Nuran Demirhan

Çocukluğumuzun şehri, Van'a

Nuran Demirhan

Biz çocukken Şehri Van'da mahallemiz Tepebaşı mahallesiydi, bahçeli evlerle sıralı, şehir merkezine çok yakın. Bahçeler ailelerin adları ile anılırdı. Falancaların bağı, filancaların bahçesi diye. Biz o zamanın çocukları da diğer pek çok yerleşim yerinin çocukları gibi bahçelere girmeyi, meyve koparmayı severdik. Korkarak girdiğimiz tek bahçe Rahmetli Hamit Dayının bahçesi idi, Gömleğimizin içine ve ceplerimize doldurduğumuz birkaç elma, armut ya da ayvanın bir kısmını koşarken düşürdüğümüz de çok olmuştur.

 

Üstünden atladığımız, altındaki su arkından girdiğimiz duvarların çoğu hala möhre duvardı. Yani onlar kerpiçle değil, çamurun kürekle üst üste konulmasıyla yapılmış duvarlardı. Emin değilim ama belki bir kısmı da seferberlikten öncesine aitti."Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor" tekerlemesi de popülerdi.

 

O zaman pamuklu şeker vardı. Akşamüzeri Hatun ablanın evinin önünde dondurma almak için sıraya girerdik. Meleğin tepesinde kış aylarında, Kızak kaydığımız o günleri unutmak ne mümkün.

 

Dini bayramlar geldiğinde en çok sevinen elbette çocuklar olurdu. Bize alınmış olan bir çift ayakkabıya, bir çift çoraba ya da başkaca giysilere çok sevinirdik. Mevsim kışsa annemizin ya da ninemizin ördüğü yün çorapları, kazakları da giyerdik.

 

Şeker toplamak için, yeni giysilerimizi insanlara göstermek için sabahı zor ederdik.

 

Aile ve komşuluk bağları çok güçlüydü. Mutlaka ziyaretlere gider, ziyaret edilirdik. Ara sıra para verenler de olurdu ama genellikle şeker ve fındık dağıtılırdı. Bayramınız kutlu olsun şekeriniz ENDER olsun. Fındık alanlarımız da olurdu çünkü çokça fındık oynanırdı.

 

Fındık oynamak için yerde ve genellikle bir duvarın dibinde, toprakta milav adını verdiğimiz, bir yetişkin avucu kadar çukurlar açardık. O çukura belli bir mesafeye çizgi çizerdik. Elinde yeteri kadar fındığı olan iki oyuncudan biri milavın başında oturur bekler, diğeri de elindeki muhtelif sayıdaki fındığı milava atardı. Milavdan dışarı kaçan fındıkların tek ya da çift sayıda olmasına göre kazanan belirlenirdi. Dışarı çıkan fındık sayısı tek ise milavın başında oturan o fındıkları alır, sonraki atış hakkını kazanırdı, çift ise fındıkları atana atılan fındık sayısı kadar verir, milavın başında beklemeyi sürdürürdü. Milavdan hiçbir fındık kaçmaması haline "kalıp" derdik ve o atış atan kişinin kazanmasını sağlardı.

 

Fındıkları tüketip diğerlerinin yardımına muhtaç olan çocuk dsmilavın başına oturur kendisine verilecek bir - iki fındığı beklerdi. O yardım fındıklarının adı da "dımbıl"dı. Dımbılla ilgili yerel dilde "oturmuşamkalkmanam, dımbılüzünebakmanam" şeklinde bir de deyim vardı. Dımbıla tenezzül etmem anlamında kullanılan.

 

Kimi evlerde çocuklara iğde, kuru üzüm, leblebi, çekirdek ya da ceviz verildiği de olurdu. Biz çocukken o zamanın okul kitaplarındaki şiirleri ezbere bilirdik. İlkokula başladığımızda söylediğimiz "daha dün annemizin kollarında yaşarken / çiçekli bahçemizin yollarında koşarken / şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk / sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz" çocuk şarkısı ile ve diğerleriyle mutlu olurduk. Her sabah İnönü ilkokulunun yolunu tutarken. Andımızı bugün ben okuyacam, hayır sen dün okudun, bugünde Leyla okuyacak diye yollara düşen çocuklardık.

 

Biz Van sevdalıları dağıldık her bir yana hepimiz. Şimdi 2 NİSAN Van'ın 99. Kurtuluş yıl dönümünü kutlamayı bekliyoruz heyecanla. Güzel memleketimin coşku dolu Vanlıları ve Van dostları bulundukları ilde başlamış özverili uğraşıyla VAN kutlamaları gerçekleştirilecek.

Yazarın Diğer Yazıları