İkram Kali

Toprakla buluştum

İkram Kali

Bünyesindeki canlı ve cansız varlıklarla birlikte muhteşem bir sistemdir toprak. İnsan ilişkisini geçmişten günümüze kadar varlığını devam ettiren olgu olan toprak; muhteşem bir varlıktır. Doğumdan ölüme geçen yaşamımız toprakla başlar ve biter.  

 

Toprak deyince çoğumuzun aklına cansız, durağan ve bitkiler ve hayvanların yaşaması için var olan inorganik bir tabaka gelir. Ancak bunun eksik bir tanım olduğunu biliyoruz; toprak, vatandır, memlekettir, üretimdir, besleyendir, ana kucağıdır, sevgilidir, şiirdir, türküdür, şarkıdır, bolluk bereket ve ekosistemdir.

 

Çavuşbaşı mahallemizdeki doğup büyüdüğümüz evimizi bina ustası olan aile büyüklerimiz ustalıkları ve emekleriyle iki tam, bir yarım (30+30+15=75 cm) kerpiç duvarlarla, damını toprakla inşa etmişlerdi. Bereketli, sağlık, huzur neşe saçan bahçeli evimizin güneye bakan avlusunda (açık alan) 8-9 aylık iken toprakta emeklediğimizde, kimi zaman topraklı kundağa sarıldığımızda ve bilinçsizce toprak yediğimizde toprakla tanışmıştık. Parçası olduğumuz toprakla dostluğumuz devam etti. Yattığımız yer, içimiz dışımız topraktı. Toprağın sunduğu bolluk bereket ile yedik içtik, doyduk ve yaşama sevincimizi güçlendirdik. Betonun bu denli yaygın olmadığı dönemlerde bahçemizde, evimizde, yolumuzda toprakla hayata bağlandık. Zaman geldi yakınlarımızı, sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağın kucağına verdik ve üstüne toprak attık. 

 

İnönü İlkokuluna gidiyorduk. Evimizin önünde çeşit çeşit meyve ağaçları olan bahçemizin bir kısmını babam kerdi (sebze ekilen küçük bostan) yapmıştı. Kerdilerde domates, soğan, fasulye, biber, maydanoz, salatalık, mısır, ay çiçeği vb. gibi sebze ekimi yapılıyordu. Her yıl ilkbahar aylarında 5-6 kerdinin toprağı tepçekli kürek (bel küreği) ile önce tepilir (bellenerek), tırmıklanırdı. Toprak yumuşak olsun, ekin beslensin ve çabuk yeşersin diye de dere kenarlarından at arabasıyla getirilen pişik kumu (ince) ekim sonrası kerdinin üstüne serilirdi. İmce ile ailece yapılan bağ bahçe işleri bize toprakla buluşma şenliği, bahara bayramı gibi gelirdi. Emekle elde edilen mevsimlik ve kışlık doğal ürünler evin ihtiyacının yanı sıra komşularla, misafirlerle, eş ve dostlarla hatta yoldan geçenlerle paylaşılırdı ama bitmek bilmezdi.

 

Toprakla, kerdiyle, bağ bahçeyle bağımız koptu, uğraşma şansımız uzun yıllar olmadı. Geçen hafta bir dostumuzun bahçesinde toprakla buluşarak hasret giderdik. Ayağımız toprağa, başımız ağaç dallarına değdi. Bahçede meyve ağaçlarının yanı sıra çeşitli güller de vardı ama dermedik. Meyve ağaçlarının dallarından sarkan meyveleri dallarından kopararak keyifle yedim. Evin güzel kızı Nazlı, yıkamadan yediğimi görünce, "Meyveyi yıkmadan yedin" diye uyardı. Dedim ki, "Dalından kopar yıka öyle ye" diye bir deyim hiç duymadım, o nedenle dalından koparıp yedim. Çünkü eskiden ağaçlarda ilaç kullanılmazdı, her şey doğal ortamda organik yetiştirilirdi. Baban ağaçları ilaçlamadığını söyledi, o nedenle endişe etme dedim. 

 

Dostumuzun bahçesinde uzun yıllar sonra elime kürek, tırmık, çapa alarak uygun iki yeri teperek kerdi haline getirdim. Fena da olmadı. Durumu gözleyen komşu teyze  "beyefendi ilkbaharda nerdeydi" demiş! Soluklanma arasında kerdide yalın ayak gezindim bir süre. Toprak negatif enerjimi bir anda aldı götürdü. Kerdileri teptikten sonra etrafına tump (Kerdileri birbirinden ayıran, etrafını yüksek toprakla çevreleyen ve sulama suyunun kerdi içinde durmasını ve etrafına taşmamasını önleyici toprak yükselti) yaptım. Toprağı tırmıkladım, ayrık otlarını ayıklayarak kenara attım. Kerdilere maydanoz, biber, tarak otu, kişniş tohumlarını toprakla karıştırarak ayrı ayrı sevgiyle ve umutla ektim.

 

Başka neler yaptım?

 

Bahçedeki aşılı bir erik (kaysı) ağacı üzüm salkımı gibi bol bereketli ürün vermişti.  Ancak ağırlık ve esen rüzgârın etkisiyle eğilerek çatlayan körpe dalın kırılmaya ramak kaldığını, altına destek verildiğini gördüğümde üzüldüm. Açık yara gibi duran dalın kurumasını önlemek amacıyla bir şeyler yapılması gerektiğini düşünerek dede ve babadan kalma bilgimizle müdahale ettim. Önce ağacın kırılmaya yüz tutan çatlamış yerini çamurla sıvadım, üstünü bezle onun üstünü de bir muşambayla iyice sardım. Bunları yaparken ayağı kolu kırılan yaralı, ağrılı bir insanın sağlığına kavuşması umudu ve duygusuyla ağacı sarmaladım.

 

Asma (üzüm) ve diğer bazı meyve ağaçlarının diplerini saran, büyümelerini engelleyen ayrık otlarını keğank (çapa) yaparak ayıkladım. Kimi ağaçlara dakikalarca su verdim. Kuruyan ağaç dallarını budadım. Dalından koparılan kiraz, erik (kaysı) ikramı ile toprakla buluşma anımıza keyif kattım.

 

Günün ödülü olarak ağaç dallarının gölgesinde semaver çayı içip yanında Van pastası yedim. 

 

Evin çocuklarıyla çırpaç, kenkan, kerdi, kehriz, işbabyan, kak, çılgıssız, bahtavarli, demkeş, ilitme, asude, ağuz, namektan, lop, kindirek gibi Van sözcükleri ve deyimlerinden oluşan kelime oyunu oynadık. Toprakla geçirdiğim güzel gün ve misafirperverlikleri için dostlarımıza içtenlikle teşekkür ettim. 

 

Ayrılırken...

 

Ünlü halk ozanımız Âşık Veysel'in "Kara toprak" şiirinden bir dörtlük okuyarak tekrar buluşma sözüyle vedalaştım.

 

Karnın yardım kazmayınan belinen

Yüzün yırttım tırnağınan elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sâdık yârim kara topraktır

Yazarın Diğer Yazıları