İkram Kali

Kudüs'ü boşverin Arabistan'a bakın

İkram Kali

Suudi muhalif gazeteci, yazar Cemal Ahmet Kaşıkçı, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na girdiği 2 Ekim'den bu yana haber alınamıyordu. Türkiye yetkilileri, Kaşıkçı'nın öldürüldüğü ihtimali üzerinde durarak, 15 Ekim'den 16 Ekim sabahına kadar 9 saat boyunca başkonsoloslukta arama yaptılar. Cinayet çözüldü gibi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkonsoloslukta incelemelerde bulunan ekiplerin 'yeni boyanmış duvarlarla karşılaştıklarını' söyledi. Yani cinayetin kan izleri boya ile kapatılmaya çalışılmış demek istedi.

 

Önceleri  üç maymunları oynayarak  her şeyi inkar eden Suudi Arabistan yönetimi dünyadan tepki görünce  önceki gün açıklama yapmak zorunda kaldı. Suudi Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma neticesinde, Kaşıkçı'nın İstanbul Başkonsolosluğu'na geldiği sırada burada bulunan “başka Suudi vatandaşlarla tartışmaya başladığı, tartışmanın arbedeye dönüştüğü ve bunun sonucunda Kaşıkçı'nın hayatını kaybettiği” açıklamasını yaptı. Tabi kimse inanmadı. Dünya kamuoyunu tatmin etmeyen açıklamaya karşın Kaşıkçı’nın cesedinin akıbetiyle ilgili açıklamanın yapılmaması manidar karşılandı. 

 

İlk yurtdışı gezisini Suudi Arabistan'a yapan, Kral tarafından havaalanında gösterişli törenle karşılanan ve 350 milyar dolarlık silah anlaşmasıyla ülkesine dönen ABD Başkanı Donald Trump da, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçın’ın kaybolmasıyla ilgili olarak dünya kamuoyunu yumuşatmak amacıyla önce Suudi Arabistan'a sert yaptırımlar uygulanacağını açıklayarak esti gürledi. Sonra da çark etti. Suudiler ”silah-dolar-İran” deyince, Trump da ulusal çıkarlarını düşününce Suudileri kollamaya başladı. Dünya kamuoyu Prens Selman’ın ve Trump’un yönettiği “Silah-petrol ve cinayet” adlı tiyatro oyununu gülerek izliyor.

Peki, bundan sonra ne olacak?

 

Olacaklar bellidir. Suud yönetimi bazı idamlar gerçekleştirerek Kaşıkçı’nın kanını başkasının kanıyla temizleyerek sözde hukuk uyguladığını ilan edecek.

 

İslami çevrelerde Kaşıkçı’nın katledilmesi Kâbe’nin statüsüyle ilgili tartışmaları yeniden alevlendirdi.

 

Malumunuz Türkler Mekke ve Medine’yi İngiliz’e vermemek için çok direndi; Fahrettin Paşa ve Mehmetçikler çok mücadele etti. Kutül Ammare zaferinde Halil Paşa ve komutasındaki Mehmetçikler İngiliz birliklerinin tamamını esir aldı. Bunlara rağmen Osmanlı İngilizlerin baskısı altında olan saltanatın emriyle Mekke ve Medine’yi bırakmak zorunda kaldı. Ve Mekke ve Medine semalarından Türk bayrağını, Sancak-ı şerifi indirirken resmen İngilizlere teslim etti. 

 

Etrafı  İslamın ruhuna aykırı yüksek gösterişli kulelerle işgal edilen Kabe emperyalistlerin uşağı Suudi yöneticilerin elinin altındadır.

“Kâbe işgal altıdadır”

 

Bu görüşü kuvvetle savunan çevrelerin çığlıkları, öneri ve beklentileri var.

 

Bir ülkenin kendi konsolosluğunda cinayet işlemesi kimsenin aklının alacağı bir şey değil diyen Yeni Şafak Gazetesi yazarı Kemal Öztürk, “Ancak terörist kafası, mafya kafası böyle bir şeyi yapabilir.  Nerede bakarsanız bakın, utanç verici bir politika izliyor Suudi rejimi. İslam dünyasında ABD tarafından bu kadar aşağılanan, haraca bağlanan ve resmen köle gibi davranılan bir başka ülke olmadı” diyor.

 

Mekke ve Medine’nenin işgal altında olduğuna işaret eden Öztürk sorusuna yanıt istiyor:

 

“Ne hazindir ki, Mekke ve Medine bu ülkededir. Ve bizler umre için, hac için İslam dünyasının yüz karası bu ülkeye gitmek zorundayız. Belki de gitmek zorunda değiliz. Esir alınmış kutsal beldeye hac için gitmenin farz olup olmadığına din adamlarımız bir fetva verebilir mi bilemiyorum?”

 

Kayseri Barosu’nun Eski Başkanı Av. Fevzi Konaç da Kabe’nin işgal altında olduğunu belirterek, “Kudüs ve Mescid-i Aksa Yahudi işgalinde diye üzülenlere hatırlatmak isterim ki, asıl üzülmemiz gereken şey Kabe'mizin işgal altında olmasıdır. Kabe, Hristiyan ABD ve batı işgalindedir. Ve Müslümanlar ne bunun farkındadır ne de bu işgali bir Kudüs kadar onur meselesi haline getirmişlerdir. Acı halimiz bu! Uyumaya devam”  ifadelerini kullanıyor.

 

Arap Yarımadası’nın 18. Hıristiyan yüzyılında Vahhabiliğin etkisine girdiğini, kaydeden gazeteci Mustafa Mutlu aynı şekilde Kabe’nin işgal altında olmasına tepki göstererek şöyle diyor: “Kudüs ve özelde Mescid-i Aksa fiili olarak Yahudi işgalinde onun için büyük üzüntü duyulduğunu fakat Kabe'nin, yeryüzünün kalbinin işgal altında olduğunu göremiyoruz. Kabe, görmek isteyen için Hristiyan ABD ve batı işgalindedir ve birçok Müslüman ne bunun farkındadır ne de bu işgali bir Kudüs kadar onur meselesi haline getirmiştir. Eğer buradan Kudüs’ü boşverin Arabistan’a bakın anlamı çıkarmaz isek kalbimizden vurulmak istendiğimizi anlatmak niyetinde olduğumuz anlaşılacaktır.”

 

Özetlersek…

 

Dünya çapında 1,5 milyar Müslüman’ın kıblesi Kâbe’nin çevresinin Las Vegas veya New York gibi kapitalist bir mabede dönüştürülmesi samimi Müslümanları yaralıyor. Kâbe’nin Amerikancı Suud yönteminin malı olmadığını, tüm İslam ülkelerinin ortak malı olduğunu belirten çevreler, Kabe’nin işgaline karşı çıkarak gerekirse 56 Müslüman ülke tarafından ortak bir konsey oluşturarak Mekke'nin "Uluslararası Şehir" statüsüne kavuşturulmasını istiyor.

 

Gazeteci Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan yönetimi tarafından gaddarca, insafsızca ve alçakça öldürülmesi İslam ülkelerinde vicdanları çok yönlü harekete geçirerek belki Kabe ile ilgili taşları yerinden oynatabilir. 

 

Yazarın Diğer Yazıları