İkram Kali

Muhafazakârlık

İkram Kali

Muhafazakârlık, var olan durumu koruma amacını güden düşünce tarzı, toplumun değişmesine karşı direnç gösteren, toplumsal-kültürel değerlerin korunması olarak tanımlanıyor.

Muhafazakârlık kavramı eğitim, gelişmişlik, yaşam koşulları, sosyal imkânlar, inançlar, doğrultusunda her toplumda, her ülkede farklılık gösterebiliyor. Muhafazakârlıktan kaynaklanan kurallar zaman ve mekân içinde de değişikliğe uğrayabiliyor. Van’da yakın zamana kadar evlenip çocuğu olan gençler babalarının yanında çocuklarını kucaklarına alamaz, sevemezdi. Bugün kökten değişti. Genç babalar çocuklarını babalarının yanında kucaklarından düşürmüyor artık. Hatta birçok baba çocuklarının bakıcısı gibi sorumluluk yüklenmiş.

Muhafazakârlık denilince bizim evde geçmişte yaşanan olay aklıma geldi.

1960’lı yıllar. Biz daha dünyaya gelmemişiz.

Van şehir merkezinin nüfusunun yaklaşık 60 bin olduğu yıllar. Şehirde sosyal hayatın merkezi halkevi ve kışlık Şehir, Emek, yazlık Emek, Şehir, Yıldız, Dilaver sinemalarıdır. Vizyona giren filimler sinemalarda gösterime giriyor. Kültürel ve sosyal etkinlikler buralarda gerçekleştiriliyor.

Türk Sineması’nın üretim verimliliğinin en üst noktaya çıktığı bu dönem aynı zamanda düzeyli ve kaliteli Türk filmlerinin birbiri ardına vizyona girdiği, ulusal bir kimliğe büründüğü, Türk Sineması’nın Amerikan Sineması’nın önünde olduğu yıllardır.

Van’da gösterime giren filmlerin tanıtımı sinemalar tarafından kiralanan paytonların arkasına asılan afişler ve paytonda saçtan yapılan konik megafonla bağıran biri tarafından yapılmaktaydı. Ayrıca sineme severler vizyona giren filmleri Cumhuriyet Caddesi üzerinde belli noktalarda bulunan sinema panolarına asılan afişlerden öğreniyorlardır.

Modern imkanlara sahip Van sinemaları aynı zamanda şehrin kültür, sanat merkezi işlevi görüyor. Konserler, tanıtımlar, tiyatro oyunları, geceler, siyasi toplantılar sinemalarda gerçekleştiriliyordu.

Dönemin ünlü ses sanatçıları turnelerle Van’a gelerek konserler veriyor. Kadınlar için gündüz seansında aile matinesi düzenleniyordu.

Emek sinemasında düzenlenen sanatçının konserine gitmek üzere arkadaşlarıyla günler öncesi sözleşen ailemizin en büyüğü rahmetli Münevver ablam, konser için annesinden ve anneannesinden izin istiyor. Yalnız o dönem sanatçıların şarkıları, türküleri radyo ve plaklardan can kulağıyla dinlenebiliyor, resimleri ise mecmua, kağıt plak kılıfları ve gazetelerde yayınlanıyor.

Kız arkadaşları, kadın komşularla çarşamba ve cumartesi günleri sinemaya topluca gidebilen ablama annem izin veriyor. Anneannem Sultan Hanım, ablama kimin konserine, kimlerle gideceğini söylüyor. Ablamda radyodan şarkılarını zevkle dinledikleri ünlü sanatçı Muzaffer Akgün’ün konserine gideceklerini belirtiyor.

Pamuklu, renkli pazen elbisesinin üstüne boydan giydiği önlüğünün bir cebinde 8’lik tütün tabakası, bir cebinde benzinli sigara çakmağı bulunan, sigara içerken kimi zaman uyuduğunda sigarasının ateşini düşürmesi sonucu önlüğünün bazı yerlerini yakarak delen, eli ve saçı kınalı rahmetli ninem ablama dönerek “Sen kız başınıza Muzaffer Akgün denilen o herifin konserine gitmeye utanmıyor musun. Ben izin vermiyorum gitmene” diyor. Bağırıp çağırıyor.

Ablam Muzaffer Akgün’ün kadın bir sanatçı olduğunu anlatıyor, ninem pek ikna olmayınca Muzaffer Akgün’ün plağının kağıt kılıfında bulunan resmini göstererek kendisini ikna ediyor. Hikayeyi kendisinden dinlediğim ablam arkadaşlarıyla birlikte Türkülerin Anası olarak bilinen Türkiye’nin ilk Altın Plak ödüllü sanatçısı Akgün’ün konserine gidebiliyor.

O günün muhafazakârlık anlayışı böyle.

Yazarın Diğer Yazıları