Mehmet Bedri Gültekin

Siyasette saflaşmanın ardındaki hesaplar

Mehmet Bedri Gültekin

PKK'nın yan kollarından biri olarak bilinen "Ateşin Çocukları İnisiyatifi" adlı oluşum, gene PKK tarafından yönetildiği bilinen "Nuçe Civan" adlı internet sitesinde, Temmuz ve Ağustos aylarında çeşitli şehirlerde çıkan orman yangınlarını üstlendi.

Açıklamada yangınların, Türk Ordusunun PKK'ya karşı yürüttüğü operasyonlara bir cevap olduğu, özellikle Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanmasına karşı "eylemler" olduğu belirtildi.

 "Nuçe Civan"daki açıklama gazete ve televizyonlarda haber oldu. Vatan Partisi söz konusu açıklama üzerine basın toplantısı yaptı. Kısacası ülkede, ormanların PKK tarafından yakıldığından haberi olmayan kimse kalmadı.

Ama aradan bir haftaya yakın zaman geçmesine rağmen, PKK merkezinden bir yalanlamanın gelmemiş olması, orman yangınlarının arkasındaki örgütün hangisi olduğunun başlıbaşına yeterli kanıtıdır.

Buna rağmen CHP, İyi Parti ve ÖDP'sinden TKP'sine kadar malum soldaki oluşumlardan da, orman yangınları konusunda bir ses çıkmaması ibret vericidir ve aynı zamanda ülke neler olup bittiği konusunda da son derece açıklayıcıdır.

HDP'den bir açıklama gelmesi ise zaten beklenemez. Çünkü HDP, o ormanları yakan iradenin emrindedir.

Bununla birlikte adı geçen Parti ve siyasi grupçukların hepsini HDP'li belediyelere kayyum atanması konusunda, vakit geçirmeden anında tepki verdiğini ve ortak tavır aldığını hatırlayalım. Giderek hemen her olayda birlikte hareket etmeye başlayan bir cephe ile karşı karşıyayız.

 

CHP neden susuyor?

Önemli olan ve herkesin üzerinde düşünmesi gereken nokta, CHP'nin onlarca orman yangını gibi önemli bir olay karşısındaki suskunluğudur.

CHP'nin tavrını, Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'da "Hakkı Savunanlar Platformu"nun 27 Ağustos günü düzenlediği akşam yemeğinde yaptığı konuşmada "Kürtçe anadilinde eğitim"  konusunda söyledikleriyle birlikte ele alırsak daha iyi anlayabiliriz.

Kürtçe anadilinde eğitim bilindiği üzere PKK'nın esas taleplerinin başında gelir. Kürtçe anadilinde eğitim olmadı mı, PKK o bütün diğer iddiaları havada kalmaya mahkûmdur.

Kürtlerin ayrı bir "millet" oldukları iddiasının kabulü, bu ayrı milletin kendisine ait bir siyasi örgütlenmesinin (Parti'den devlet örgütlenmesine kadar) olması gerektiğinin gerçeklik kazanabilmesi vb. vb. Kürtçe anadilinde eğitime bağlıdır.

İşte Kılıçdaroğlu bu kadar önemli bir konuda her yana çekilebilecek, daha doğrusu HDP'yi (yani PKK'yı) memnun edecek açıklamalarda bulundu. Anadilinde eğitimin bir "hak" olduğunu söyledi.

Türkiye'nin gündeminde "Kürtçe anadilinde eğitim" diye bir konu yok. Kürt yurttaşların da gündeminde böyle bir konunun olmadığı da, son yirmi yılın gelişmeleri ile defalarca kanıtlandı. 2000 yılından itibaren açılan Kürtçe eğitim kurslarının hemen tamamı, bir müddet sonra öğrencisizlikten kapandı. Bazı üniversitelerimizde açılan Kürt dili bölümleri de çoğunlukla aynı akıbete uğradı.

Türkiye Kürtlerinin ezici çoğunluğu Kürtçeden daha iyi Türkçe bilir. "Kürtçe anadilinde eğitim yapmak" demek, Kürt yurttaşları, daha iyi bildikleri bir dilde eğitim yapmayı bir yana bırakarak, iyi bilmedikleri, üstelik de eğitim ve bilim dili olarak gelişmemiş bir dilde eğitim yapmaya zorlamak demektir.

Neresinden bakarsanız bakın akıl dışı ve gerçekleşme şansı olmayan bir talep vardır burada. Peki buna rağmen Kılıçdaroğlu Kürtçe anadilinde eğitim konusunda neden HDP'ye göz kırpmaktadır?

 

ABD'ye bel bağlamanın sonucu

Çünkü 2019'un Türkiye'sinde ABD'nin "Alternatif İktidar Stratejisi" yürürlüğe konmuştur ve bu strateji CHP, İyi Parti, Gül - Babacan ve Davutoğlu'nun kurulması için çalıştıkları partileri ile HDP'nin bir araya getirilerek iktidar yapılmasını öngörmektedir.

Söz konusu cenahtan yapılan bütün açıklamaları ve atılan bütün adımları, bu stratejiyi göz önüne alarak düşündüğümüz zaman doğru bir şekilde anlayabiliriz.

İşte bundan dolayı, kayyum atamalarına en başta tepki gösteriliyor, PKK'nın orman yangınlarına sesiz kalınıyor veya anadilinde eğitim konusunda HDP'ye (PKK'ya) göz kırpılıyor.

Ama unutulmamalıdır: ABD'nin Türkiye'de alternatif bir iktidar stratejisi bu ülkenin Batı Asya'daki savaşı kazanmasına bağlıdır. İşte bu da "olmayacak duaya amin" demektir.

ABD kaybetmiştir ve bundan dolayı da Türkiye konumundaki bir ülke için oluşturduğu stratejinin de başarı şansı sıfırdır.

Onun için eğer CHP, son zamanlarda iyice belirginleşen sözünü ettiğimiz çizgisinde ısrar ederse,  bu yönelim "intihar"dan başka bir anlama gelmeyecektir.

AKP'nin bugüne kadar izlediği politikalarla Türkiye'yi bundan sonra da tek başına yönetemeyeceği tartışmasızdır. ABD'yi bir "alternatif iktidar" konusunda iştahlandıran da bu durumdur.

Ama Türkiye'nin ihtiyacı, Batı'dan gelen tehdide karşı mücadele temelinde, Cumhuriyet tarihinin en ağır krizi içindeki ekonomiyi bir Üretim Devrimi ile aşmayı temel alan bir programı hayata geçirecek "Milli Hükümet"tir.

CHP'nin de bu gerçeği görerek "Milli Hükümet" saflarında yerini alması en başta kendisinin kurtuluşu olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları