İkram Kali

Oyunu Türk Kürt kardeşliği bozar

İkram Kali

Sergilenen oyun çok tehlikeli ve büyük.

Gencecik insanlarımız daha sevgilisine, nişanlısına, karısına, çocuğuna, anasına babasına doyasıya sarılmadan, yaşamanın tadına varmadan, hayal dahi kuramadan kara toprağa düşüyor. 

Bölgemizde yanan/yakılan ateş külleneceği yerde özellikle alevlendiriliyor. Ateşte yanan Türk ve Kürt gençleridir. Kaybeden üzülen bütün ülkedir.

Yabancı aktörler aç kurdun avını beklediği iştahla oyuna katıldılar.  Türkiye'yi kuşatan dış aktörler için hedef şudur: Türkiye kan gölüne dönsün, kardeş kardeşi vursun. Türkiye Suriye, Irak'a dönüşsün. 

Ortaya çıkan tablo endişe verici.

ABD, İsrail,  Çin, Almanya, Fransa, Danimarka, İran, Rusya, İngiltere fırsattan istifade, gizli açık Türkiye'ye kötü şekilde çullanmış durumdalar. Ortak beklentileri Türkiye'nin enerjisini direncini kaybetmesi yönündedir. Türkiye'yi siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan yönetecek, yönlendirecek kıvama getirmek istiyorlar. Çabaları bu yöndedir.

Ortam gerildikçe geriliyor.

Dayatılan uluslararası oyunu Türkler ve Kürtler görüyor. Türkiye'nin Suriye gibi bataklığa dönmesine sağduyulu bütün Türkler ve Kürtler müsaade etmeyecektir. Büyük oyunu yöneten güçler Kürtler ve Türkler arasındaki tarihten gelen güçlü bağları, akrabalıkları ortak yaşanmışlıkları bilmiyorlar.   Kürtlerin ve Türklerin kader birliğini bilmedikleri için de yanılıyorlar.  Bu ülkeyi ve bu toprağın insanlarını yapmacık, kukla ülkelere benzetiyorlar. Türkler ve Kürtlerin bin yıllık birlikteliği, kardeşliği basireti kürsel oyunu bozar ve bozacaktır.

Uluslararası ilişkilerde devletlerin dostları ve düşmanları değil, çıkarlarının önemli olduğunu unutmamak gerekir. Bunları söylerken Türkiye'de yaşanan çatışma sarmalını yalnızca dış etkilere bağlamıyorum.

Türkiye'yi hedef alan kürsel güçlerin içinde yer aldığı büyük fotoğrafı gözden kaçırmamak gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.

 

Deli Arif

1970-80'li yıllar.

Van'da Deli Arif vardı.

Gözleri görmüyordu. Kördü. 

Kim deli kim veli onu Allah bilir ya.

Arif Küçük Cami, diğer adıyla Hacı Osman Cami çevresinde gezinip dururdu.

Çevrenin sokağı Arnavut taşlarıyla döşeliydi. Köylerden gelenlerin atlarını bağladığı, satacak hayvanlarını geçici bıraktıkları ve otel olarak kullanılan Hanların bulunduğu yerdi bu bölge. Mustafa Dikici, Leblebi,kahve kokusunun yayıldığı Akbaşoğlu Leblebicisi, Bapir Başak'ın kahvesi, Hasan Sevimli'nin Gürpınar yazıhanesi, Fevzi Perihan'ın şekerici dükkanı, nalbur Hasan-Hüseyin Gülseven'in zincirden  tarağa, boyadan  ipe binbir çeşit eşya sattığı renkli dükkanı da  buradaydı.

Van'ın renklerinden Arif, garipti, fakirdi, kimsesizdi. Esnaflar ve merhametli insanlar karnını doyurur, giydirir gözetirdi. O zaman çocuk denilecek yaştaydık.  Camiye su almaya gittiğimde Deli Arif'i merakla izler, gözler hatta öylesine dalardım ki elimdeki suyu götürmeyi unuturdum. Arif'in sigarası ağzından hiç eksik olmazdı. Sigara içerken mutlu, keyifli yüz ifadesi vardı. Elleri büyük, uzun boylu, iri yarıydı. Vanlıların tanımıyla iri-yarı ötesi gırdan bir adamdı Arif.  Gözlerine yumruk vurarak kendisini kör ettiği söyleniyordu. Çocukken geçirdiği hastalık sonrası kör olduğunu söyleyenler de vardı.

Arif'le dakikalarca sohbet eden bir sigara yakarak ona ne söylüyorlardıysa güldüren, keyiflendiren gönül insanları vardı. Etrafın yer yetimi sinirlendirerek deli etmediği sürece Arif'i sakin biriydi.

Onlar Arif'in sinirlenmesinden, deliye dönmesinden adeta keyif alıyordu. Kızıp sinirlendirildiğinde önce elini ağzına götürür, avuç içinin başparmağına yakın olan yumuşak etini ısırarak kendisini frenlerdi. Sinir geçmeyince gözlerine yumruk vururdu. Kendi canını dakikalarca acıtırdı. Dün gibi hatırladığım o günkü hali insan olan herkesin yüreğini sızlatırdı. Arif'i kızdıran sadistler onun acı veren görüntüsünden yeterince mutlu olmayınca bir şeyler söylemeye devam ederlerdi.

Arif dayanamayıp sonunda çileden çıkardı.

Deli Arif olurdu.

Kontrolden çıktığında bir başka hale bürünürdü.  Arif'in o halinden ürperir korkardım.

Bir yere çarpmamak kendisine yardımcı olmak üzere elinde baston niyetine taşıdığı kazma sapı boyunda olan ağacını tın tın vurarak adeta tehlike sinyali verirdi. Sataşma kesilmeyince. Ağzına gelen en ağır küfürleri sıralayarak sopasını hızla rastgele fırlatırdı. Çilden çıkmış, zembereği boşalmış, devranı dönmüş garip bir körün elinden çıkan sopa ya bir dükkânın camını kırardı veya şansız birinin başını gözünü yarardı. Bu sevimsiz görüntü karşısında esnaflar da Arif gibi deliye dönerek onu sinirlendiren kişilere bağırıp çağırırlardı.

Gerçekte Deli Arif yoktu.

Arif'i insanlıktan çıkaran zorla deliye dönüştüren zeka fakiri ahlaksızlar vardı. Önceki gün " Beni Allah rızası için evlendirin" diyen Necip Hoca'yı kızdıran,deli eden tayfayı görünce Deli Arif'i anımsadım.

Diyeceğim o ki, hiçbir kimseyi deli etmeye kalkmayın! 

Uygun bir karşılık değil

Amerikan okullarından okuyan, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, 68 kuşağından gelen, Filistin direnme hareketinin bünyesinde kısa bir süre Şam’da, uzunca bir süre Beyrut’ta ve daha sonra kısa sürelerle Cenevre, Paris ve Amsterdam’da yaşayan, ülkemizde son yaşanan çatışmalar üzerine ABD’yi göreve davet eden, Cengiz Çandar, DBP’li belediyelerin  özerklik zamanlamasını doğru bulmadığını açıkladı. Çandar  “ … Özerklik ilanlarının kitlesel arka planı ve ardındaki psikoloji ne olursa olsun, benim görüşüme göre, siyaseten dönemin gereklerine, siyaseten yapılması gerekenlere uygun bir karşılık değil” diyor. Çandar Usta  böyle diyorsa  bir bildiği vardır..

Yazarın Diğer Yazıları