İkram Kali

Korumayacaksan sakın kazma!

İkram Kali

Eski Kültür ve Uygarlıkları onlardan kalan maddi kalıntıları açısından inceleyen; yer ve zamanını saptamakla uğraşan bir bilim dalı olarak tarih sahnesine ilk kez 15-16.yy. Avrupası'nda ortaya çıkan arkeoloji, geçmiş zaman insanlarının "el emeği göz nuru " olarak tanımlanıyor. Arkeoloji günümüz insanına geçmişini ve köklerini öğreterek geleceğini aydınlatmasında yol gösterdiği gibi müzelerin, koleksiyonların oluşmasına öncülük ediyor.

18. yüzyıl ortalarında İtalya'da Pompei ve Hercalaneum kazılarını gerçekleştiren J. J. Winckelmann arkeoloji alanının ilk bilim adamı olarak tarihe adını yazdıran isimdir. Bu çalışmaları Mısır ve Mezopotamya kültürleri üzerine yapılan kazılar izlemiştir.

 19. yüzyıl sonlarında dikkatler çok zengin bir tarihî geçmişe sahip olan ve adeta bir açık hava müzesi görünümünde bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları üzerine çevrilmesiyle birlikte pek çok gezgin ve hevesli Anadolu'ya akın ediyor. Türkiye'de ilk sistemli Türk kazısı 1881'de Osman Hamdi Bey'in kişisel çabalarıyla başlıyor.

 

 

Cumhuriyet Döneminde arkeolojiye verilen önem artıyor. Atatürk, 1920'de göreve başlayan hükümetten Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü'nün kurulmasını istiyor. Birkaç yıl sonra, Asar-ı Atika Müdürlüğü, Hars (Kültür) Müdürlüğü'ne dönüştürülerek kadrosu genişletilerek arkeolojiye daha fazla  önem veriliyor. Bu dönemde Avrupa'ya da ilk öğrenciler (Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Arif Müfit Mansel ve Halet Çambel) gönderiliyor. 1931 yılında Türk Tarih Kurumu, 1934 yılında İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Türk Arkeoloji Enstitüsü, bir yıl sonra da Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin kuruluşunun ardından Atatürk'ün talimatı ile millî kazılar dönemi başlıyor. İlk büyük Türk kazısı H. Z. Koúay ve R. O. Arık başkanlığında 1933'de Ahlatlıbel ve 1935'te Alacahöyük'te başlıyor. Kazı çalışmalarını başka yeni kazılar izliyor.

 Van'a gelince…

Urartular hakkında ilk bilimsel çalışmalar, Fransız-Asya Derneği tarafından 1827 yılında Türkiye'ye gönderilen Friedrich Schulz ile başlıyor. Özellikle define avcılarının ve kaçak eserlerin Van bölgesinde yoğunluk kazanması sonucu, bölgedeki arkeolojik çalışmalar için bir uyarı oluşturuyor. Bölge kültürüne artan ilgi sonucu, 1879-1880 yılları arasında Londra British Museum Toprakkale'de ilk kazıyı yapıyor.  Van'ın İngiliz konsolos yardımcısı Captain Clayton kazı başkanlığında beraber çalıştığı Rassam ve Raynolds, Toprakkale'deki tapınaktan elde ettikleri birçok eseri çalarak British Museum'da sergiliyor. 1898 tarihinde Toprakkale'de Alman ekibin çalışmalarından sonra 1911-1912 yıllarında I. A. Orbeli, Toprakkale'de araştırmalarda bulunuyor. Van'ın  Ruslar tarafından işgal edilmesiyle, 1916 yılında Rus Arkeoloji Derneği, Toprakkale'de kazıyı sürdürmek için N. Y. Marr başkanlığında bir ekibi görevlendiriyor. Rus ekibinin ardından, 22 yıl boyunca Urartu kazı çalışmalarına ara veriliyor. 1938 yılında Kirsopp Lake başkanlığında bir Amerikalı bilim heyeti daha önceki araştırmalar sırasında gün ışığına çıkartılmış olan buluntuların tarihlendirilmelerini kontrol etmek amacıyla Van Kalesi ve Toprakkale'de çalışmalar başlatıyor.

 

Cumhuriyet sonrası Van'da ilk kazı çalışmaları İstanbul Üniversitesi (İÜ) tarafından Prof. Dr. Afif Erzen yönetiminde 1959-1963 yılları arasında Van kalesi ve Toprakkale'de gerçekleştiriliyor. Afif Erzen'in İstanbul Üniversitesine bağlı olarak 1967 yılında Van'da İskele Caddesi üzerinde eski TRT Van Radyosu yakınlarında kurduğu Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırmaları Merkezi Urartu'nun merkez bölgesi Van'da yapılan çalışmaları hızlandırıyor. 1972-1975 yılları arasında kazı çalışmaları Kalede devam ediyor.

Van Kalesi Aşağı Kenti'nde İkinci dönem kazıları, 1987-1991 yılları arasında yine İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. M. Taner Tarhan tarafından yapılıyor.

2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle Van Kalesi Höyüğü-Tuşpa Aşağı Kenti kazılarına İstanbul Üniversitesi adına Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında tekrar başlıyor ve halende devam ediyor. 

Prof. Dr. Taner Tarhan, Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr. Oktay Belli ve Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu, Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Abduselam Uluçam, Yrd. Dr. Dr. Mehmet Top önderliğinde Van Gölü çevresinde bazı yeni kazılar başlatılırken eski kazılara yeni bir anlayış ile devam ediliyor.  Bugün hayatta olan olmayan hocaların hepsinin bu topraklarda emekleri, izleri vardır. Van'da depolarda sergilenmeyi bekleyen 40 bini aşkın eserin büyük çoğunluğu bu kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Kazı yerlerinde bulunmanın yanı sıra kazı başkanlarının tamamıyla (Afif Erzen hocamız hariç) yakınlığım, sohbetim olmuştur. Dostluğumuz sonucunda kültür sanat dergisi Dünyada Van Dergisine kazı başkanlarından her sayıda makale alma şansım olmuştu. 

 

Her yaz mevsiminde arkeolojik kazı bölgesinde kurulan kazı evlerinin tarih kokan,  heykel atölyesi ve müzeden bir köşeyi andıran atmosferiyle kazıda görev alan akademisyenlerin arazi,  atölye ve masa başı çalışmaları her zaman ilgimi çekmiştir.

Saklı tarih ve güzellikleri keşfetmek amacıyla iğneyle kuyu kazarcasına sabah saatinde başlayan ikindiye doğru sona eren görevli arkeologlar ile kazılarda çalışan yörenin gençleri arasında sevgi ve saygıya dayalı uzun yıllar süren dostluklar kurulmuştur.  Urartu Çavuştepe kalesinde genç yaşta kazı işçisi olarak işe başlayan, bekçi olarak devam eden, bugün Urartu çivi yazısını dünyada okuyup yazabilen ender kişilerden biri olan Mehmet Kuşman kazı okulunun örnek simasıdır.

Arkeolojik kazıların öyküsü böyle.

Gelelim kaz-işlet konusuna.

 Antalya'da geçenlerde basın mensuplarıyla bir araya gelen Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, bazı arkeolojik bölgelerin kaz-işlet modeliyle özel sektöre verilebileceğini açıkladı.   Arkeolojik kazılara İlgiyi artırmak bakımından belki bazı yerler burayı alın, yapın, ortaya çıkarın, işletin şeklinde bir model, kontrolünün yüzde 100 sağlandığı bir ortamda özel sektörün kullanımına açılabileceğini söyleyen Kurtulmuş,"Bizim diyelim 30 senede yaptığımızı özel sektör üç, dört yılda yapabilir. Allah korusun bir parçanın bile bir şekilde imha olmayacağı, telef olmayacağı bir yapıyı kurarsak bize bu alanda büyük mesafe kazandıracak" diyor.

Bakan Kurtulmuş'un açıklaması arkeoloji çevrelerinde yeni bir tartışma başlattı.

Görüşlerine başvurduğum arkeolog dostlar ticari kaygıyla yapılan kazıların büyük risklerinin olacağını  belirterek   şunları söylediler: "Amaç kazı işinin ticaretini hızlandırarak, buradan gelir elde edilmek isteniyor. Bu son derece yanlış ve çok tehlikeli bir uygulama olur. Adamlara sen şurayı kazabilirsin dediğin an etrafı delik deşik ederler. Kazıya teknik ekip, bütçe ve arkadan da bir ekiple korumaya başladığınızda bu bir avantajdır. Bunu yapamıyorsanız kazmayacaksınız. Dolayısıyla kazı çalışmaları yapıldığı andan itibaren alt yapısının hazır olması lazım. Müze, depoların hazır olması gerekiyor. Çünkü yeni eser geldikçe restoresi yapılıp oraya bırakılır. Örnek olarak Van'ı ele alalım. Bu bölgede daha çok kerpiç yapı bulunuyor. Kerpiç yapı en zor korunan malzemelerden biridir. Açıyorsun kerpiç duvarı ayağa kaldırdığında etrafındaki dolguyu da almış olduğun için yıkımı hızlanıyor ama kazı yapmasında orada öyle bir yapının olduğunu bilmiyor. Koruyamadığın bir yeri açmanın da anlamı yok. Bilimsel verilerin daha iyi olması, bazı tarihi eserlerin gün yüzüne çıkması için elbette kazı çalışmaları yapılır. Ancak kazı çalışmaları yaparken, her detayı iyi analiz etmelisiniz. İşin başındaki insanın kazı çalışmaları hakkında çok iyi bilgi, birikime sahip olması gerekiyor. Ortaya çıkarılan eserlerin muhakkak çok iyi korunması gerekiyor. Bizleri korkutan tek şey bu eserlerin korunamamasıdır. Eğer bu eserleri restore edip koruyamıyorsan kazdıktan sonra üstünü kapatacaksın. Maalesef Van'da korunan bir şey yoktur. Van'ın en büyük sorunu da budur. Bununla ilgilenen hiç kimsede yok. Van'ın soyut kültürüne ait hiçbir şey yok.

 

 Konunun uzmanı değilim.

Ama kazı yapan ekipleri, yıllardır yakından izleyen biriyim.

 Van ilimiz arkeolojik kazıların yapıldığı, definecilerin tarihi eserleri sürekli talan ettiği korumasız bir bölgedir.   Yıllar önce Van Kalesi güneyinde meşhur Horhor suyunun aktığı yere yakın noktanın gece kepçeyle talan edilerek define arandığına, şaşkınlık içinde tanık olmuştum.  Ayrıca şehrimizin ve ülkemizin birçok köşesinde çok kötü restorasyonların yapıldığını görüyor okuyoruz. Eski Van Şehri Paşa Kapısı, Van kalesi surları restorasyonları ilimizdeki, kötü örneklerden yalnızca bazılarıdır.  

Arkeolojik kazılar tabi ki yapılsın.

Elde edilen bulgularla tarihe ışık tutulmaya da devam edilsin. Ama eserler korunamayacaksa, yok olup gidecekse kazı yapılmasın.

TOKİ mantığıyla bilimsel kazıların hızlandırılmasının düşünülmesi bile vahim bir durumdur. Kaygı verici şeyler oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları