İlhan Güneri

Van: Dün, Bugün, Yarın

İlhan Güneri

Bir ilin profilini o ilde yayımlanan gazetelerin başlıklarına (Manşetlerine) bakarak yorumlamak her zaman olmasa da O il hakkında bize önemli ip uçları verir. Ama söz konusu Türkiye’de Van olunca genelde doğru sonuç vermez.  Bunu düşünmeme sebep olan şey, Van’da yayımlanan gazetelerin başlıkları elbette.  Çünkü şehrin günlük sorunlarını dile getiren, çarşı- pazarda esnafın ve vatandaşın sıkıntılarını öne çıkaran bir manşete rastlamak istisnalar hariç neredeyse olanaksız.

Bildiğiniz gibi  (07.09.2014) Akdamar Kilisesinde Ermenilerce ayin yapıldı. Bu yıl beşincisi yapılan ayin gerek Valiliğin, gerekse Gevaş Belediyesi’nin de katkıları ve halkında yoğun katılımıyla gerçekleşmiş. Barış ve kardeşlik duyguları içinde olaysız gerçekleşen bu etkinlik Van’ın yüzakıdır.

Ama bundan memnun olmayan kendine güvensizlerde yok değil.

Bir partinin İl Başkanı “...dinler arası diyalog saçmalığı ile Müslümanların Hıristiyanlaşmasına meydan veriliyor” mealinde bir açıklama yaparak kendine ve inancına güvensizlik sergilemekten imtina etmemiş.

Bir başkası, biz de “Gökmescit”de ibadet etmek istiyoruz izin vermiyorlar diye serzenişte bulunmuş. Nasıl bir yerdir, tarihi değeri nedir bilmiyorum ama, insanlar istediği yerde ibadet edebilmeli ve bunun önüne engel konulmamalı.

Sevgili İkram Kali’de 19.09.2014 tarihli köşesinde Yahudi Moşe örneğini anlatmış. İyi de etmiş. Bu tür yazılar Van’ın hafızasının tazelenmesine yardımcı oluyor. Buna gerçekten de ihtiyacımız var.

Ancak değerli dostum, Vansesi Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni sevgili İkram Kali Yahudi Moşe’yi anlatırken Vanlıların genel davranışlarını anlatmış ama, azımsanmayacak bir kesimin o günde “dışlayıcı” tavırlarının olduğunun canlı şahidiyim. Bunu söylememin nedeni; bugün buraya yerleşenler kötü öncekiler iyi idi düz mantığının doğru olmadığını anlatmak içindir. Elbette Sn. Kali’nin böyle bir niyeti yok. Ama durumdan vazife çıkarılmaması için yaşananları açıkça anlatmakta da sayısız fayda vardır.

Yahudi Moşe’nin evi şimdiki Kent Otelinin (sokağın adını tam hatırlamıyorum, Cumhuriyet Caddesinde iş Bankasının yanından aşağıya inerken Eski Küçük Cami dediğimiz Hacı Osman Camiye yetişmeden solda) yerinde idi. Babamın Tenekeci (Sobacı) dükkânı ise ondan dört veya beş dükkan yukarıdaydı. Yani bizim dükkân ile onun evi arasında 20-25 metre mesafe vardı.

Moşe’nın babamla dostluğu gayet iyiydi. Her sabah ve her akşam dükkânın önünde geçişinde eğer rastlarsa babamla mutlaka selamlaşır ve hal hatır sorarlardı. Babamı dükkânda görmezse yanaşır Kemal Usta nerde, iyi mi diye sorardı.

O sokakta Av malzemeleri satan Baki-Rıfkı Görgülü kardeşler, Kalaycı Kadir Usta, Marangoz İhsan usta, Marangoz Ziya Usta’nın, Tenekeci İbrahim Usta’nın, Terzi Mustafa amca vb dükkanlarda vardı. Yahudi Moşe’nın dükkanın da ise bütün esnafa ve halka hitap edecek bir çoğu da başka yerde bulunmayan her türlü malzeme bulunurdu. Bu nedenle bir kısım Vanlı istemeyerek de olsa buradan alışveriş ederlerdi.

Moşe ile ilgili unutamadığım bir anımı anlatmak istiyorum. Yılını net hatırlamıyorum. Ama benim 10-12 yaşlarında olduğum 1969-1972 yılları arasında olduğuna eminim.

Yukarıda da yazdığım gibi babam o yıllarda Tenekecilik yapıyor ve lehim yapmak için kalay kullanıyordu. Biz de kalayı Van’da tek satıcısı olan Yahudi Moşe’den alıyorduk. Bilindiği üzere kalay pahalı bir madde ve duruma göre 100 ile 300 gr arasında kalay alışımız oluyordu. Bu arada Van’lı biri de kalay getirmeye başlayınca babam Moşe yerine (iyi bir dostlukları olmasına rağmen) kalayı Vanlı hemşerisinden almaya başladı.

Bu olay üzerinden yaklaşık 3 aydan fazla bir zaman geçmişti.  Bir akşam Moşe sokağın başında göründü. Doğruca bizim dükkâna geldi. Elinde gazeteye sarılı ince bir çubuk vardı. Babamda dükkânın dış kapısına yakın yerde bulunan tezgâhın üzerinde lehim yapmaktaydı.

Moşe kendine has şivesiyle babamı selamladı ve elindeki gazeteye sarılı çubuğu tezgahın üzerine bırakıp gitti. Babam bir an şaşkınlıkla baktı ve arkasından seslendi ama o sırada Moşe evinin kapısından içeri giriyordu, hiç dönüp bakmadı.

Ben merakla bakıyordum babama ve noluyor diye sordum. O da yarı mahçup bir halde “Oğlum biz üç aydan fazladır Moşe’den kalay almıyoruz. O da param olmadığı için kalay almadığımı sandı, o nedenle bana bu kalayı getirdi” dedi.

Birkaç yıl sonra Moşe İstanbul’a taşındı. Kimse Moşe’yi tehdit etmedi ama, alışverişi kesti, yolda selam vermedi, çocukları diğer çocuklarla diyalog kuramadı. Yani şimdi mahalle baskısı diye tabir edilen baskıları hep üzerinde hissettirdik. Böyle olunca da çareyi büyükşehire gitmekte görmesi gayet doğaldı.  Benim kanaatim, bu mahalle baskısı sonucu Van’da artık yalnız kaldığını, toplumla diyalog kuramadığını gördüğünden İstanbul’a gitmişti.

Babam dükkân için gerekli malzemeyi yılda bir kez İstanbul’dan alırdı. Bu gidişlerinde de Moşe ile karşılaştığını ve onun yakın ilgisini, Van’a olan özlemini her zaman anlatırdı.

Moşe’yi Van’dan gönderen hepimizin bilerek veya bilmeyerek uyguladığımız ötekileştirici tavırlardır.

Bu ötekileştirici tavır ise; demokrat ve herkese aynı mesafede olması gereken devletin, kendisini bir dinin, milliyetin veya düşüncenin tarafı saymasından kaynaklanmaktadır.

Genel olarak Türkiye’deki, özel olarak da Van’daki azınlıklarla ilgili anlatılacak, tartışılacak çok şey var. Ama bu yazıda amacımız bunları tartışmak değil elbette.

Bunları anlatmamın asıl nedeni, bu topraklarda halkların, dinlerin, inançların bir arada yaşamını sürdürmekte bir problemlerinin olmadığını ama ötekileştirici tavırların her zaman var olduğunun bilinmesi içindir. Bu tavırların geçmişte de var olması, bugün yaşananları elbette aklamaz. 

Eskiden Van’da kullanılan bir özdeyiş vardı: “ Dam (ev) yanarsa sıçan (fare) da birlikte yanar” derlerdi. Van doğası ve konumu ile önemli bir yerleşim merkezi. Bu şehrin hafızasını koruyarak, mevcut duruma uygun bir şekilde dönüştürüp yaşanılacak bir yer haline getirmek başta Belediye olmak üzere hepimizin görevi. Bu şehirde yaşamak eğer geçmişe göre kötüleşiyorsa bundan hepimiz zarar görürüz.

Son yirmi yılda nüfusu bir milyona dayanan şehri; Cumhuriyet Caddesine hapsolmaktan kurtarmak, zorunlu göçlerle şehre gelen yoksul insanların iş, aş ve yerleşim yeri sorunlarına çözüm üretmek yapılması gereken ilk iştir.

Eğer bu sorunlara şimdi çözüm bulamazsak, şehirde var olan uyuşturucu kullanımı, şiddet uygulama ve diğer keyfi davranışların önüne polisiye tedbirlerle geçilmesi mümkün değil.

Bunun için; başta Belediye olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve duyarlı herkesin katkısı ile halkın duyarlı hale getirilmesi gerekir. Bu sorunları çözmek tek başına Belediye ve STK.ların gücünü fazlası ile aşacağından devletinde desteği ile kapsamlı bir proje hazırlanmalı. Bu proje ile Van’ın imarından, Van Gölünün temizliğine kadar her konuda çözümler üretilmeli ve uygulanmalı.

Yarın çok geç olabilir…

Yazarın Diğer Yazıları