Mustafa M. Atilla

Salıncakta birkaç hikaye…

Mustafa M. Atilla

Bu yazıyı herkes okumalı mı? Okumalı! Okurken düşünmeli mi? Düşünmeli! Kendine bir şeyler çıkarmalı mı? Çıkarmalı; Bizler, sen, ben, o hepimiz hangi vasıfta olursak olalım neyi düşünmeli neyi anlamalı! Ben kimim! Bulunduğum yer neresi, mevkim hangi seviyede, rütbem ne, hangi görevle iştigal ediyorum, ulaşmak istediğim hedefim var mı? Amacım ne olmalı, vs. gibi soruları sormalı mıyız kendimize evet sormalıyız; yoksa koca bir yaşamı bom boş yaşarız gideriz.

HİKAYE 1…

Acı bir gülümseme ile üzüntü verici bir hikaye! Hikayenin kahramanı bilindik bir üniversitenin öğretim görevlisi. Hani var ya deriz imam kaçırırsa cemaat ortalığı batırır, onun gibi bir şey. Bizler ne bekleriz eğitimcilerimizden insani vasıfların haricinde hedefine aldığı mesleki branşta uzmanlaşmasını, ardından hem kendini, hem öğrencilerini alıp bir yerlere, yükseklere çıkarmasını beklemez miyiz? Hakkımız değil mi?  Daha, daha ne bekleriz alanı ile ilgili dünyada olup biteni süzgecinden geçirip damla, damla zihinlerine akıtmasını daha ne bekleriz? Geldiği yerin hakkını verip vermediğini, sosyal yaşam ve hayatın getirilerini, götürülerini, doğrularını, eğrilerini, helalini, haramını onlarcasını vs. beklemez miyiz? Evet bekleriz.

Yıllar önce hangi üniversitenin kadrosunda görev yapan, ismini hatıramda saklayamadığım ülkenin büyük masraflarla okuttuğu bu üniversiteye hoca olarak atadığı bu kardeşimiz, örnek bir insan, idol olabilecek bir şahsiyet, faydalı bir elaman, daha da uzman bir yetenek ayrıca dürüst, doğru, katılımcı, toparlayıcı, birleştirici ve ilerici bir ruhla azmin sürüklediği vasıfları da bünyesinde toplayacağına her şeyin kestirme yolunu kendine yakıştırarak bulmuş “Hikaye birisi.  

Bu güzel kurnaz insan doçent olabilme hedefi için kurula sunacağı tezi için önceden gönül rahatlığı ile planını yapmış ve bu rahatlıkla üniversite bünyesinde derslerine girdiği öğrencilerinden en başarılı on öğrenciye planladığı tez konusunu ödev mahiyetinde paylaştırarak yapmalarını istemiş. Öğrenciler araştırmış, çalışmış, yazmış, çizmişler sonuçta bu on talebe üzerinden kurul kararı ile sevincini etrafı ile paylaşmanın iç rahatlığını içine sindire, sindire anlatarak doçent olmuş, olabilmiş. Bu doçent abi içinin rahatlığı ile bunu yapıyorsa normal bir vatandaş da köpeği arabanın arkasına bağlayıp süründüre, süründüre bir köyden bir köye götürebilir. Üzgünüm bunlar tasvip edilemez edilmemeli.

“İNSAN YAŞAMININ DAHA İYİ BİR YERDE OLMASINI SAĞLAYAN EĞİTİMCİLER HER ZAMAN VARDIR”.

HİKAYE 2…

İstanbul’da yaşayan bir arkadaşıma yukarıdaki incir ağacı fotoğrafını Whatsapp üzerinden attığımda arkadaşım meyvelerinin güzel olduğunu, yemesinin kim bilir ne kadar hoş olacağını arkasından adresini eklemeyi de unutmadığını söyleyebilirim. Yenebileceğini yazmamıştım o nedenle görünümde çok güzel fakat yenmeyen içi aksine fos ve birkaç gün sonra dökülüp çöp olacağını, gerçek inciri oluşturamayan bir bitki olduğundan daha sonra başka bir incir ağacının meyvesini zaman itibarı ile gönderebileceğim bilgisini verdim. Bunu yazarken hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı fikri, yazmam gereken yazının tiyosunu da zihnime iliştirdi.

Hikaye aslında zaman zaman anlatmak istediğim, düşüncelerimize” bilhassa gençlere”  yön vermek adına nasihat içermiyor değil.

Yetmişli yılların içinde hanelere TV gelmeden önce sinema perdesinin şaşkınlığı içinde” batıya”, dış dünyaya açılan kapının aralığında el feneri ile yer gösterme işlemi ardından ışıkların kapanması ile başlayan prodüksiyon makinasının çıkardığı ses eşliğinde yutkunarak seyredilen filimler. Bitim sonrası hüzün, acıma hissi, duygusal yoğunlaşma ile dışarı çıkan gözleri şişmiş, mosmor olmuş anneler, teyzeler, ablalar, çocuklar, Konu? Muhteşem boğaz manzaralı köşkte çekilmiş, anne babanın Avrupa seyahatinde iken evin kızı veya oğlu tarafından verilen parti sonrası içkinin de etkisi ile araba gezintisinde gerçekleşen muhteşem senaryolu? ağaca vurma kazası, sonrası tabi ki hastane kör veya tekerlekli sandalye konulu senaryo. Yıllarca bu ve bunun gibi film senaryoları içinde ulaşılmaz sandığımız, gözümüzde büyüttüğümüz insan için artı sağlamayan kendi kendilerine ödül bile veren ses ve film sanatçılarının çoğu ve filmleri incir ağacının meyveleri gibi güzel görünümlü fakat içleri fos duruşları masumiyetten uzak, yaşamları dağınık ve karmakarışık. Filim matinesinden gözleri ağlamaktan şişmiş saf, iyi yürekli insanların dahi zihinlerinde oluşturamadıkları kalite sanatçı profili her geçen gün daha da aranır hale gelirken beyaz perdedeki senaryoların daha dijital daha kaliteli kamera ve filim setleri ile genç erkek, genç kızlar üzerinden çekimi yapılmış envai entrika dolu diziler olarak genellikle geri kalmış ülkeler ve İran halkının heyecanla izlediği eski filmlerin çağa uyarlanmış aynı tip senaryoların  sinema ve insanlık adına sürünerek  süründüğünü bildiğim diziler veya ben öyle görüyorum. 

Uzun zamandan beri kaliteli sanatçıların, uzman kadrolarla, eğitimli senaristlerle, hayal gücü yüksek senaryo yazarları ile birlikte ortaya koyacakları küresel alanda ilgiyi üstüne çekecek bir filmi seyretmeyi özlemişim.

İşin aslı devirle beraber insanlar değişiyor galiba, değişmeyen her şey! Değişen sadece insanlar. Neyin, kimin, hangi insanın, sanatçının, siyasetçinin, hocanın, ,yazarın, çizerin kim varsa az diyemiyorum çok, paranın gücünü kendine güç sayanın bu karmaşık düzen içinde görünürde ulaşılmaz, zirve; arka planı tebeşir tozu. Azınlığın içinde müthiş güzel ve başarılı insanların varlığı bana güç veriyor.

 Yıllar önce tanıştığım bir bayan evlenme çağına gelen kızına şöyle nasihatte bulunmuştu “BAKARSIN ALEN DELON, GERİSİ YALAN DOLAN” Kendince anlatmak istediğini böyle dile getiriyordu. Bende buradan gençlere hiç kimsenin göründüğü gibi olmayabileceğini unutmadan, bilhassa yaşamlarının en güzel yıllarının verdiği heyecana kapılmadan evlilik adımlarını aileleri ile istişareli yürütmelerini ve acele karar vermemelerini, verirken dikkatli olmalarını istiyorum.

Selamlar.

Yazarın Diğer Yazıları