Leyla Mihrinaz Engin

Virüs sayesinde öğrendiklerimiz

Leyla Mihrinaz Engin

Ölümden gizleniyoruz. Bu yüzden kapı, pencere, balkon, bacalarımızın tümü kapalı. Nereden geleceği belli olmayan bir düşman var dışarıda. Soluduğumuz havadan, elimizden, gözümüzden ürker olduk.

Elimizde tüm dünyayı cam fanus içinde gösteren telefonlarımıza kilitlendik. Bir sosyal medya var ki hem dost başına hem de düşman başına.

Amerika'yı, İngiltere'yi, İtalya'yı, Fransa, Almanya, Yunanistan, İran velhassılı tüm dünyayı bu cihaz üzerinden görüyor, izliyor, takip ediyoruz.

İnternetten kitap okuyor,  müzik dinliyor, bildiğimiz bilmediğimiz insanlarla muhabbet geliştiriyoruz. Böyle yaşamanın kötü tarafları olduğu gibi iyi tarafları da var elbette.

Kötü, çünkü insan olarak gerek zihinsel gerekse bedensel olarak üretken bir halden işlevsiz bir hale evriliyoruz.

Gelişen teknoloji biz insanları bedensel olarak işlevsiz olmaya zorluyor.

Beş yıl önce on kişinin yapabildiği bir işi şimdi tek bir kişi yapabiliyor hem de bilgisayar başında oturarak.

İşlevsiz kalan beden zihinsel olarak kendini ortaya koymaya çalışıyor. Ancak o kadar çok üretken beyin var ki artık kimse kimsenin bilgisine,  fikrine,  tecrübesine ihtiyaç duymuyor. Bu da giderek insanları yalnızlaştırıyor ve psikolojik sorunlardan tutun bedensel sorunlara kadar her türlü sağlığımızı tehdit ediyor.

İşin ekonomik girdabına girmiyorum bile.

Benzeri birçok şey sıralamak mümkün.

 

İyi tarafına gelince, mutlaka bir çok olumlu tarafı var ancak tek bir pencereden gördüklerimi paylaşmak isterim.

 

Malum gidişat ve gelişen teknoloji ile dünyanın ne kadar küçük olduğunu gördük.

 

Dünyanın da bir insan gibi nefes almaya ihtiyaç duyduğunu, suya, alışık olduğu bitki örtüsüne, ağaca,  kuşuna, böcegine ihtiyac duyduğunu gördük.

 

Bu dengenin biz masum halklar tarafından değil de dünyada dinazorluğa soyunan kapitalist babalar tarafından bozulduğunu gördük.

 

Ülkeleri yönetmek isteyen politikacılarin aslında ne kadar güçsüz olduklarına, hatta korkudan politikacı olduklarına şahit olduk.

AB, BM ve hatta Ulusal ve Toplumsal diye başlayan bütün örgütlerin, STK veya benzeri insani kuruluşların içlerinin ne denli boş olduğunu gördük.

Sağlık skandalı ile kafayı karıştıran Dünya Sağlık Örgütünün, hastalık üretmeden ilaç ürettiklerini öğrendik.

Hak hukuk adalet savunucusu Avrupa Birliğinin iplerinin kimin elinde olduğunu, kendi çıkarları için gelişmekte olan devletin boğazlarını kirli elleriyle nasıl sıktıklarını öğrendik.

BM'in binasının ölüm, panik, korku imparatoru Rockefeller'lara ait olduğuna şahit olduk.

Dünyaya jandarmalık yapan Amerika'nın,  para ile ahkam kesen demir yumruk İngiltere'nin, teknoloji devi olup her türlü hayvanı yiyerek katleden Çin'in acizliğini gördük.

Ortadoğu'da istenirse bir günde kanın durulacağını, Ortadoğu halkının bile isteğe kirli emellere kurban edildiğini, barışların mümkün olabileceğini ve o topraklarda hangi emperyal ülkenin at koşturduğuna vakıf olduk.

Tüm okuduklarımız ve öğrendiklerimiz her ne kadar işlevsiz de olsak bizlere insan olduğumuzu hatırlattı ve cesaret verdi.

Bu toplu yıkıma sebep olanın biz olmadığımızı anladık.

Kapitalizmin sarıldığı kapital ile liberalizmin sarıldığı temelsiz hak savunuculuğu ile kendi başlarına çöküşlerine şahit olduk.

Demek ki neymiş, aslolan insanlık, insanlığa milyar yıl yetebilecek dünyanın yerüstü yeraltı zenginliğiymiş.

Dünya tüm insanlara yetiyormuş ta haberimiz yokmuş.

Doğa hepimizin anasıdır. Ne aç bırakır ne de açıkta bırakır.

Bizi kendimize ve doğaya yabancılaştıran gücü gördük.

Şişirilen egomuzun onlara rant kapısı olduğunu gördük.

Tüm ülkeler ve dahi ülkemiz gerisin geri tüm güç kalkanlarını indirip, maddi manevi halkından meddet umdu.

Demek ki neymiş, sen sana yetermişsin be kardeşim.

Demek ki aradığın maddi manevi güç sendeymiş be kardeşim.

Demek ki neymiş, umudu kurtuluşu boşu boşuna başkasına bağlamıştık.

Yaşıyorsak halen, bir şeyleri değiştirmek için geç kalmadığımızı şimdi anladık.

Demek ki içimizdeki sevgiyi paylaşmaya, kucaklaşmaya, merhabalaşmaya, sosyal bir varlık olmaya ihtiyacımız varmışta şimdi anladık.

Baharı, göğü, toprağı, kuşu, böceği çok seviyormuşuz da, şimdi anladık.

Şimdi anladık ki yaşam, meğer güzel insanlarla, ailemiz, arkadaş ve dostlarımızla zaten güzelmiş.

Yazarın Diğer Yazıları