Mehmet Bedri Gültekin

Tarihi kırılmanın çatırtıları

Mehmet Bedri Gültekin

Bu yazıyı kaleme aldığım gün 16 Şubat 2019 Cumartesi. 31 Mart tarihinde yapılacak mahalli idareler seçimleri için aday bildirmenin son tarihine üç gün kaldı. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi Türkiye'nin en büyük şehirlerinde adaylarını açıklamış üç Parti bulunuyor.

 "Cumhur İttifakı" adına AKP, "Millet İttifakı" adına CHP ve Vatan Partisi, adaylarını açıkladılar. Seçim bu üç seçenek arasında geçecek. Bundan sonra başka bazı adayların açıklanması, seçimin bu üç seçenek arasında geçeceği gerçeğini değiştirmez.

31 Mart seçimleri ile ilgili olarak belirlenmesi gereken en büyük gerçek budur. 2015, 7 Haziran'da yapılan seçimlere 20 Parti, 1 Kasım 2015'te 16 Parti, 2018 yılındaki 24 Haziran seçimlerine 8 parti katılmıştı.

Seçime katılan Parti sayısındaki düşüş dikkat çekicidir.

31 Mart'ta yapılacak seçimlerde ise 13 Parti'nin seçime katılma hakkı bulunuyor. Ama gerçekte ise sadece üç Parti var.

Tarihi kırılma noktasına yaklaşıldıkça saflar netleşiyor. Doğal olarak seçenekler azalıyor.

Gidişat, Türkiye'nin bir bütün olarak yakın gelecekte, Sistem Seçeneği ile Sistem Dışı Seçenek arasında karar vermek durumunda kalacağı güne doğrudur.

"Ana Muhalefet!"

Tek tek Partilerin durumuna baktığımız zaman bu gerçeği daha net bir şekilde görüyoruz. Ana Muhalefet Partisi durumundaki CHP'de seçim öncesinde yaşanan manzaralar, bu Parti'nin "Parti" olma özelliğini gerçekte kaybettiğini gösteriyor.

CHP'nin Kırklareli, Avcılar, Bodrum, Muratpaşa ve daha başka bazı yerlerdeki belediye başkanları, Partilerinden aday gösterilmeyince istifa ettiler ve başka Partilerden ya da bağımsız olarak aday olmak için başvurdular.

Yakın geçmişte Partide Genel Başkanlık mücadelesi veren bir başka isim, Mustafa Sarıgül de aday gösterilmeyince aynı yolu seçti.

Türkiye tarihinde hiçbir Parti, tam da seçim arefesinde ve aday gösterilip gösterilmeme nedeniyle bu duruma düşmemiştir.

Sistemin çöküşü işte böyle oluyor. Burada "Ana muhalefet" diye adlandırılan varlığın, gerçekte olmadığını görüyoruz. Öte yandan kendi içinde çıkarabileceği iktidar alternatifi kalmamışsa, yolun sonuna gelmiş olan sistemin kendisidir.

Sistemin diğer Partileri

Diğer Partilerin durumuna da baktığımız zaman da bu gerçeği görebiliriz.

İyi Parti'de 24 Haziran seçimleri sonrasında başlayan kan kaybı, HDP'nin "Millet İttifakı"nın örtük bileşeni olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte hızlanmış bulunuyor. Bu Parti'nin bir dahaki seçimi görüp görmeyeceği şüphelidir.

MHP, AKP'nin kanatları altında nefes alıp veren Parti durumundadır. Bu Parti'nin Genel Merkezi, destek verdiği Başkanlık sistemi içinde var olacak iki Parti'den birinin "bileşeni" olmak rolünü benimsemiştir.

Ama gerçekte kendi varlığına noktayı koymuştur.

HDP ise bilindiği üzere varlığı PKK'nın varlığına bağlı olan Parti'dir. Siyasal etkinliğinin zirvesine, AKP'nin açılım politikalarının sonucunda Haziran 2015 seçimlerinde ulaştı.

Ardından Türkiye "Açılım" politikalarını terk etti. PKK hendeklere gömüldü, gerçekte PKK ile birlikte HDP de hendeklere gömülmüştür.

PKK'nın, ABD'nin "sahadaki kara gücü" olarak Suriye'de ki varlığı, hem bu örgütün hem de HDP'nin Türkiye'deki varlığının şu andaki en büyük dayanağı durumundadır. Ama önümüzdeki bir bilemediniz iki yıl içinde PKK'nın Fırat'ın doğusundaki varlığı, Suriye, Türkiye ve diğer Bölge ülkelerinin kaçınılmaz olan ortak hareketi ile sona erdirilecektir.

O zaman hem PKK'nın hem de HDP'nin, Türkiye ve Bölge siyasetinde bir yerinin kalmadığını göreceğiz.

İktidar Partisi

AKP ise 18 yıldır, istediğini yapabilmesine elveren bir çoğunlukla Türkiye'yi yönetmektedir.

18 yılın sonunda hala Türkiye'nin bir "beka sorunu" olduğunu söylüyorsa, hiç şüphe yok ki bunun baş sorumlusu bizzat kendisidir.

18 yılın sonunda ekonomi Cumhuriyet tarihinin en ağır krizi ile karşı karşıyadır. Bugüne kadar borçla çevrilen ekonominin çarkları durmaktadır.

Millet, "bizden olanlar ve olmayanlar" şeklinde bölünmüş ve iktidar varlığını sürdürmeyi, toplumun yarısını diğer yarısının karşısına koyma politikasına dayandırmıştır. Böyle bir politikanın geleceği olamaz!...

Dış politikada ise Türkiye'nin çıkarlarından hareketle oluşturulan uzun vadeli bir strateji yerine, mecburiyetlerin sürüklediği günü birlik yaklaşımlar ile herkesi idare etme politikası izlenmiştir.

Türkiye bu şekilde yönetilemez. CIA yalanlarına kanarak Çin düşmanlığı yapan, Kırım konusunda ABD'nin politikalarını dillendiren ve hepsinden önemlisi mezhepçi saplantılarla Şam'ın elini sıkmamakta inat eden bir anlayış Türkiye'yi yönetemez.

Çatal Çıkmaz ve Seçenek

İşte bundan dolayı iktidarı ve muhalefeti ile Türkiye'de Sistem, yolun sonuna gelmiştir.

31 Mart seçimlerinde alınacak sonuç ne olursa olsun bu gerçek değişmeyecektir.

Türkiye çok geçmeden daha köklü çözümlere yönelmek ihtiyacını etinde kemiğinde hissedecektir.

Onun için şimdi ihtiyaç, Türkiye'nin çözümlerini olanca netliği ile halkın önüne koymaktır.

Vatan Partisi'nin adayları Türkiye'nin bütün şehirlerinde Sistemin "Çatal Çıkmazı"nın karşısına Türkiye'nin biricik seçeneğini koyuyorlar.

Bunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu, 31 Mart'ı takip eden aylar içinde göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları