Mehmet Bedri Gültekin

AKP'yi ekonomik kriz götürecek!

Mehmet Bedri Gültekin

Maliye Bakanı Nureddin Nebati 2 Aralık 2021 günü göreve gelmişti. Çıktığı ilk televizyon programlarından birinde “ Hani derler ya gözlerimi kapatsam da altı ay sonra açsam… gözlerinizi kapatıp altı ay sonra açabilseniz herşeyin değiştiğini, iyiye gitmiş olduğunu göreceksiniz’ şeklinde konuşmuştu.

Bu konuşmanın üzerinden altı ay değil bir yıl geçmiş bulunuyor. Nebati’nin bu konuşmayı yaptığı tarihte dolar 12 lira, mazot 11 lira ve enflasyon TÜİK verilerine göre yüzde 36 idi.

Bugün dolar 18.6 lira, mazot 26.5 lira ve enflasyon TÜİK verilerine göre yüzde 85 kadar.

Gazetelere bakıyoruz; Hazine, Mart 2022’de yüzde 8.6 faizle 2 milyar dolar borçlanmış, Kasım 2022 başında gerçekleşen son borçlanma 1.5 milyar dolar ve yüzde 10 faizle gerçekleştirilmiş.

Dünyada, Arjantin’den sonra dolar borçlanmasına en yüksek faizi veren ikinci ülkeyiz.

Tayyip Erdoğan 30 Kasım 2021 günü yaptığı konuşmada;“Yeni ekonomi modeliyle yüksek faiz vererek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz” demişti.

Bu sözlerin üzerinden de bir yıl geçti. İktidarın bütün yaptığı, Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmede ısrar etmek, böylece bankaların Merkez Bankasından düşük faizle borçlanmasını ama üreticiye (sanayi ve tarıma) eskisi gibi yüksek faizle para vermeye devam ederek kârlarını katlamalarını sağlamak oldu. Türkiye’de bankalar, 2022 yılının ilk on ayında kârlarını yüzde 400 artırdılar. Ama üretimin desteklenmesini bir yana bırakalım, gerek tarımda gerekse sanayide üreticilerin üretim yapmada zorlandıkları bir gerçek.

Tayyip Erdoğan bir yandan Türkiye’yi IMF borcundan kurtardık” diyerek bu kuruluşa olan 25 milyar dolar borcun sıfırlanmasını her vesileyle söylüyor ama öte yandan iktidara geldiklerinde Türkiye’nin toplam olarak 130 milyar olan dış borcunu bugün 450 milyar dolara çıkarmış oldukları gerçeği üzerinde hiç durmuyor.

Ekonomik durum üzerine başka verilere bakmaya gerek yok. Cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşıyoruz ve AKP iktidarı bu kriz karşısında çaresizdir.

Ekonomik krizi çözme konusunda aciz kalan bir iktidarın devam etmesi de mümkün değildir.

SİSTEMİN MUHALEFETİ DE AYNI DURUMDA

Öte yandan söz konusu kriz sadece AKP’nin değil sistemin krizidir. CHP başta olmak üzere Millet İttifakı’nın ekonomik kriz konusunda ne yapacağını, İttifakın “Ekonomiden Sorumlu Partisi’nin Başkanı Ali Babacan”ın; Londra’daki “fon sahipleri” ile iyi ilişkileri olduğunu ve Türkiye’nin ihtiyacı olan kaynakları buradan temin ederek krizi çözeceği şeklindeki konuşmasından öğreniyoruz!

Son olarak bilindiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu Londra’ya gitti. Bazı “fon yöneticileri” ile toplantılar yaptı. Görüşmelerinde iktidara geldiklerinde Türkiye’nin ihtiyacı olan “temiz para”yı nasıl alabileceğini konuştuklarını, kendi açıklamalarından okuduk.

Bundan birkaç ay öncede Maliye Bakanı Nureddin Nebati Londra’ya gitmiş ve aynı “fon sahipleri” ile toplantı yapmıştı.

“Fon sahipleri”; bildiğimiz tefecinin, kapitalist-emperyalist soygun sistemindeki adı oluyor!

Tefecinin kapısını çalarak krize çözüm bulmak! “Sistem”in iktidarının da, muhalefetinin de krizle mücadele konusunda bildiği biricik “çözüm” budur ve bu aslında sistemin çaresizliğinin resmidir.

ÇÖZÜM

Çözüm 40 yıldır uygulanmakta olan neoliberal sistemin dışına çıkmadadır. Aslında koşullar dünyada ve bölgemizde sistem dışı bir çözüme yönelmek açısından son derece elverişli hale gelmiştir.

Neoliberal sistem Avrupa ve ABD’siyle bir bütün olarak Batı’yı bir ekonomik krizin içine sürükledi. Enflasyon dünyada, İkinci Dünya Savaşından bu yana en yüksek seviyesinde. Avrupa ve ABD’de büyük kitle mücadeleleri yaşanıyor ve bütün bu ekonomileri durgunluk bekliyor.

Öte yandan Asya ekonomileri canlı ve yükselişte. Batı çökerken Asya yükseliyor. Bu durumda, Türkiye’nin çöken Batı’nın kapısında bekleyerek çözebileceği hiçbir sorunu yok. Öncelikle özgücümüze dayanmak ve sonra da yükselen Asya ile birleşmek krizi çözmenin biricik yoludur.

Çözüm için gözlerimizi uzaklara çevirmeye gerek yok. Türkiye’nin 1930’larda uyguladığı kamu ağırlıklı halkçı devletçi model biricik çıkış yoludur.

1930’larda bugünlerle kıyaslandığında çok daha elverişsiz olan Dünya ve Türkiye koşullarında adeta mucizeler yaratmış olan modelin, günümüz dünyasının elverişli koşullarında yaşanan krize çözüm olmak bir yana, orta vadede Türkiye’yi, kişi başına düşen gelir açısından ele alındığında en ileri ülkeler arasına çıkaracağını söyleyebiliriz.

Kısacası çözüm; öncelikle bizi AB kapısına bağlayan ve Atlantik İttifakı’na hapseden zincirleri kırmaktan geçiyor. Stratejik sektörlerde kamu hakimiyeti sağlanmalı, özelleştirilen kuruluşlar yeniden kamulaştırılmalı, planlı, üretime öncelik veren, Türkiye’de üretilen malların ithalini yüksek gümrük vergilerine bağlayarak yerli üreticiyi koruyan, yağmalanan kamu kaynaklarını geri alarak ülke kalkınmasının emrine veren ve ilk elden komşularımızla ekonomik işbirliğini geliştirmeyi esas alan bir programı uygulamak; yaşadığımız krizden çıkışın biricik yoludur.

Yazarın Diğer Yazıları