İkram Kali

Mukatele

İkram Kali

1990’lı yıllarda Hürriyet Haber Ajansı Van Büro Şefi olan birlikte uzun yıllar gazetecilik yaptığım emekli öğretim görevlisi, değerli arkadaşım dostum Macit Gürbüz’ün imzalayarak gönderme zahmetinde bulunduğu Ermeni sorunuyla ilgili üçüncü kitabı Mukatele’yi ilgiyle okudum.Kitapla ilgili düşüncelerimi yazmaya hazırlanırken önceki gün ABD Kongresi'nin alt meclisi Temsilciler Meclisi, Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle 1915’te yaşanan olayları Türkiye Cumhuriyeti'nin 96'ncı yıl dönümünde "Ermeni Soykırımı" olarak tanımlayan skandal bir karara imza atmasının yanı sıra ülkemize yönelik sert yaptırımların devreye sokulmasını öngören tasarıyı 403'e karşı 16 oyla kabul etti.

Temsilciler Meclisi'nin kararı, ABD'nin 1915 olaylarını 'soykırım' olarak tanıdığı anlamına gelmiyor ama mide bulandırıyor. ABD Kongresi'nin bir kanadının ilk kez 1915 olaylarını büyük çoğunlukla 'soykırım' olarak nitelendirmesi dikkat çekicidir.

“Ermeni Soykırım”  tasarısının Macit Gürbüz’ün Mukatele adlı kitabıyla ilgili yazıma denk düşmesi ilginç bir tesadüf oldu.  

Gelelim kitabımıza.

Mukatele’nin tüm taraflarının altına imzasını attığı acı ve kanlı olayların yanı sıra zaman, yer ve özne ölçeğinde yüzlerce kaynağı tarayarak, hepsini özenle okuyarak hiçbir art niyet gözetmeden eserinde yer veren Macit Gürbüz, tehcir öncesi Anadolu’da karşılıklı yaşananları yansız ve nesnel yorumlar ve örneklemelerle ele alıyor.
Mukatele’de Sovyet Ermenistan’ın bilim adamlarından Karinyan’ın Ermeni gönüllü birliklerinin sistematik olarak Kürt ve Türk unsurları imha ederek veya kendilerinden olmayan halkı öldürerek Taşnaksütyün Partisi’nin Ermeni bölgesinin Müslüman öğelerden temizlenmesini ve sınırların çevrilmesini öngören planı yerine getirdiği ifadesi  yer alıyor.

Rusların Anadolu’yu işgal etmeleri için ortam hazırladıklarına belgeler ışığında dikkat çeken yazar, daha olayların başında bütün Türkiye‘deki Hınçak çetelerinin Türkleri, Kürtleri öldürmek için fırsat gözetecekleri ve bunların köyleri yakıp yıkacaklarının altını çiziyor.

Macit Gürbüz kitabında özetle…

1880 yılında Van’a gelen  Papaz Mıgırdıç  Hirimyan!ın  Erek Dağı  yakınlarındaki Yedikilise’de mektep açarak,  matbaa kurup gazete çıkararak  açık açık    Ermenileri tahrik ve kışkırtma faaliyetlerine başladığını anlatıyor.

Batılı güçlerin misyonerler ve konsolosluklar aracılığıyla bölgede yaşanan olayları, Ermeni ayaklanmasını Osmanlı aleyhine kullandıklarını… Hınçak komitesi Newyork şubesinin ileri derecede Kürtçe konuşan 30 Ermeni’yi sünnet ederek Anadolu’ya gönderdiğin bu Ermenilerin Kürt kıyafetleri içinde yaptığı terör saldırılarından söz ediliyor.

Ermenilerin dünyanın her yerinde “Kürt zalim, Ermeni mazlum propagandası yaparak Doğu Anadolu’da bir dizi ayaklanma yaptıklarından söz edildiğine vurguda bulunuluyor.

Rusların Ermenileri kullandığını, İngiltere’nin Ermenilere, ‘Karadeniz’den Akdeniz’e Büyük Ermenistan’ vadettiklerini, Vilayet-i Şarkiye’de bölücülüğü ve kargaşayı teşvik ederek siyasi ve ırkçılığa dayanan politikasına Kürtleri malzeme yaptığını anlatan Gürbüz,  1896 1. Van Ermeni İsyanı’nı başlatan ihtilalcilerin amaçlarının Avrupalı devletlerin ilgisini çekmek olduğunu, bu çetelerin zengin Ermenilerden haraç aldıklarını karşı koyanları,  jandarmaları, sivil halkı öldürdüklerini belirterek Cemal Paşa’nın Ermenilerin katlettiği 1, 5 milyonu geçen Türkler için söylediği  ‘Ermeni katliamından Türkler sorumlu oluyor da, Türklerin katliamından, genel sefaletinden Ermeniler neden sorumlu olmuyorlar?’ ifadesine dikkat çekiyor.

Ermeni sorunu ile ilgili önemli bilgiler kitapta yer alıyor. Gazetecilik, yazarlık ve akademisyen titizliğiyle yaşananları kitabında anlatan Macit Gürbüz,   Anadolu’da yıkıcı, bölücü terörist faaliyetler yürüten Ermeni Taşnak ve Hınçak teşkilatlarının ne denli zalim ve gaddar olduklarını gerçekleştirdikleri saldırı örnekleriyle ele alıyor.  

Motto Yayınlarında çıkan, iki bölümden oluşan kitabın ikinci bölümünün ‘Keşke’ başlıklı kısmında Osmanlı tarafından 104 yıl önce insani amaçla uygulanan tehcir kararının 104 yıl geçmesine rağmen bazı ülkeler tarafından kullanıldığını belirten Macit Gürbüz,  bu kararların, genelgede bahsi edilen şekliyle uygulanması durumunda ölümlerin de asgari miktarda olacağını, Ermenilerin bitmeyen kinlerinin bu boyutlarda olmayacağını, belki de bugün bir Ermeni soykırımından bahsedilemeyeceğini söylüyor.

1915’te yaşananların bir “soykırım “ değil, karşılıklı mukatele yani boğazlaşma olduğunu vurgulayan yazar, Mukatele adlı kitabını şu ifadelerle noktalıyor:“ Akademisyenler,  diplomatlar ve tarihçiler, rakamlar ve olayları yalanlayan eserler yerine bir kanunla tehcir kararı almasına rağmen Osmanlı hükümetinin savaş şartları,  ekonomik ve sosyal çalkantılar, hata, eksik, umursamazlıkları yüzünden yaşanan karşılıklı acı olaylardan söz etseydi ve Ermenileri dürüst ve ihanetlerini kabule davet etseydi Türkiye bu problemleri bu boyutta yaşamayacaktı”.

Kısa sürede büyük ilgi gören Mukatele’yi tarihe ilgisi olan ve  Ermeni sorununa farklı bir perspektiften bakmak isteyen herkesin okumasını tavsiye ederim.

 

 

ABD nefret suçu işliyor

Etnik gruplar üzerinden kukla/sömürge devletler kurma çabasında olan, siyasi şantaj yaparak kendince Türkiye’yi cezalandırmaya çalışan ABD, aba altından sopa gösteriyor. Kararın Senatoda reddedileceğine inanıyorum.

 Hatırlanacağı üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Doğu Perinçek -İsviçre” ile “Ali Mercan ve arkadaşları-İsviçre” Davalarında konu açıkça hükme bağlanmıştı.  Diğer taraftan; Soykırım, Birleşmiş Milletlerin 1948 Sözleşmesine göre bir suç tanımı olarak tanımlanmıştır.   1948 Sözleşmesine göre, soykırım suçunun varlığına, ancak eylemin gerçekleştiği ülkenin yetkili ceza mahkemesi veya yetkili uluslararası ceza mahkemesi (Lahey Adalet Divanı) karar verebilir. 1915 olaylarına ilişkin ne yerel ne de uluslararası mahkemelerce alınmış hiçbir yargı kararı bulunmamaktadır.

Bu nedenle parlamentolar, hükümetler, yerel yönetimler, belediyeler ve benzerleri herhangi bir eylemin soykırım suçunu oluşturduğu konusunda hüküm kuramazlar, karar veremezler. Aksine bu türlü girişimler çağımızda dünya barışını tehdit eden en önemli araçlardan birini oluşturan nefret suçunu teşkil eder.

Suriye’nin kuzeyinde emperyalizmin en çirkin yüzünü sergileyen nefret suçu işleyen ABD’nin böyle bir karar alma yetkisi, hakkı yoktur.  

 

 

Karar siyasidir

ABD Temsilciler Meclisi’nin Ermeni lobisi ve Türkiye aleyhtarı çevreleri memnun etmeye yönelik siyasi kararı ülkemizde büyük tepkiyle karşılandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, (TBMM) genel kurulunda AKP, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin oylarıyla kabul edilen tezkereyle kınayarak reddetti ve yok hükmünde saydı. Ancak Türkiye’nin de sözde soykırım iddialarına karşı etkin ve sürdürülebilir politikası, çalışması maalesef yoktur. Aksiyon yaratamayan Türkiye, defansta kalarak mücadele ediyor.

İçimizde siyasilerin, hükümetin eksiklerini, yanlışlarını tartışır söyleriz. Ama arşivler açılsın tarihçiler araştırdıktan sonra çıkan sonuca herkes saygı göstersin diyen ülkemize yönelik ABD'nin aldığı kararı asla kabul etmeyiz.

Sözde “Ermeni Soykrımı” tasarısını değerlendiren Ermenistan Bilimler Akademisi’nin Şarkiyat Enstitüsü’nün Müdürü, Türkolog Ruben Safrastyan çarpıcı açıklamada bulunarak; “ABD siyasi çerçeveleri, Yakın Doğu’da (Suriye) Türkiye’nin sürdürdüğü politikadan dolayı bir hayal kırıklığı yaşadı. Türkiye’nin faaliyetleri, müttefik ilişkilerine ihanet olarak değerlendiriliyor. Kanaatimce bu nedenle ABD siyasi çerçeveler, Türkiye’yi cezalandırmak istedi ve Ermeni ‘Soykırımı’nın tanınması, bu kapsamda verilen cezalardan biri oldu” yorumunu yaptı. Safrastyan da ABD’nin kararının siyasi olduğunu söylüyor.

Yazarın Diğer Yazıları