Ümran Öztürk

Sakız Sardunyalı Cumbalı Evler

Ümran Öztürk

Zamanın asılı kaldığı evler diyorum ben; altın dokunuş bekleyen bu şirin cumbalı evlere. Hepsinde başka bir ruh, hepsinde başka bir gizem var. Hepsi farklı renklerle boyanmış, bulundukları sokağı adeta renklerin diliyle konuşan bir sokağa dönüştürmüş bu evler. 

 

Her mevsim etkileyici, her mevsim güzeller.  Gerek mimarisiyle, gerekse şirinliği ile sokağa ayrı bir tarz kazandırmış. Tarihi dokusuna ve mimarisine adeta insan sıcaklığı sinmiş. İnsanda bu güzelliği resmetme ya da fotoğraflama isteği uyanan ender yerlerden biridir cumbalı evlerin bulunduğu sokaklar.

 

Git gide büyüyen, kalabalıklaşan kentler, tarihi dokusunun bozulmasının sancısını çekerken kimliğini yitirmeme mücadelesi veren ve ayakta kalmayan çalışan cumbalı evler zamanın en koyu ruhunda kendini korumaya çalışıyor. Bu tarihi dokular sanki zamanı mıhlıyor Arnavut kaldırımlı sokaklara.

Bir çok kentimizde geleneksel ustalıkla yapılan bu tarihi dokulara “Altın Dokunuş“ sloganıyla çağdaş yöntemlerle başlatılan restorasyon çalışmaları güzel olumlu sonuçlar vermekte kentin hafızasını tazelemekte, yenilemektedir.

 

Söke’nin Kemalpaşa Mahallesini gezerken bu restorasyon çalışmalarına denk geldim. Restorasyon ekibi titiz çalışmalarıyla atıl durumda olan evlere ve bakımsız sokaklara yeni kimlikler kazandırarak kentin çehresini değiştirmeyi başarmışlardı.  Birçok kentte bu restorasyon çalışmaları yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Bu tarihi sokakları virane evleri yeniden ayağa kaldıran bu projeler hayata geçtiğinde nostaljik yapılarıyla film platolarını aratmıyor.

 

Ancak gelenekseli yozlaştırmadan, tarihi dokusunu bozmadan ve estetik anlayışını öne çıkararak yeniden sanatsal dokunuşlarla dizayn edilerek koruma altına alınan bu yapıların çoğu kafe, otel, restorana çevrilmiş durumdalar.

Bu evlerin önünden her geçişimde bir an içinde yaşamış olmayı, hatta içinde dolaşırken, sedire oturup cumbalardan sokağı seyrederek Türk kahvesi içtiğimi hayal ederim.  Çoğu kez bu kapalı kapıların ardında neler yaşanmıştır diye düşünürüm.  Kaç bebek dünyaya gelmiş, kaç kişi ölmüş, bu ev kaç gelin çıkarmış. Kahkahaların odaları çınlattığı kaç mutlu an yaşanmış, gözyaşların sel olup gittiği kaç ayrılık, kaç kayıp yaşanmıştır.

 

Bu renk cümbüşü evlere yüksek duvarlı bir avludan, avluya ise kanatlı bir kapıdan girilir. Üst katında yatak odaları ve yaşam alanı olan odalar bulunurken, bu iki katlı cumbalı evlerin alt katında ise mutfak,  odunluk, kilerin yanı sıra her evde mutlaka olması gereken bir sandık odası vardır.

 

Ahşap kapıların ardında küçücük odalara sığınmış içinde hatıralar saklı sandıklar… Sandıklarda;  bir kutu içine konan defter, günlük, sararmış mektup ve   fotoğraflar, bohçaların içinde  kullanılmadığından sandık lekesi olan  birkaç parça çeyizlik örtüler, bir kez giyilen gelinlik, oyalı yazmalar,  patikler, unutulmuş süs eşyaları, kesik iki örgü saç, evin çocuklarına ait bir tülbent içinde saklanan göbek bağı; evin  en mahrem, en gizemli, en değerli anılarının bazılarını oluşturur. Ailenin bu değerli eşyalarının saklandığı sandık;  evin bir bakıma kara kutusu gibidir ve sandık odasında yer alır.  

Tıpkı naftalin kokulu yüklüklerden özenle çıkartılan sakız gibi çarşaflar, yorganlar, yastıklar bize cumbalı evlerin sakız sardunyaları gibi hep masumiyeti ve hüznü anımsatmaz mı?

 

Naftalin kokulu bu sandık odaları hatıralarımızı saklayan, bizi sarmalayan, geçmiş zamanın izlerini içinde barındıran sırdaşımız gibidir.

 

 Yitirilen bir şeyi bulmak için ilk aramaya başladığımız yerdir sandık odası.  Murathan Mungan’ın da dediği gibi;

 

 “… nerede bir şey yitirsek burada bulacağımızı sanırdık, bu sandık odasında ..”

 

Bu evlerde kullanılan insana huzur veren mekânı dokusuyla, görünümüyle ısıtan ahşabın sıcaklığı,  serin akşamlarda odalara konan özel desenlerle süslenmiş bakır mangalın sıcaklığı ile birleşince kahve kokusu tüm odayı sararmış. Özellikle mangal ateşinde pişirilen kahvelerin lezzeti ve rayihası ile kaymak görünümlü köpüğü bir başka olurmuş o zamanlarda.

İçten ahşap merdivenli yüksek tahta tavanlı, sokağın her iki tarafını da gören bu cumbalı evlerin pencerelerinden ve balkonlarından sarkan dallarıyla sakız sardunyası ve renk renk açan çiçekler küçük bir bahçe görünümüyle evin havasına eşsiz bir zenginlik katardı.

 

Oysa şimdi ülkemizin birçok yerinde kentsel dönüşüm projeleri yapılmaktadır. Dikkat edilmesi gerek bir nokta da hoyratça yapılan bu betonlaşma o kentin doğası, tarihi ve dokusuna zarar vermektedir. Oysa hedef kentin tarihi dokusunu ve özelliklerini koruyarak, özen göstererek bu projeleri gerçekleştirmek olmalıdır.  Aksi takdirde o kentlerdeki evler de kent mimarisinin en önemli yapılarından tarihi Van evleri gibi bilgisizlikten ve ilgisizlikten tarihe gömülebilir.

 

Van’da geleneksel şartlara uygun 20 evden ne yazık ki bugün sadece 4 tane tarihi cumbalı Van evi değişiklikler yapılarak ayağa kaldırılmıştı. Bilgisizlik ve ilgisizlik bir bakıma o kentin hafızasını silmek yok etmektir.

Yazarın Diğer Yazıları