Nuran Demirhan

Bizim Mahalle (Tepebaşı Mahallesi)

Nuran Demirhan

Geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer.

Dünyadaki hikayemiz ne zaman başlar bilemeyiz. İlk insandan bu yana değişmeyen ve değişmeyecek iki kavram, aile ve yaşanılan mahalle, doğup büyüdüğümüz mahalle kültürümüz.

Komşuluk ilişkilerimiz yaşanılmış ne varsa alır götürür sizi eski yaşanılmış ocaklara.

Bizim mahalle Tepebaşı Mahallesiydi, mahallemiz kocaman bir aile gibiydi.

Değerlerin ve insanlığın unutulmadığı yaşanılan hikayelerin olduğu acı ve tatlı zamanlardı.

Mahallemizde herkesin ismine veya mesleğine göre lakabı vardı.

Bakkal Ali, Sütcü Ali Asker, Mahallenin taksicisi Ali Oyman, Yazar ve şair Abbas Güven, Tekelci Ali Ekber, Erçişli Ali, Pansumancı Memed efendi, Molla Ahmet, Laz hacı, Pehlivan Enver, Koreli Dursun, Kasap Ahmet, Hasan Karadağ, Terzi Cemile, Terzi Nezihe, Muhtar Piruze, Muhtar Firuzan, otoriter Seriye, Erişteci ve tatlı dilli Reyhan bunların yanı sıra o kadar güzel değişik lakapları ile anılan büyüklerimiz ve atalarımızın yaşadığı mahallemiz sevgi ve saygı doluydu.

Bu değerli büyüklerimize Allah'tan rahmet diler, mekanları nur dolsun demekten başka söz bulamıyorum.

Sabahları işe veya okula giderken karşılaşacağımız ilk kişiler komşularımızdır. Akşam eve gelince yine göz göze geldiğimiz komşularımızdır. Günümüzün başında ve sonunda yer alan değerlerdir.

Hasta yatağındaki anacığımla sohbete daldık, geçirdiği rahatsızlıktan dolayı sürekli konuşturup sohbet etmek için sorular sormaya başladığımda ilk anlattığı şey mahalledeki komşuları oldu.

Mahallemizdeki unutulmaz anıları o kadar çoktu ki, ama hafızasında kalan her yaşanılmışlığın güzelliklerini unutamadığını bilinçaltındaki sevecenliği olduğunu anladım.

Sözlerine başlarken yaz aylarının güzelliğinden, bahçelerden meyve çaldıkları günleri anlatırken gülmeye başladı. Yazın en sıcak günleriydi, yengenle elma hırsızlığına gitmiştik elmaları eteğimize doldurduk bahçe sahibinin tanıdık ve sert biri olduğunu vurguluyordu. Elmaları eteğimizde toplamaya devam ederken yanımıza mööleyerek gelen ineğin sesi ile eteğimizdeki elmaları fırlatıp kaçmıştık. Anlatırken hem gülen, hem ağlayan canım anam.

Mahallemizdeki kadınlar ile başka neler yapardınız nerelere giderdiniz diye soruyor, konuşmasını can kulağı ile dinliyordum. Rahmetli Emine abla bizi toplar çoluk, çocuk sinemaya götürürdü.

Bir gün önceden herkese haber salardı. Yarın şu film var işinizi gücünüzü ayarlayın sinema paranızı, gazoz, çekirdek ne alacaksanız alın yanınıza çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarını temin edin yarın güzel film var benden demesi gelecekler herifinden izin alsın derdi.

Sinemaya gidince yanımızda mendillerimizi unutur muyuz ki diye devam etti anlatmaya. Ne acıklı ne güzel filmler olurdu. Sinemadan çıkınca hepimizin gözleri şişmiş yolda eve gelene kadar filmi anlatırdık.

Birlik ve beraberliğimiz hiç bitmezdi kızım hastası olana yardım ederdik, işini, yemeğini yapardık. Bebeğini yıkar kundaklar yardımına koşardık. Kimin hangi konuda ne bilgisi varsa ondan yardım alır tecrübe sahibi olurduk.

Misafiri gelene evimizde yemek yapar götürürdük, taziyesi olanın evinde yemek pişirilmesine izin vermez evlerde yemek pişirilip götürür acısını paylaşırdık.

Taziyesi olan komşumuza saygıdan, hürmetten ötürü radyo, teyp açmazdık sesli gülüp neşelenmezdik onun acısına ortak olurduk. Yasını birlikte yaşardık.

Mahalleli kadınlar ile toplanıp perşembe günleri Kaleye yürüyerek gider, gelirdik.

Pikniğe en çok fidanlığa, iskeleye giderdik. Her birimiz bişeyler yapardık. Çullarımızı serer, semaverlerimizi yakarken çoluk, çocuk çoktan denize girmiş olurlardı.

Çocuklarımız küçükken hastalanınca komşumuz imdadımıza yetişir gerekirse kucağında, belinde hastaneye yetiştirirdi

Evlerde ne pişerse komşuya verilir, komşu da tabağı asla boş göndermezdi.

Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir, cümlesi ile daha fazla yormak istemedim anacığımı.

Ev alma, komşu al sözlerini yine hatırlatır oldu sohbetimiz.

Yazarın Diğer Yazıları