Zekai Dağtekin

73 yıl önceki Van'da geçen eski uzun kışlar ve kış geceleri

Zekai Dağtekin

Yaşlı hafızamı, ilkokula gittiğim 1944-1949 yıllarına götürdüğüm zaman, bende en çok iz bırakan hususun, o yıllar ve bir müddet daha devam eden o eski yıllarda, VAN halkının sosyal yaşamı, komşuluk münasebetleri ve uzun kış geceleridir.

 

Kış ayları, Van'da çok uzun ve soğuk geçerdi. Çok miktarda kar yağardı,  toprak damlardan da Mecrefe (özel kar küreği) ile süpürülen ve aşağıya atılan karlar, üst üste birikince, zaman, zaman karın bahçedeki yüksekliği evimizin pencereleri hizasına kadar çıkardı. Erimeleri de havaların ancak, ısınmaya başlaması ile yavaş, yavaş gerçekleşir, mayıs ayına kadar sürerdi.

Çalık sokağında ki: Cumhuriyet ilkokulunda okuyordum. Okul mercimek mahallesinde ki evimize çok yakın değildi. Yolu kısaltan kestirme yol Yörüklerin büyük tarlalarından geçiyordu. Diz boyu karları bata çıka yararak tarladan geçip, Çalık sokağı ana yola ulaşmaya çalışırdık. Ayaklarımızda annelerimizin ellerinde ördükleri yün çorapların üzerine giydiğimiz gıslaved  marka dize kadar lastik çizmeler, üstümüzde, gene annelerimizin el emeği, kazaklar, ceket ve şayak kumaştan yapılan kalın paltolar giyerdik. Tarladan geçmek o yaşlarda bizim için çok zordu. Ağır giysilerle tarlalardan geçerken, terleyip sınıfta da üşütünce sık, sık bademciklerim şişer ateşlenirdim. Bu durumlarda kış aylarında her zaman soba üzerinde hazır bekleyen Tarçın ve Hevlücan dan yapılan çaydan içer iyileşirdik. Evlere girildiğinde mis gibi bekleyen  tarçın ve hevlücan kokusu ile karşılanırdınız. Etraf ıssızdı. Dağ taş her taraf karlarla kaplanınca, dağlarda aç kalan kurtlar şehre inerdiler.Gündüz çok seyrek görülürdü. Ama geceler de çok kurt indiği kardaki ayak izlerinden belli olurdu. Geceleri sinemadan eve dönerken bir çok defa kurtların,  kaçtıklarını görüyorduk. Kurtların ayak izlerini köpeklerinkinden ayırmasını biliyorduk. Karabaş isimli köpeğim, kurtları evimize yaklaştırmazdı. Bazı gecelerde kurtlarla boğuştuğunu yaralanmasından anlardık. Bu yüzden, büyüklerimiz yalnız gitmemizi istemediği için, aynı sınıfta okuduğumuz bitişik komşumuz İsmet Tüfekci ve teyzesi oğlu Fevzi Alp üçümüz beraber okula gidip geliyorduk. 4 ve 5 sınıflarda öğretmenimiz rahmetli Sabahattin Özgür beydi. Çok iyi yetiştiren bir öğretmendi. Hatıra olarak sakladığım 3 resmi gönderiyorum.  1 no lu resimde (ön sıra bir dizim yerde sağdan ikinci)  kızlı erkekli sınıfımız. 2 nolu resimde 23 nisan için yaptığımız okul çelengi ile (sağdan önde sağdan ikinci)  3 no lu resimde de semaverlerimiz var. (önde ortada bir dizim yerde) piknik için Van kalesinde.

Her Van'lı aile sonbahar ekim kasım aylarında kışlık yiyecekler hazırlar kilerlerini doldururdu. Yazın hasat zamanı, Van çarşısı buğday pazarından, Van çevresinden hasat edilmiş, aileye bütün kış, hatta bir yıl yetecek miktarda buğdaylar alınıp,çuvallara doldurulur elenip tem izlendikten sonra un yapılması için su değirmenlerine gönderilirdi. Bize en yakın değirmen,  Erek mahallesindeydi. Buğdaylarımız değirmene gönderildiğinde, bende gider seyrederdim. Evimizde ayda iki defa ekmek pişirilirdi. Ekmek pişiren hanımlara Keveni denirdi. Ücretleri, keveninin tercihine göre, ya para yada ekmekle ödenirdi. Yere gömülü olan tandırlarda, lavaş ekmek ve Taptapa yapmak kolay bir iş değildi. Çocukları tehlikeli diye tandır evine sokmazlardı. Bizim tandır evimiz evin dışında ayrı bir kerpiç yapı içindeydi. Van bölgesinde yetişen ve tamamen doğal buğdaylardan yapılmış unlarla yapılan çok lezzetli ekmekler başlıca gıdamızdı. Karnımız acıktığında katıksız bile yiyebilirdik. Tabii ki o zamanlar, yıllar geçtikçe bu güzelliklerin ortadan kalkacağını ve bu lezzetlere hasret kalacağımızı bilmiyorduk. Şimdilerde VAN 'da tandır ekmekleri Van çarşılarında yapılıyor. Yakınlarım peynir ile birlikte bana da gönderiyorlar. Evet, ekmekler eski tandır ekmeklerini andırıyor ise de, lezzet ve kokunun aynı olmadığı bir gerçektir.

 

İkinci önemli kışlık ihtiyaç et idi. Van hayvan pazarına, kış aylarında, yolların kapanmasından dolayı koyun,keçi ve sığırlar gelmezdi. Bu durum aylarca da sürebiliyordu. Kışın kasaplarda et bulunmadığı için, aileler, sonbaharda pazardan ihtiyaçlarına yetecek kadar hayvan satın alır.bu hayvanları kestirerek evlerinde,kavurma yaptırarak tenekelerde kilerlerinde  muhafaza ederler,kış boyunca etli yemeklerini kavurma kullanarak yaparlardı. Dana kesildiğinde, kavurmanın yanında, sucuk da evlerde yapılırdı. En önemli ihtiyaç maddelerinden biri de yağ idi. Köylerden getirilip, buğday pazarında teneke ile satılan, erimemiş tereyağları evde eritilip, tortularından ayrılarak sade yağ haline getirilip tenekeler içinde saklanır, bütün yıl kullanılırdı. Müteakip yıllarda( VİTA)  nebati yağlar çıktı. Ucuz olduğu için, sade yağın yanında kullanılmaya başladı. Bu önemli ana gıda maddesinin dışında da özellikle kış ayları için hazırlanan başka yiyecekler de vardı. Ancak bunların hazırlanması annelerimizin üstün gayret ve çalışmalarıyla mümkün olmaktaydı. Pişirilen buğdaylar el değirmeninde kırılarak bulgur yapılırdı. Süte yatırılan ayıklanmış buğdaylardan Sütlü Buğday yapılırdı. Sütlü buğdaylardan içine Çedene (kuş yemi) katılarak bir çeşit çerez olan Kavurga yapılırdı. Kavurganın içine ceviz parçacıkları ve İzmir çekirdeksiz üzümleri de katılırdı. Gene, pişirildikten sonra el değirmenlerinde un haline getirilmiş buğdaylardan Kavut unu hazırlanırdı. Kavut, bu gün bile popülerliğini ünlü Van Kahvaltısında sürdürmektedir. Buğdaydan yapılan başka bir kış yiyeceğine Den denirdi. Bu gün aşurelik buğday da denilen Den,  hem aşure pişirilmesinde, hem de ŞİLE dediğimiz yemek yapılmasında kullanılırdı. Ayrıca, Den den kış gecelerinde, Hedik dediğimiz nohutlu çok sevdiğimiz bir yiyecek pişirilirdi. Gene vazgeçilmez yiyeceklerden biri de TURŞU idi. Evimizde çok büyük bir küp içinde turşu tutulurdu. Sezon sonu bostanlardan alınan, biber, keçi memesi domatesler, Van havucu (Pürçülük) ,olmamış kelek kavunlar, salatalıklar,lahanalar  kullanılarak hazırlanırlardı. Otlu peynir için, mayıs haziranda alınan tuzsuz peynirler, cacıklarla birlikte küplere basılır, küplerin ağzı kapatılarak, ters çevrilip toprağa gömülürdü. İhtiyaca göre çıkartılıp yenirdi.

Bunlara ilaveten, kilerlerimizde, bahçemizin  kayısı eriklerinden kurutulmuş işbabiyen ve elma kuruları, cevizler, Alo dediğimiz eriklerden yapılan pestiller, saman içinde saklanan bahçenin Cebe girmez kışlık elmaları, mellaki,  melleçi, kışlık armutlar, ve milak yapılarak kilerlere asılan mis kokan ayvaları da bulunurdu.

 

Van'ın uzun kış gecelerinde yakın komşu olanlar birbirlerine gece misafirliğine giderlerdi. Ev sahibi işte bu hazırlıklardan istifade ederek, komşularına ikramlarda bulunurdu. Hedikler, kavurgalar, kuru yaş meyveler kış gecelerinin başlıca ikramlarını oluştururdu.

 

Bu uzun kış gecelerinde, gelecek olan komşu ve misafirlerimizi 4 gözle beklerdik. Uzaktan sadece Cevdet amcalar gelirdi. Çok güzel masallar anlatan bibi miz  Kamile hanım bizde misafir kalırdı. Çocuklar olarak bizleri en çok mutlu eden büyüklerimizin ve özellikle rahmetli babamın anlattığı masallardı. Van Masalları, başlı başına, araştırılması gereken kültürümüz ile ilgili bir konudur. Derlenip, toparlanıp bir eser haline getirilmemiş olmasında kendimi de kusurlu buluyorum. Nedeni ise: babam yaşarken, onun ağzından dinleyerek, teyplere kayıt yapıp saklayabilirdim. Şimdi, maalesef çok azını hatırlayabilmekteyim. Kısmet olursa, gelecek yazımda o gecelerde rahmetli babam tarafından anlatılan bir kış masalını sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Kalın Sağlıcakla

Yazarın Diğer Yazıları