İkram Kali

Van'da farkındalığın olmadığını görüyorum

İkram Kali

Sonda söyleyeceğimi peşinen başta söyleyeyim.   Tuşba adıyla Urartu devletine 300 yıl başkentlik yapma onurunu taşıyan,  her köşesinde Urartu, Selçuklu, Osmanlı ve diğer medeniyetlerin izlerini, eserlerini bulunduran Van gibi 7 bin yıllık köklü bir şehir sorumsuzca yönetilmesi sonucu kimliksiz,  kişiliksiz ruhsuz sırdan karmaşık köy-kente dönüştü. Bu aziz şehri yönetenler ne ab-ı hayat sular akan kehrizlerine-zernebatlarına, ne yaşam yolu İskele caddesine, ne sevgi neşe saçan şirin Van evlerine ne Van Gölüne, ne de çeşitli medeniyetlerin emaneti olan dünya mirası eserlere sahip çıkabildiler.

Sahipsizlik, ilgisizlik bu kentin kaderi oldu.

Van şehrimizin hoyratça, özensiz çıkara dayalı yönetilme dönemi 1980'li yıllarda başlamıştır. Bu anlayış sonraki yıllarda devam ederek bugünlere gelinmiştir. Geçen zaman içinde Van'ın hazinesinden bir daha geri gelmeyecek sayısız kayıpları olmuştur.

Onlardan bir kaçı:

Bugün marketlerde satılan onlarca marka sudan çok daha kaliteli, içimi lezzetli buz gibi kaynak Zernebat suyu 1980'li yıllara kadar şehrin birçok köşesindeki tarihi çeşmelerden akmaktaydı.   Zernabat suyu Erek Dağı eteklerindeki kaynağından künkler (pişmiş topraktan imal edilen dairesel kesitli su borusu) vasıtasıyla mahallelere taşınmış. Künklerin Bardakçı köyünde toprak çanak çömlek, küp imal edilen atölyelerde yapıldığını, döşenmesinde ise müddeiumumi  (savcı)  Vanlı Kemal Yörük'ün izniyle hafif suçları olan tutukluların işçi olarak çalıştırıldığını Zernabat künkleri tesis ustası rahmetli dayım Mecit Balak'tan dinlemiştim. Erek Dağı'ndan çıkan, "Altın Su" manasına gelen  Zernebat suyunun koruma altına alınmaması, sahiplenilmemesi ve isale hattının geçtiği yerlerde üzerine bilinçsizce yapılaşma nedeniyle hayat veren içme suyu kaynağımız da köreltilerek yok edilmiştir.

Urartu döneminde inşa edildiğine dair görüşler bulunan, Osmanlı döneminde Van'ın sulama, içme suyu başta olmak üzere her türlü su ihtiyacını karşıladığı bilinen 34 Kehriz vardı.  Kehrizler 5 ile 15 km uzunlukları 6 ile 20 ml derinlikleri, 15 ile 140 lt/sn debiye sahip özel kanallar yardımıyla yer altı sızma sularını güzergahlar boyunca toplayarak, Van'ın değişik mahallerine taşırdı. Tarihi Kehrizler de yerel yönetimlerce "Koruma amaçlı İmar Planının" hazırlanmamasından dolayı Zernebat su hattı gibi çökerek işlemez hale geldi. Günümüzde Tepebaşı Mahallesi'ndeki alay komutanlığı askeri alanı içinde Sofu ve Eski Yengi Kehrizleri dışında maalesef diğer Kehrizler işlemez duruma düşmüştür. Bunlardan bir kaçının hala yaşatılma şansız var. 

Sahipsizlik nedeniyle yok olan değerlerimizden biri de Türkiye'nin en uzun caddesi unvanını taşıyan, çıkara göre kıvrım almayan dönemin insanları gibi düz olan İskele Caddesidir. Beşyol kavşağından başlayarak Van Gölü İskele sahiline kadar inen 7 km'lik caddeyi kenarlarında bulunan kanallardan akan Kehriz suyu ve yol boyunca kavak yükselen ağaçları tamamlardı. Dönemin vizyon sahibi kente insana saygılı  yöneticileri tarafından, Van halkının, öğrencilerin dayanışmasıyla dikilerek emekle büyütülen kavak ağaçlarıyla güzelleşen cadde 1930'lu yıllarda yapılmış. Beşyol'dan bakıldığında Van Gölü'nün maviliğinin 7 kilometre sonunda göründüğü Van'a eşsiz doğal güzellik katan kavak ağaçları 1980 yılında işgüzarlık sonucu kesilerek yok edildi. İskele Caddesi'nin yapısı da tahrip edildi.  Ardan 70-80 yıl geçmesine sınırsız imkanlara rağmen böyle bir cadde daha açılamadı.

Yine Van'a mimari karakter, kimlik ve güzellik katan bir ve iki katlı olarak yapılmış geleneksel kerpiç Van evleri vardı. Van'ı diğer kentlerden ayran Van evleri de yok. Mahallelerde yol boyu aralıklarla dizilen bahçeli Van evlerine cadde ya da sokaktan çift kanatlı, tokmaklı ahşap bir kapı ile girilirdi. Plansız yapılaşma, sahipsizlik sonucu yüzlerce Van evi 1980 sonrası bir bir yıkılarak yerlerine mimari estetikten uzak çirkin beton binalar dikildi.  Bugün aslına uygun yapılan numunelik Van evleri ile avunur hale gelindi.

Van Gölü harikası denizimiz de kötü bir şekilde kirletilip yağmalanıyor.   Van Denizi sahipsizlik nedeniyle her geçen gün doğal yapısını güzelliğini yitiriyor. Çevresini saran çıkar amaçlı pejmürde barakalar, görüntü ve yapı kirliliği yasal olmayan işgaller yerel yöneticilerin kararlı cesur müdahalesini bekliyor. 

Sahipsizlik, duyarsızlık sonucu yitirdiğimiz, yitirmek üzere olduğumuz değerlerimiz o kadar çok ki hangi birini sayalım ki.

Geçmişin şirin, temiz düzenli çıkarlara feda edilmemiş Van'ına duyduğumuz özlem, hüzünlenme ile geleceğin Van'ına yönelik taşıdığımız kaygılar her daim canlı olunca asıl anlatacaklarımızın giriş satırları bunu da şunu da yazayım derken bazen uzun olabiliyor. Hoşgörünüzle bu yazıda öyle oldu. Bunları yazmamıza sebep olan, yaramıza tuz döken Doç. Dr. Erkan Konyar'dır.

Önceki gün Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Urartu Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen 'Urartu Sohbetleri II' konferansı kapsamında Van'da 23 yıldır kazı çalışmasında bulunan Doç. Dr. Erkan Konyar, 'Urartu Başkenti Van Kalesi/Tuşba ve Yeni Dönem Kazıları' ile ilgili önemli bir konferans verdi.

Erkan Hoca, Urartulara yönelik aydınlatıcı değerli bilgiler aktardı. Akademik sorumluluk taşıyan anlayışla, Van'a duyduğu sevgiyle yerel yöneticilere, Vanlılara sitem ederek sahiplenme gerçeğini dile getirdi. Yerinde eleştiriler yaptı.

Van'da Urartu'yu sahiplenme konusuna değinen Konyar, aynı zamanda duyarlı Vanlıların duygularına tercümanlık yaparak Van'ın sahip olduğu Urartu zenginliğinin yerel yönetimler tarafından yeterince farkına varılmadığına dikkat çekti.

Yerel yönetimler-yöneticiler, mimarlar- mimarlar odası, kent konseyi- bileşenleri, meslek odaları, şehir ve toplum adına çeşitli platforma davet edilerek engin bilgi birikimleriyle konuşma fırsatı verilen zatı muhteremler, yerel siyasiler, kenti yönetmeye talipli olanlar Doç. Dr. Erkan Konyar'ın altı çizilecek açıklamalarını defalarca okumaları gerekir. Van'da Urartu medeniyetinin sahiplenme noktasında sıkıntı bulunduğunu  vurgulayan Konyar bakın ne diyor:

" Urartu çalışmaları kapsamında en azından bir enerji yakalandı. Birçok alanda kazılar yürütülüyor. Urartu kazılarının merkezinin burası olması gerekiyor.

" 1940-50'ler de bir oluşum yoktu buralarda. İstanbul'dan Ankara'dan gelip organizasyon yapılabiliyordu, ama son yıllarda Urartu araştırmaları noktasında YYÜ güzel çalışmalar yürütmektedir. Sahiplenme noktasında bir sıkıntı görüyorum.

" Sadece üniversiteler ve bilim adamlarının sahiplenmesi ile işleri yürütemeyiz. Van'da Urartu kültürünün sahiplenmesi noktasında çok ciddi sıkıntılar var.

" Bu anlamda yerel yönetimlere çok büyük iş düşüyor. 23 yıldır burada çalışıyorum, hiçbir zaman yerel yönetimlerin bu işe el attığını, desteklediğini görmedim.

" Bu kültür, coğrafyanın en özgün kültürü, Van meydanlarında tamam semaver olsun, kedi olsun ama ben Urartu heykelini göremiyorum. Urartu'nun merkezi ve karakterinin oluştuğu yer burası, neden yok burada bunlar?

" 7 bin yıllık kent tarihinden bahsediyoruz, ama Van merkezinde bunun görünürlüğü yok. Bunu vatandaş hissedemiyor, göremiyor.

" Dünyanın binlerce kilometre ötesinden geliyor insanlar bunları görmek için, ama Van'da bu farkındalığın olmadığını görüyorum.

" Basın yayın noktasındaki arkadaşlarımızın o kadar sahip çıkmasına rağmen, burada Urartu kazıları ile ilgili o kadar çok haber üretiliyor ki. Ben kendilerine teşekkür ediyorum."

Hocamızın ağzına yüreğine emeğine sağlık. Umarım  eleştiri içeren mesajı yerine ulaşmıştır. Van adına Konyar'ın beklediği destek sahiplenme meselesi başta Van Büyükşehir Belediyesi olmak üzere diğer belediyelerin sorumluluk alanına giriyor.

Yerel yöneticiler Van'ın kaleler, çeşmeler, köprüler, camiler, kiliseler yani uygarlıklar kenti olduğunun farkına varılmaları gerekir artık.  Şehrimiz buna göre şekillenmelidir. Van'a gelen insanlar şehrimizin sokaklarında, caddelerinde, kavşaklarında lokantalarında ve iş yerlerinde heykeller, duvarlarında rölyefler, yeni binaların dış cephe mimarisinde Urartular'dan Selçuklular'dan, Osmanlılar'dan ve diğer medeniyetlerden çağdaş yansımlar görebilmelidirler.  Van medeniyetler kavşağı olduğunu hissettirmelidir. Lakin bu söylemlerle, sembolik etkinliklerle sahiplenme olmuyor. Yerel yönetimlerin planlı somut çabası gerekiyor.  

Yazarın Diğer Yazıları