın üzerinde mis gibi yayılırdı odaya. Ihlamur, karanfil kaynayan demlikte ayrı koku verirdi.

En çok sevdiğim okuldan eve gelince kuzinenin fırınında pişmiş patatesleri soymadan yemekti. Kaynayan aşın sıcaklığı ev halkının yemek saatini beklerdi.

Gecenin ayazı ile sönen sobanın, sabahı beklediği gecelerdi kış günleri.

Soğuk geçerdi kış ayları uzun sürerdi soğuklar.

Kuzine soba her evin başköşesinde sekiz ay yerini alırdı.

Rahmetli babam sayardı,40 gün büyük zemheri,20 gün küçük çille,ardından cemreler ve 21 mart Nevruz derdi.Nevruz geldi mi bahar ardından yaz mevsimi…

İçimizi ısıtan Kuzine sobamız mıydı acaba yoksa tüm ailenin birlikte olması mıydı?

Yazarın Diğer Yazıları