İkram Kali

Türkiye- İran-Van Yakınlaşması Hoy Yolundan Geçer

İkram Kali

Irak ve Suriye’de Sunni - Şii çatışmasının sürdüğü,  İran, Rusya ve Beşar Esed’ın gündemde olduğu, İran Türkiye arasında Suriye gerilimi yaşandığı, komşu İranlıların gruplar halinde Van’a geldiği bir dönemde Türkiye-İran arasında Van’da gerçekleştirilen “Sektörel ve Finansal Derinleşme” olarak belirlenen Türkiye-İran Van Forumu ilimiz  ülkeler açısından algıların kırılmasına, ilişkilerin güçlenmesine katkı sunan organizasyondu.

2011 Van depreminin 3.  Yılında kokteyl ile başlayan ve 2 gün süren Türkiye ve İran arasındaki ticari, sosyal ve kültürel ilişkilerin detaylıca ele alındığı formda;  "Kamu Diplomasisi" ve "Kültür ve Turizm", "Eğitim (Dil)" ile "Enerji ve Petrokimya", "Bankacılık ve Finans" ile "Sanayi"  “ Türkiye - İran Medeniyet Diyalogu" (ortak oturum), "Lojistik, Ulaştırma ve Haberleşme", "Ekonomi ve Ticaret" ile "Bilim ve Teknoloji", "Sağlık ve Sağlık Turizmi", "Medya ve İletişim" ile "İnşaat, Müteahhitlik ve Altyapı" konuları oturumlar halinde müzakere edildi.

Oturumlarda Türkiyeli ve İranlı idareciler, diplomatlar, bürokratlar, akademisyenler ve iş adamları müzakerelerde bulunarak tebliğler sundular. İki ülke özellikle de Van açısından yararlı umut yaratan bir buluşma gerçekleştirildi. Sorunlar tartışıldı konuşuldu.  Temenniler, beklentiler ortaya konuldu.  Kadın katılımcının sınırlı sayıda olduğu forumun kapanışında İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Alireza Bikdeli’nin bu ayrıntıya  dikkat  çekerek,  “Hudut bölgelerindeki ilişkilerin geliştirilmesi, Hoy yolunun yapılması, gümrük kapılarının modernize edilmesi konusundaki talepleri değerlendireceğiz. Bir sonraki toplantıda kadın katılımcıların rolünün daha fazla olmasını bekliyoruz"  sözleri ile formun fikir babası ve hamisi Vali Aydın Nezih Doğan’nın   “  Verimli toplantılar gerçekleştirildi. Türkiye-İran ilişkilerini derinlemesine değerlendirildi. Van'dan Hoy kentini, Hoy kentinden de Van'ı etkileyecek ekonomik değerler var. 2011 yılından bu yana ekonomik alanda yeterli bir gidiş geliş olmadı. Bunun geliştirilmesi gerekiyor. Bundan sonra ilişkiler geliştirilerek sürdürülecek”  ifadeleri akıllarda kalan tespitlerdi.

Yapılan müzakerelerde   belirlenen yol haritasının  başarısı ve sonucu İran tarafındaki Hoy yolunun yapımına bağlıdır. 25 yıldır Türkiye-  İran Devlet yetkilileri ile Van- Hoy Valilikleri arasında yapılan çeşitli toplantılarda,  görüşmelerde dile getirilen, İran tarafınca her defasında yapımı için söz verilen 65 Km uzunluğundaki Hoy-Kapıyöy yolunun yapımı bu toplantıda da defalarca gündeme geldi. İran bu  sürede  İran nükleer programı gerçekleştirirken  65 Km’lik  ticari önemi  olan yerleşim yerinin  yolunu yapmaması mandardır. İran’ın yapacak gücü var ama ısrarla yapmıyorsa İran için bir nedeni vardır. Sonuç olarak hassas bir dönemde Türkiye-İran- Van arasında komşuluk ve ekonomik ilişkileri güçlendirecek,  ticareti canlandıracak, sorunları giderecek, yerel katılımcılara deneyimi kazandıran bir buluşma gerçekleştirildi. Emeği geçenleri ve katılımcıları kutuluyorum.

Depremi andık mı şimdi?

23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerine 644 insanımızın canına mal olan, on binlerce konut ve iş yerinin yıkımına veya ağır hasar görmesine yol açan geride acı ve hüzünlü hikayeler, ekonomik, sosyal, psikolojik sorunlar bırakan Van depremi üçüncü yılında anmaya, anlaşılmaya çalışıldı. Kimse alınmasın ama anma resmen geçiştirildi.  Birkaç etkinliği saymasak genelde birbirinin kopyası basın açıklamaları yapıldı. Yıl dönümünde ufuk açacak, toplumu aydınlatacak,  topluma ışık saçacak, deprem bilincini pekiştirecek ve geleceğe belge olarak kalacak Van’ın birlikte yaşadığı deprem gerçeğine ilişkin kayda değer ilgi çekici bir etkinlik ortaya konulamadı. Yanlış anlaşılmasın Acıları sürekli gündemde tutalım demiyorum.  Demek istediğim aydınlatıcı farkındalık yaratan Van’a yakışan etkinlik yapılmadığıdır. 

Mesela, depremden sonra Van’da kaç adet yeni bina hangi teknikle yapıldı? Deprem sonrası ruhsat alan bina sayısı ne kadardır?  Güçlendirme yapılan ve binaların emlak değeri nedir Vanlıların deprem sonrası konut anlayışı değişti mi, değiştiyse nasıl bir yönelme oluştu?  Van’da deprem yaşayan insanların deprem felaketinden çıkardıkları sonuçlar ve edindikleri dersler nelerdir? Depremin aile, komşuluk ve hemşerilik bağları üzerinde nasıl etkisi oldu? Yap sat konutlara beklenen ilgi var mı?  Deprem sonrası bir kısım Van halkının sepet tabir edilen tasarruf yöntemine yöneldikleri, bazı iş adamlarının da Van dışına da gayrimenkul yatırımı yapıkları söylemlerinin gerçeklik payı var mı?  Varsa hangi illerde hangi alanlarda yatırım yapıyorlar, konut alıyorlar? Deprem sonrası ilde sosyal yaşam (kültür, sanat, spor)  nasıl etkilendi? Yerel yönetimlerin deprem sonrası imar planı, şehirleşme anlayışı değişti mi gibi birçok sorunun araştırma yapılmış olsaydı cevabını öğrenebilirdik.

Olmadı!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Valilik, Belediye, Melek Odaları Sivil Toplum Kuruluşları hadi düşünemedi diyelim. Ya Mühendislik Mimarlık Fakültesi,  Sosyal Bilimler Enstitüsü  Psikoloji, Tarih bölümleri olan  Yüzüncü Yıl Üniversitesi deprem yıl dönümü nedeniyle Van hakkında karar vericilerin, araştırmacıların, tarihçilerin işine yarayacak ve toplumu aydınlatacak bilimsel bir etkinlik yapamazıydı? YYÜ’nün unutma, es geçme, önemsememe gibi bir lüksü yoktur. Çünkü devlet üniversitelere ve akademisyenlere düşünsünler, araştırsınlar, geliştirsinler,  bilime, insanlığa ışık saçsınlar, yol göstersinler diye paye veriyor, maaş ödüyor.

Üniversitenin sanayici ticaret erbabıyla bir araya gelmesi, farklı alanlarda çaba göstermesi elbette takdire değerdir ama yeterli değil. Depremde Van’dan farklı illere yaklaşık 50 bin Vanlı gçö etti. Bu insanların memleketlerine neden geri dönmediklerini, yerleştikleri illerde yaşam koşullarını ve diğer ayrıntıları tespit eden bir sosyal araştırma yapılamaz mıydı.

Birinci Dünya Savaş sırasında yani 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilip, Ermeni çeteleri de isyan edilince Türk-Kürt on binlerce sivil Vanlı ahali canlarını kurtarmak üzere Anadolu’nun dört bir yanına ağır koşullarda muhacir (göç) oldu. Bunların çoğu geri dönmedi. Bir kuşağı temsil eden o Vanlıları akademik olarak araştırmayan, merak etmeyen YYÜ’den deprem de muhacir olanları araştırmasını çok bekleriz. Üniversite ile kenti buluşturmak, kaynaştırmak yalnızca bir grup akademisyenin çabaları ile mümkün değildir. Önce kentin bütün dertlerini kendinize dert edineceksiniz.

***

Üniversite,  akademisyen deyince Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta  ' YÖK’teki konuşmasında : "Doktoranın anlamını bilmeyen öğrenci, tek ciddi eseri olmayan profesör var. 12 yılda üniversite sayısı 73'ten 184'e çıktı. Ama öğretim üyesi, ah o öğretim üyesi... Aynı sayısal ve niteliksel hıza ulaşıyor mu? Ulaşmadığı zaman ciddi bir yanılsamayla iç içeyiz. Gerçekten, bilimde ve hayatın her sahasında "kalite" bizim en önemli sorunlarımızdan biridir "   sözlerini ve Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan'a konuşan ünlü tarihçi Prof. İlber Ortaylı’nın üniversite, şehir, köylülük, kasabalılık,  üretim, ilim, irfan vurgusu yaptığı açıklamalarını anımsadım. Ortaylı açıklamasında özetle şunları söylüyor:

Lise açıyorlar kasabaya, hatta fakülte açıyorlar ve memur olmak istiyorlar. Üretmeyen, üretimin olmadığı bu tür yerlerde siyasi partiler de cılız kalır, siyasi fikir ve retorik de düşük olur. Bu kaçınılmaz bir şeydir. Oysa yapılması gereken şudur: Kasabada işe yarar bir üretimin ortaya çıkması...

Yetenekli çocukların da merkezdeki üniversitelere gönderilmesi.. Türkiye'de kasabalılık egemendir bugün... Bizde büyük şehirlerin varoşlarında köylülük var sanılıyor. Hayır efendim... Büyük şehirlerin varoşlarında egemen olan kasabalılıktır. Üretmeyi unutmuş, endüstriyel merkezde de üretim kapasitesi düşmüş, özgün sanatları yerine getiremeyecek çoğunlukta insanlar bunlar. Dolayısıyla bizim büyüyen şehirlerimizde de bu kasabalılık durumu var. Elektriği, suyu, verimli toprağı olan yerleri bırakıp şehirlere geliyorlar. Çünkü köyde bir üretim kapasitesi vardır, bunlarda yok. Köyün tabiatla mücadele kapasitesi vardır, bunlarda yok. Siz sanıyor musunuz ki varoşları dolduran insanlar, köylüler gibi havayı, suyu, toprağı tanıyor? Şehirli de değiller, köylü de değiller. Tabiatı tahrip ettik… Betonlaştık…

                                                                      ***
Tarihe saygı yok, tarihe saygı için gerekli olan bilgi ve donanım yok.  Dünyanın neresinde 70 ilde 70 üniversite diye bir şart var. Böyle şart olur mu?  İlle de taşrada üniversite yapacağım diye bir şey olmaz. Taşrada üniversite olabilecekse olur, olmayacaksa olmaz. Bir üniversitenin üniversite olabilmesi için her şeyden evvel laboratuvar ve kütüphane lazım. Var mı bunlar? En merkezdeki üniversitelerde bile yok. İyi bir üniversite için iyi öğretim kadroları gerekir... İyi bir üniversite için medeni eğitim ve yaşamı sağlayan kampus gerekir. Bunlar olmadan üniversite olmaz. Türkiye'de herkesin üniversiteye gitmeye merak salması çok yanlış.
                                                                       ***
Türklerin yanlış bir anlayışı var: Herkes üniversiteye gider. Hayır. Herkes üniversiteye gitmesin. Herkese tabii ki kara cehaletten kurtaracak bir eğitim verirsin, herkese iş yapacak bir eğitim verirsin, zanaatçı olur, başka bir şey olur. Ama herkesi üniversitede okutamazsın. Herkesin üniversiteye gitmesinin acısını tadacaklar. Müthiş paralarla okuyanlar, iş bulamayacaklar, ancak daha basit, daha pratik dalları öğrenmek için de geç kalmış olacaklar. Çok hazin şeyler bekliyor Türkiye'yi. Her çocuk bürokrat olmak istiyor, genel müdür olmak istiyor, savcı olmak istiyor. Oysa iyi bir marangoz, iyi bir tesisat tamircisi, iyi bir elektrikçi çok daha önemlidir. Herkesin hekim ve göz hekimi olması şart değil. Optik alanında çalışan ustalar çok daha önemlidir. Herkesin üniversiteye gitmesi demek şu demek: Genç yaşta öğrenilecek bir dolu meslek varken oyalanmak demek. Bu kadar işletmeciyle ne yapacağız, çok merak ediyorum. Bu kadar çok sosyologla ne olur çok merak ediyorum. Liseden sonra herkesi tarih fakültesine yollamanın manası nedir?

                                                                       ***

1930'larda o savaş yorgunu yoksul ülkede bir ilim, kültür, irfan heyecanı vardı. Bugün böyle bir heyecan kalmadı. Biz 1930'ların heyecanına dönmeliyiz. Bu kadar açık...

                                                                       ***

 Üniversitemize yönelttiğim eleştirilerin karşılığı iki değerlendirmede cevabını buluyor. 

Yazarın Diğer Yazıları