İkram Kali

Mahçupyan mahçup etti?

İkram Kali

Merkezi İstanbul'da bulunan bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV),  yasal olarak 1994 yılında vakıf şeklinde kurulmuş olup, şu anki başkanı Akil Adamlar arasında yer alan Can Paker’dir. Kendi tanımıyla Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı; "bilimsel araştırmalara dayalı bulgular ile politika kararları arasında bağ kurulması için araştırmalar yürütmek, özgür düşünce ve bilgi birikiminin en geniş anlamda yayılmasına yönelik konferans, açık oturum, yuvarlak masa toplantıları düzenlemek amacıyla kurulmuş bir düşünce üretim merkezidir".  TESEV'in yıllık bütçesi 2 milyon ABD doları civarında; bunun 400 bin ABD doları Soros Vakfı (Açık Toplum Enstitüsü) tarafından karşılandığı, geri kalanının ise yerli kaynaklardan temin edildiği  belirtiliyor.

 Kurucu üyeleri arasında AK Partili Ethem Sancak, Cüneyd ZAPSU,  CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, CHP eski milletvekili Tarhan ERDEM’in de bulunduğu, hakkında “ABD- AB –Yunanistan –İsrail ittifakına destek yığdığı”, “ABD- AB-Soros –Alman parasıyla işleyen”  gibi iddialar olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümüişbirliği ile ilimizde düzenlenen “Demokratikleşme Programı İşbirliği” kapsamındaki çalıştayın ilki, Ticaret ve Sanayi Odası Salonunda"Anayasal Reform Sürecinde Sivil Toplum Örgütlerinin Beklenti ve Önerileri" temasıyla düzenledi.  

YYÜ’de düzenlenen ve benim de katıldığım ikinci panelde ise "Türkiye'nin Anayasal Reform Sürecinde Üniversitelerin Rolü" konusu tartışıldı.

Panel izlenimlerimize gelince…

Panelin düzenlendiği salona vardığımda salonun dolu olduğunu, hatta yer olmadığını, bir kısım öğrencilerin ayakta olduğunu görünce panelin hararetli bir havada geçeceğini düşündüm, nitekim yanılmadım.

 Ancak "Türkiye'nin Anayasal Reform Sürecinde Üniversitelerin Rolü" konulu toplantının yapıldığı salonun panelist platformu beni çok şaşırttı! Konuşmacıların yer aldığı platforma baktığımda, kasaba okullarındaki müsamerelerde rastladığımız gibi lâletayn şekilde iki masa yan yana iliştirilmiş; üzerine de kısa ayaklı ayarsız/bozuk mikrofonlar bırakılmış. Her konuşmacının yakasına mikrofon iliştirmek akıl edilemediğinden, konuşmacılar yer değiştirerek sağlam mikrofonun başına geçebildiler.  Modern bilim yuvasında bu görüntüler altında üniversitelere özerklik istenince bu ayrıntıları yazmakta bana düştü!

 Salonda derbi maçın stresine girmiş seyirci atmosferi vardı. Yani salon bir nevi gergindi. Paneli Vali Yardımcısı, Rektör ve diğer akademisyenler de izliyordu. Soru cevap kısmında Vali Yardımcısı ve Rektör salondan çıkarak öğrencilere soru sorma alanı yarattılar.

 Panelin ilk konuşmacısı YYÜ öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sait Ebinç, Osmanlı döneminden günümüze üniversitelerin kuruluş tarihçesine ve gelişimine vurgu yaptı.  Ebinç’in sunumunda, salondaki katılımcıların  hatırlaması açısından YYÜ’nün aslında 1937’de Atatürk’ün vasiyetine rağmen ancak 1982  yılında  kuruluşuna atıfta bulunmamasını yadırgadım.

Konuşmacılardan Anayasa Uzlaşma Komisyonu eski üyesi, BDP danışmanı ve hukukçu Dr. Özgür Sevgi Göral konuşmasında T.C. Anayasalarında geçen “Türk” vurgusundan şikayet ederek siyasal terminolojiyle yaptığı hararetli konuşma ve öğrencilerin tempolu alkışlarla verdiği desteği de arkasına alarak nabza şerbet vermeyi başarıyla yerine getirdi. Her konuşması alkış ve sloganlarla kesilen Özgür Sevgi Göral, üslubuyla özgür, iyimser bir ortam yaratamadı.

Atılım Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Levent Köker de aynı şekilde salondaki baskın, tek renkli öğrenci akorduna göre konuşma yapması, Özgür Sevgi Göral ile ikili diyalogları, kimi zaman heyecanlanması, genç öğrencilerin ilgisine mazhar oldu.

 Salonda Türklük ve diğer etnik kimlikleri ötekileştiren/bastıran bir hava oluşması üzerine, Yrd.Doç.Dr. Sait Ebinç  söz  alarak  salondaki bu  durumun  tek kimlikli  etnik bir havaya  büründüğünü, bir  Türk olarak  bundan rahatsızlık  duyduğunu  dile getirdi.

 Soru-cevap kısmında Başbakan’ın başdanışmanı olması nedeni ve etnik kimliğine vurgu yapılarak soru yağmuruna tutan öğrencilere ustaca yanıtlar vererek tavsiyelerde bulunan Etyen Mahçupyan, Ebinç gibi,  tek taraflı gelişen politize ortamdan dolayı olsa gerek, memnuniyetsizliğini dile getirerek, bu ortamı yaratan Özgür Sevgi Göral’a nazikçe göndermede bulunarak, “Kimliklerimiz çok ön planda ve biz hep kimliklerin içinden bakarak, ötekini de ille bir kimliğin içine koyarak algılamaktan yanayız. Öbür türlü anlayamıyoruz. Bir şey söylüyor birisi, ‘Bu hangi kimlikten?’ diye soruyoruz ve ancak o zaman ona anlam veriyoruz. Söylenen şeyi fikir olarak bile algılamaktan aciz kalıyoruz. O kadar parçalanmış durumdayız ki, ve o kadar parçalanmış bir halk yığınından böyle anayasa falan da kolay kolay çıkmaz. Yoksa şu anda eğer kendimize bir şekilde adil davranmak istiyorsak, bunun ön koşulu bizden olmayana adil davranmaktan geçiyor. Bizden olmayanı bir kaba koyup ve onu da karalamak, bizim hoşumuza gidebilir. Bir sürü Ermeni de öyle yapıyor ama bu siyaset değil. Bu psikolojik bir tatmin, yapabiliriz bunu. Böyle geçirebiliriz günlerimizi ama bundan bir şey çıkmaz. Burada böyle bir enerji var, bunun siyasete doğru şekilde yansıtılması lazım. Türkiye’nin batısına da bu konuların gerçek bir dille anlatılması lazım. Ve hakiki insan ilişkileri gerektiriyor. Bu karşındakini karalayarak olmuyor. Oradan baktığın zaman da aynı şey. Faşist, Türkçü, devletçi, milliyetçi bir bakışla hiçbir şey çözemezsiniz Türkiye’de. Böyle bir şey yok. Herkes burnunu sürtecek, hepimiz, hangi kimlikten olursak olalım burnumuzu sürteceğiz” dedi. Mahçupyan’ın ders veren ifadeleri salonun patlamaya hazır gazını aldı. Mahçupyan şov yapmadan tribünlere oynamadan, nabza şerbet vermeden,  gençlerin duygularını istismar etmeden entelektüel kimliğine yakışır bir bilgi, birikim ve üslupla salonda sınırını aşanları mahcup etti. Mahçupyan sorulara verdiği cevaplarıyla salonda daha olgun, bütünleştirici bir ortam sağladı. Katılımcılarında haklı beğenisini topladı.

 Netice olarak panele katılan herkes üzerine düşen görevi yaptı.

Panel, demokrasi kültürünün yerleşmesi ve düşünce özgürlüğünün hayat bulması açısından yararlı olmuştur. Ancak panel vasıtasıyla, bir önemli noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Muhafazakâr ve milliyetçi kesimlerce sıkça eleştirilen TESEV’in YYÜ ile birlikte düzenlediği ve Ermeni kökenli vatandaşımızın konuşmacı olduğu (yararlı olduğuna yürekten inandığım) bu panel YYÜ eski rektörü Prof.Dr. Yücel Aşkın döneminde düzenlemiş olsaydı birileri Van’ı yerinden oynatır, kitlesel protestolar şiddete, eleştiriler ise iftiraya hatta linçe dönerdi. Söz konusu rektöre karşı neler söylenirdi neler… Varın gerisini siz düşünün…

Onun için hangi etnik, siyasi dini kimlikten olursak olalım karşımızdakine haksızlık yapmayacağız, işimize gelmediği için diğerini ötekileştirmeyeceğiz ve gaza gelmeyeceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları