İkram Kali

Fırdöndü bir değişkenlik, omurgasızlık ürkütüyor beni

İkram Kali

Van’ın yetiştirdiği aydınlar, sanatçılar, bilim insanları, düşünürler şu sıralar Türkiye’nin gündemine geliyor.  Vefat etmiş olanlar hatırlanıp anlatılıyor,  hayatta olanlar başarılarıyla alkışlanarak ödül alıyor.

 Usanmadan dile getiriyorum. Kentimiz Vanlı değerlerinin farkında değil. Bugünkü kentli nüfusun çoğunluğunun kahır ekseriyeti dışarıdan geldiği için Van’ın değerlerini, kültürünü tanımıyor bilmiyor olabilir. Ancak ilimizdeki ilgili kurumların, kuruluşların, üniversitenin, yerel yönetimlerin söz konusu şahsiyetleri unutma, ihmal etme, anmama gibi bir lüksü olmaz. Anmak yaşatmak onların görevidir. Kenti kent yapan tarihi, kültürü ve her alanda yetiştirdiği seçkin örnek insanlarıdır. O nedenle kültürümüze ve insanlarımıza sahip çıkacağız. Bu erdemli davranış hiç kimseyi küçültmez, hiçbir siyasi düşünceye zarar vermez aksine yüceltir. Korkmamalı. 

Geçen hafta TUBİTAK’ tan aldığı başarı teşvik ödülü alan Koç Üniversitesi öğretim üyesi, genç bilim insanımız Vanlı Prof. Dr. Özgür Barış Akan  ’nın onur veren başarı öyküsünü anlatan haberi okurlarımızla paylaşmıştık. Bu köşede de  İlk Türk matbaacısı İbrahim Müteferrika’nın ilk bastığı  El Cevheri'nin 'El Şihah' isimli eserinin tercümesi olan Vankulu Lügati yani Van kulu Sözlüğünü yazan, İmam Gazali'nin Kimya-ı Saadet eserini Farsçadan Türkçeye tercüme eden,  Van doğumlu olduğu için  Vankulu lakabıyla anılan Vankulu Mehmet Efendi’den söz etmiştim.

Hafta sonu bütün Vanlıları onurlandıran, mutlu eden güzel bir gelişme daha oldu. Yapı Kredi Yayını iki aylık edebiyat dergisi  "Kitap-lık", ocak-şubat sayısının kapağına 27 Aralık 1934’te Van’da doğan, 26 Şubat 1988’de, İstanbul’da vefat eden, edebiyat eleştirmeni, çevirmen, yazar ve dilbilimci,Türkiye'de çeviribilimin kurucularından olan Vanlı   Prof.Dr. Akşit Göktürk’ü taşıdı.

 “Birkaç Çizgiyle Ben” başlığıyla ilk kez, Çağdaş Türk Dili dergisinin ikinci sayısında, ölümünden bir ay sonra Nisan 1988’de yayınlanan yazıda Akşit Göktürk, çocukluğundan bilim adamlığına uzanan süreci, çok kısa ama samimi ve etkileyici bir dille anlatıyor.

Hayatının önemli bir bölümünü Van’da geçiren, halen Van’da okul arkadaşları, yakınları olan saygıyla rahmetle andığımız hemşehrimiz Akşit Göktürk Van’da başlayıp İstanbul’a uzanan ‘kısa’ yolculuğunun hikâyesi altı çizilecek hüzünlü satırlar yanında bizi içeriyor. İşte o yazı:

“Birkaç Çizgiyle Ben” 

“ Van’da doğdum. Bir Anadolu çocukluğu, küçük, sapa, uykulu kasabalarda geçen: Karayazı (Erzurum), Demirköy (Kırklareli), Karapınar (Konya), Reyhanlı (Hatay), Saimbeyli (Adana). Beş kardeşiz. Ablam, ben, küçük kızkardeşim, sıtmadan kavruluyoruz uzun süre. Taşralı bir memur evinin geçim sıkıntıları, gündelik küçük sevinçleri, acıları. Babamızdan ne istesek “aybaşında” diyor. Annem çok genç yaşta hastalanıyor. Dokuz on yaşlarındayım o zaman. Bir daha hiç iyileşmiyor. Yatalak annemizin bakımı bizim çocuk omuzlarımızda. Uykularımız delik deşik onun inlemeleriyle. Yirmi yıl kötürüm yaşıyor ölümüne dek. Bu durum bütün kardeşlerimde görünür görünmez izler, eziklikler bırakıyor. Babamız hep düşünceli, acıya doygun, gene de gülümsüyor arada bir. Bugün de öyle.

On iki yaşında, yük kamyonlarının üstünde komşu kentlere gidiyorum. Ortaokul, Antakya, Adana. Sonra Van’a dönüyorum tek başıma. Liseyi orda okuyorum.

Yalnızlık, arayış, özlem içinde bir ilk gençlik. Resim yapmayı seviyorum o yıllarda. Babam emekli olunca bütün aile Van’a dönüyor. Kitaplar, dergiler. Okuyorum hep. Van Gölü’nün, gümüş kavakların, çepeçevre karlı dağların ötesindeki büyük, yabancı, değişik dünyaya kanatlanıyor düşlerim. Işıklı, büyük kentlere. İstanbul’u, ötesini düşünüyorum.

Tahta bavullarımız elimizde, Kurtalan Ekspresi’ne biniyoruz bir gün, birkaç arkadaşımla. Ankara, İstanbul, üniversite. Büyük kent yalnızlığı. Uyumsuzluk. Sıkıntılı, bunalımlı, yoksul öğrencilik yılları. Türkçede, yabancı dilde okuyorum hep. Yazın, sanat, felsefe, dil tartışıyoruz boyuna, birkaç arkadaşla. Sıkıcı derslerden kapabildiklerimizi yaşama özümlemeye çalışıyoruz, kafamıza, yüreğimize. Kolay olmuyor bu. Küçük insanlardan, doğadan, sokaklardan daha çok şey öğreniyoruz sanki. Çocukluğumdan bu yana çevremde sık sık gözlediğim, olduğundan başka görünmek, kendine önemli süsü vermek, başkalarına tepeden buyurmak gibi huylar irkiltiyor beni. Okul günlerinde Tanrı’nın günü saç, şapka, kıravat, yaka denetlemesi diye öğrencileri sıraya dizen, elinde koca makasla, kız erkek demeden saçlarımızı koyun kırkar gibi kırkan altın dişli okul müdürü, nicemizin çocuk bilincinde yıllar yılı bir karabasan olarak sürüyor.

Yıllar ilerledikçe, kendilerini hem dünyayı, hem insanları düzeltmekle görevli sanan bu tür sözde önemli kişilerin, toplumumuzda tepeden tırnağa birçok kurumda işbaşında bulunduklarına tanık oluyorum. İnsanlarda en çok içtensizlik, her yeni esinti doğrultusunda fırdöndü bir değişkenlik, omurgasızlık ürkütüyor beni.

Bir yandan bu tür gözlemler sürerken, bildiğim, öğrendiğim, yaşadığı herşeyi, kafamın yüreğimin yettiğince, kendi çabamla ediniyorum. Bu koşullarda olabildiğince. Eşim Angela’nın katkısı büyük oluyor. Yıllardır, her yeni başlangıçta, her aşamada hep yüreklendiriyor beni, destek oluyor. Karınca kararınca, yazıyoruz, çiziyoruz, öğretiyoruz.

Kızım Deniz, öğrencilerim, çocuklarımız, sevgi içinde, erdemi, hoşgörüyü, içtenliği, açıkyürekliliği, inançla yüceltsinler isterim. İnsana saygı, her türlü yapmacığı, çıkarcılığı, ikiyüzlü buyurganlığı kovsun.

Gönlümde üstüne titreyerek büyüttüğüm umut budur.” (Akşit Göktürk, 1988)” 


"İnsanoğlunun en etkili özgürleşme yoludur okumak" diyen Vanlı Akşit Göktürk'ü İstanbul Üniversitesi, diğer üniversiteler, edebiyatçılar, dergiler, kitapevleri, çevirmenler her 28 Şubat ve 1 Mart tarihlerinde gelenekselleşen  etkinliklerle anıyorlar. Van’da Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin 33 yılda tek bir gün Vanlı Akşit Göktürk’ü veya diğerlerini doğduğu memleketinde andığını veya ismini bir yere verdiğini hiç duydunuz mu? Duyamazsınız çünkü artık Vanlı öz yurdunda gariptir…  

Eşbaşkanlık gerilimi

 Bilindiği gibi Bölgelerin  Demokrasisi Partisi (DBP) yerel yönetimlerde, Türkiye'de bir ilk olan eşbaşkanlık sistemini uyguluyor. Eşbaşkanlık; ikisi de aynı mevkide olan, birbirine eşit ortak bir hizmet iş  üzere bir araya gelen, eşitler arasında denklik kurmak için geliştirilmiş bir yönetim biçimidir.  

 Sisteme göre yöneticilerden biri kadın, diğeri erkek birlikte hizmet veriyor.  İki eşbaşkan mevcut siyasal temsiliyetin facto (fiili) durumudur. DBP diyor ki; “Biz katılımcı demokrasiyi esas alıyoruz. “  Ancak mevcut kanun ve yasalar da eşbaşkan sistemine izin vermiyor. Kanun ve yasa karşısında sorumlu olan resmi olarak seçilen belediye başkanıdır.  DBP resmi olmayan eşbaşkanı, belediye başkan yardımcısı olarak değerlendirmiyor. Eş başkana başkan misyonu yüklüyor. Öte taraftan kanun ve yasalar idarecilere eşbaşkanı özlük hakları ve temsil yetkisi açısından belediye başkan yardımcısı veya belediye meclis üyesi olarak kabul ediyor.

Yani ortada bir fiili durum, bir de yasal gerçeklik var.

DBP'li belediyelerdeki eşbaşkanlık sistemi bu nedenle gerilime neden oluyor. Resmi yazışmalarda eşbaşkan imzası kabul edilmiyor. Kamu kurumları, belediyelerin çalışma şeklini düzenleyen 5393 Sayılı Yasa'da 'eşbaşkanlık' sistemi adı altında bir organ ve kadronun bulunmadığına dikkat çekerek, sisteme karşı çıkıyor. Mahkemelerden yürütmeyi durdurma kararı çıkıyor. Hizmetler aksayınca belediyeler çareyi tek imzaya dönmekte buldu.  

 DBP yerel yönetimlerden sorumlu birimi Demokratik Yerel Belediyeler Birliği üyesi Semira Varlı,  çözüm bulunması için sorunu, hem TBMM hem de Öcalan ile yürütülen görüşmelerin gündemine taşımayı düşündüklerini söylüyor.

Van’a gelince. Belediye  “ Eş başkanın kabul görmesini istiyoruz “ diyor. Valilik de “  Mevcut kanun ve yaslara göre eşbaşkanı  yasal muhatap kabul edemem ” diyor. Van’da Valilik ile Büyükşehir Belediyesi arasında yaşanan  “eşbaşkan “ sorunun budur.

 Dikkat çeken katılım

 Partilerinden istifa edip başka partiye katılmak siyasetin cilvelerindendir. Şaşılacak bir durum değil. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bir günde iki parti değiştirenler bile oldu.

 Daha önce de AK Partili Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi Naif Sağlam ve Çaldıran Belediye Meclis üyesi Mehmet Sıddık Moraner partilerinden istifa ederek  Demokratik Bölgeler Partisi'ne (DBP) katılmışlardı.

Bu kezi DBP Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Mecit Aladağ 2015 genel seçimlerine aylar kala partisinden istifa ederek Ak Parti’ye katıldı.    Ak Parti beceriksizliği nedeniyle dikkat çeken  bu katılımın  reklamını  yapamadı. Aladağ’ın Ak Parti’ye katılımıyla HDP-DBP Ak Parti karşında 2-1 üstülüğünü koruyor. Tablo değişir mi? Belli olmaz.

  Belediyeler çocukları unuttu

 Kentte yaşayan çocuklara ve gençlere sahip çıkmak, eğitimlerine, sağlıklı gelişimlerine yardımcı olmak, yeteneklerine göre desteklemek, çeşitli sosyal kültürel etkinliklerle onları mutlu etmek belediyelerin sosyal görevleri arasında yer alır.  Van’da belediyeler siyasete odaklandıkları için çocukları, gençleri gözleri görmüyor. Oysa çocukların ve gençlerin belediye kaynakları üzerinde hakları var. 

Haftaya bugün öğrenciler ders başı yapacak.Tatil  sayılamayacak  bir 15 günü  daha geride bıraktılar.  Maddi durumu iyi olan aileler çocuklarını mutlu etmek için bir yerlere gönderdiler, bir şeyler yaptılar. Ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çocukları ve gençleri ortada kaldı. Onların dinlenme, eğlenme hakları olduğu hatırlanmadı. Tuşba Belediyesi Aqua Park'ı kiralayarak çocukların belirli saatlerde en azından havuza girerek mutlu olmalarını sağladı. Yeterli değil ama hiç yoktan iyidir. Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyeler hiçbir program, gezi, etkinlik düzenlemediler.

Diğer kentlere gidin bakın belediyeler  çocuklarını, gençlerini mutlu etmek için neler yapıyor, neler. Bu kentin çocukları, gençleri de büyükleri gibi şanssız. Siyaset yapılsın tamam. Lakin hayatın her anı  siyaset değil ki.

 1.DÜNYA SAVAŞI YÜZ YAŞINDA

 Toplumlar kendi acısının yasını tutmalı. Öteki acılara dı anlayarak saygı duymalı.  Ermenistan ve Ermeni Diasporası 1. Dünya Savaşı’nın 100. Yılında mağdur olan Ermenilerin izlerini sürüyor, hatıralarını yayınlıyor.

1915’de Van’da on binlerce masum Müslüman Vanlı katledildi. On binlerce Vanlı da Van’dan çeşitli yerlere yaprak misali göç etmek zorunda kaldı. Nerede oldukları dahi  bilinmiyor. Acılarımızı anmak, anlamak, unutmamak için o Vanlıların izlerini kim sürecek. Hatıralarını kim yazacak, trajedilerini  kim anlatacak?  

Yazarın Diğer Yazıları