İkram Kali

Van'da camiler beton yığınına döndü!

İkram Kali

Cami Müslümanların kutsal ibadet mekânıdır. Arapça'dan gelen bir sözcük olan "Cami"; Cem (Toplanma, bir araya gelme) kökünden gelen cami "toplayan, bir araya getiren yer, toplanma yeri" demektir.
Necip Fazıl Kısakürek'in şeyhi Vanlı Abdulhakim Arvasî'nin zamanında imam ve vaizliğini yaptığı, edebiyat çevrelerinin ilgi gösterdiği, İstanbul İstiklal caddesinde bulunan, ağa caminin yalnızlığını kendi yalnızlığıyla beraber anlatan Nazım Hikmet  "Ağa Camii" şiirinin ilk iki mısrasın da şöyle der:
"Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce"
Yolu Beyoğlu'na düşenler bu camiyi mutlaka görmüşlerdir.
Şairin dediği gibi insan bazı camilerin hazin haline üzülüyor. 
Tıpkı 1915 sonrası Van şehrinde beton yığını olarak yükselen camiler gibi.
Şehirler tarih boyunca camilerin etrafında şekillenmektedir. Lakin ilimizde özellikle son dönemlerde yapılan camilerde mimari estetik adına dönemin sembolü olacak bir cami bulmak, görmek mümkün değil. Mimari estetikten yoksun olan camilerimizde özürlü, yaşlı insanların ibadet yapması ise son derecede zorlaşmaktadır. 
Bu camilere girmek-çıkmak çiledir. 
Cam inşalarında karmaşası, gecekondu mantığı vardır. 
Sadelik, kolaylık, sanatsal incelik, ferahlık hak getire. 
Ucuz ve uyumsuz malzemeler, basit projeler,  kötü işçilik camilerimize   hiç yakışmıyor. 
Hayırsever insanlarımız halisane niyetlerle kapı kapı gezerek kuruş kuruş topladıkları yardımlar sonrası ilimizin dört bir yanına maalesef zevksiz, sosyal alanlardan yoksun, çok katlı beton yığınlar yapılıyor! 
Bunlara da cami deniliyor.
Öyle ki 50-60 merdivenli camilere çıkmak için ayrı bir güç,  enerji gerektiriyor.
Adeta yaşlıya, özürlüye yasak. 
Ne gereği varsa?
Camiler hayattan koparılmıştır.
Yazık değil mi?
Estetik fukaralığı ile yeni yapılan camilerimiz toplumdan, çevreden, sosyal hayattan zevkten de kopuk halde.  Camilerimiz güzelleşeceğine çirkinleşiyor! Camilerimiz sadece beş vakit namaz için gelinip, namazdan sonra insanların uzaklaştığı fiziki mekânlar haline gelmiştir.
Camiler ihtiyaçlar,  gerçekler ve kaynaklar doğrultusunda eser niteliğinde inşa edilmelidir.  Cami yapımında kaynak israfı önlenerek eser niteliği taşıyacak,  huzur veren yaşlılar ve emeklilerin sohbet edebileceği, çay içebileceği, kadınların çocuklarını emzirebileceği, altını değiştirebileceği, abdest alabileceği bahçe ve mekânların bulunduğu çok fonksiyonel eser olarak düşünülmelidir.  
Eski Van camilerinin, özellikle de İstanbul'daki selâtin camilerinin çevresi dokuya uygun olarak bu şekilde donatılmıştır. Osmanlı şehirleri,  tarihi kentler mimari yapıları ve mabetleriyle bütünlük sağlar. İlgi çeker. 
Bu camilerin çevresi, görünümü ruhu insanı cezbeder.
Düzayaktır, anlamsız yükseklik yoktur.  
Dolaysıyla insanı hemencecik kucaklar, sarmalar. 
Eski Van şehrinde bulunan Ulu, Kızıl,  Kurşunlu, Sinanyiye,  Kayaçelebi cami ve diğerleri böyledir. Özellikle restorasyon sonrası ibadete açılan Hüsrevpaşa camii ve külliyesi bu anlamda örnek Van camilerindendir. Gidenler,  görenler bilir Hüsrevpaşa camiinde ayrı bir manevi hava vardır.
Ancak Ulu cami ve benzeri camilerimiz sadece çok katlı, beton yığınıdır.  En tehlikelisi bu cami modeli ilimizde hızla çoğalıyor. Diyanet işleri, Müftülük Mimarlar Odası ve ilgili kurum ve kuruluşlar bu gidişe bir şekilde dur demelidirler. Müdahale etmelidirler.
Artık çağdaş mimariye sahip, eser niteliği taşıyan camiler yapmanın zamanıdır. 
***
Madem cami konusu bu kadar hassas, hükümet mimari konuda da yol gösterici,  denetleyici olmalı ve hiç olmazsa yeni yapılan camilerin estetik güzelliklerine de karışmalıdır. Canı isteyen istediği yere, mimarisi,  işçiliği çok kötü camiler yapmaya kalkamamalıdır.
Bu anlamda güzel bir gelişmelerde var.
Diyanet İşleri Başkanlığı Camiler Haftası'nda İstanbul'da, 2-5 Ekim tarihlerinde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliğiyle ''Gelenekten geleceğe cami mimarisinde çağdaş tasarım ve teknolojiler'' konulu ''1. Ulusal Cami Mimarisi Sempozyumu''nda camilerin mimari sorunlarını ele alacak.

Yazarın Diğer Yazıları