İkram Kali

Vanlı olmak suç mu?

İkram Kali

Öncelikle meraklıları için " Vanlı kimdir?"  sorusunu yanıtlayalım.

Vanlı, Van sınırları içinde doğup büyüyen, doğduğu, ekmeğini yediği topraklara ve birlikte yaşadığı halka karşı kendisini sorumlu hissedendir.

 Vanlı, şehrinin kalkınması, gelişmesi, büyümesi için çaba gösterendir.

 Vanlı,  şehrinin  kadim kültürünü yaşayan, gözü gibi koruyan gelecek kuşaklara aktarandır.

 Vanlı,  dil, din, kimlik ayrımcılığı yapmadan şehrini sevenlerle ortak düşünce ve çabalarda bir araya gelendir.

 Vanlı,  Diyarbakırlı,   Gaziantepli,  Konyalı ve diğer illerin insanları gibi şehrini seven, şehrinin dertleriyle dertlenendir.

 Vanlı,  memleketinin yanık türküsünde hüzünlenen, acılarında gözyaşı döken, sevinçlerinde güle oynayan yanındakini elini omzuna atarak halay çekendir.

 Vanlı,  şehrinin zengin mutfağından ciğer köftesi, Kürt köftesi, ağuz, sengeser yiyip semaverde çay içmediği zaman eksilik hissedendir.

 Vanlı,  Van Gölü sularına sevdalanan denizin olmadığı yerde nefesi  sudan çıkmış balığa dönendir.

 Vanlı, ülkesini, bayrağını memleketini, halkını sevendir.

 Vanlı, barışa, kardeşliğe, ortak akla değer verendir.

 Vanlı, dünyanın en güzel yerlerini gezip görse de " Öz görum öz evim " diyerek Van'dan dışarıya çıkmayı yaşamın sonu olarak görendir.

 Vanlı, çok çalışan, üreten, kendini geliştiren idealleri olandır.

Vanlı, en basitinden yayla çorbası ile ayranaşı arasındaki farkı bilendir.

En önemlisi de Vanlı kendi memleketinde itibarsızlaştırılarak ötekileştirilen, dışlanan, yok sayılmaya çalışılandır.

 Efendim Vanlı hemşerilerimiz dertliler, üzüntülüler, şikâyetçiler. Sabırla dinledik.

Gelen haklı, yerinde şikâyetleri özetleyelim.

 Ve muhataplarına postalayalım.

Diyorlar ki"   Van'da farklı kurumlarda çalışan Vanlıların bir yerlere gelmesi mümkün değil.  Vanlı Sınavlarda kaç puan alırlarsa alsınlar sözlüde kafadan eleniyorlar.  Bir kurumda görev yapanların durumu farklı değil. Terfi bekleyen Vanlı biri yıllarca atanmazken başka biri anında asaleten atanabiliyor.  Sanki bir el veya eller veya bir lobi tarafından Vanlıların önü sistematik olarak kesiliyor.  Devlete sızıp devletin altını oyan bazı torpilli ve organize işlerin içinde olanlar ve kendilerini gizleme becerisi gösterenler ilginçtir her dönemde daha itibar görüyor.  Ehliyet liyakat sahibi olmamıza, rağmen nedense önümüz kesiliyor? Bir adım ileri gitmemiz birilerini rahatsız ediyor."

Bir başkası da, "  Bir kamu kurumunda şube müdürü görev yapıyorum. Yaklaşık 2 yıldır asaleten atama bekliyorum. Ama atamam nedense bir türlü yapılmıyor. Komşu illerimizden bir il doğumlu olan arkadaşım benimle aynı kurumda farklı bir şube müdürü olarak görevi yapıyor ama ataması anında yapılıyor. Bende soruyorum; suçum Vanlı olmak mı?"

Aktarılan haksızlıkları, çelme takmaları, kötü niyetli girişimleri dinledikçe üzüldük, kahrolduk.

Kimse sınav, puan şu bu demesin.

Siyasette de durum farklı değil.

 Vanlı birinin ismi bir yere düşünülüyorsa, Vanlı bir yere talipliyse istemezsek lobisi anında harekete geçiyor. Yalanlarla dolu kara propaganda başlıyor.  Paçasından çekilerek çelme takılıyor. Yetmiyor gerçekler ters yüz ediliyor.

Van'da Vanlılara yer yok.

Vanlıysan kenarda duracaksın.

Nedir bu hazımsızlık?

Nedir bu Vanlı düşmanlığı?

Bu memleketin çalışkan, dürüst, bilgi birikimi sahibi idealist ve kentine sevdalı gençlerin önü neden kesiliyor?  Bu ayak oyunları nereye kadar sürecek.

Gençlerin hizmet etmek amacıyla bir yerlere gelmelerine kimler neden engel oluyor?

Nedir bu korku?

Nedir bu ötekileştirme, yok sayma anlayışı?

Ülkemizin diğer illerinin insanları kendi doğdukları kentte ne kadar haklara sahiplerse Vanlılar da o kadarını istiyor.

Başarılı Vanlı gençlerin siyasette, bürokraside önleri yollardaki hız kesiciler gibi birileri tarafından kurnazca kesildikçe 50 yıl geçse de üst düzeyde Vanlı bir bürokrat, yükselen Vanlı bir politikacı çıkaramaz.   Çünkü Vanlının çabası oyunu bozmaya yetmez.

 Yazık değil mi?

 Ayıp değil mi?

 Günah değil mi?

 Vanlı olmak suç değil diyorsanız bu alavere dalavere nedir?

 

Ölüm anı

İnsanların ölüm anında neler htiğini hep merak ederiz. 

Ölüme giden hastanın yakınları panikleyerek çoğu zaman nasıl davranacaklarını bilemezler.  Değerli dostumuz Dr. Murat Baş ölüm anını ve hasta yakınlarının ne yapması gerektiğini yazdı.

Ölüm anının beden işlevlerinin huzur dolu bir şekilde durduğu an olduğunu belirten Baş şöyle diyor:

 "Ölümcül bir hastanın yaşamının sonlarında artık ağrının var olmadığı, zihnin düşsüz bir uykuya daldığı, gıda gereksinimin en aza indiği, çevresindeki kalabalığın yalnızca bir karanlık haline geldiği, yakınlarının hastahane koridorunu arşınladığı, eve gidip kalanlara mı baksınlar yoksa kalıp ölüm anını mı beklesinler diye karar veremedikleri işkence dolu bir zaman vardır.

Artık sözcükler için çok geçtir, ama sevenlerinin - sesli veya sessiz - yardım çığlığının da en çok duyulduğu zamandır. İyi niyetli de olsa tıbbi müdahalelerin bu dönemde yapılması eziyetten başka bir şey değildir. Hasta yakını için en zor zaman budur; ya bu durumun bir an önce bitmesini ister ya da sonsuza dek kaybetmek üzere olduğu kişiye ümitsizce tutunmaya çalışır. İşte tam o anlar sessizlik zamanıdır. Hastayla son konuşmayı aile içinde kendini en rahat hisseden kişi yapmalıdır. Hasta ile geçmiş ilişkilerinde çatışma içinde olan ve bu nedenle kendini suçlu hisseden kişi suçluluk duygusunu azaltmak için hastanın yanında sessizce kalabilir. Diğer yüzleşmekte zorlanan yakınları bu durumda utanç ve suçluluk duymadan evlerine gidebilmelidirler.

Ölmekte olan bir hastaya sözlerin ötesine geçen bir sessizlik içinde birlikte oturacak gücü ve sevgiyi bulanlar, bu anın aslında ne korkutucu nede acılı olmadığını göreceklerdir. Bu sadece beden işlevlerinin huzur dolu bir şekilde durduğu andır. Bir insanın huzur içinde ölmesini izlemek, bize gökyüzünde kayan bir yıldızı anımsatır. Uçsuz bucaksız gökyüzünde ebediyen sonsuz gecesine kavuşmak üzere sadece doğum öncesi ve ölüm sonrası gibi iki karanlık arasında bir an parlayan milyonlarca milyarlarca ışıktan bir tanesi. Bu yıldız kaymaları bize bu engin insanlık denizinde her bireyin aslında eşsiz olduğunu öğretir. Kendi faniliğimizi, yaşamımızın sınırlarını ve doğa-çevreye olan bağımlılığımızı gösterir.

Pek azımız yüz yaşını geçeriz, ama şu sonsuz zaman diliminde kısa süre yaşasak ta çoğumuz kendimize özgün bir öykü yaratırız ve insanlık tarihine nakşederiz."

Ölümünde hayırlısı.

Yazarın Diğer Yazıları