İkram Kali

Erkeksen dereye gidelim!

İkram Kali

Yukarıdaki ifade Van’a özgü meydan okumadır,  kavgaya açık davettir, rest çekmedir. Van'da 1980'li yıllara kadar bir kısım kavgalarda dile gelen sözdür. Dönemin tanıkları dere davetini yapanlar arasında yaşanan çekişmenin Akköprü deresinde kavgayla, hatta kimi zaman kanla sonuçlandığını anlatırlar.

Eski ismiyle Tepebaşı bugünkü ismiyle Vali Mithatbey mahallesinde hayatın doğallığı içinde doğup büyüdük. Mahallemiz Toprakkale kışlasından başlar, Sıhke caddesinin sol tarafını içine alır,  İskele caddesinin Terzioğlu durağında son bulurdu. Bugünde sınırları böyledir.

Buz gibi suların aktığı Sofi ve Çavuşbaşı kehrizleri, Van'ın ilk toprak futbol sahası, Urartular tarafından kayanın içi oyularak yapılan 52 merdiven ile zirvesine çıkılan Urartuların ikinci başkenti Toprakkale,  askeri bando ve  acemi askerlerin talim sesine aşina olduğumuz Toprakkale kışlası, Osmanlı hamamı mimarisi ile yapılan Soydan hamamı, Beşyol taksi, İskele caddesinin kavaklı ağaçları, Van'ın ilk Lisesi olan Atatürk Lisesi, ilk  devlet hastanesi,  Halk Evi, Halk Eğitim Merkezi, Kömürcü Müştak, Değirmenci İhsan,Topçuoğlu, Çakaloğlu ve Halil'in değirmenleri, Van'ın en renkli ve sosyal simaları; futbolcu Hasan Karadağ, Van'ın yazan isimi Kaya Kayaçelebi,  Fevzi Levendoğlu, Orhan Akşaner, Turan Haydaroğlu, Şaban Boysan, Hamit Selen, Abbas Güven, Komünist Cemil Of, Gardiyan Murat Şahinbaş, Boyacı Kadir Amca, Bisikletçi Cemil, Tekel önün dizdiği kartpostallarını hayranlıkla izlediğimiz, gazetesi elinden düşmeyen Ali Akber Akçap, Koreli Dursun İİzdal,,  futbol toplarını yamalayan Pineci Yusuf Ali Güven,  Van'ın İlk Şöförlerinden Pehlivan Enver Yılmaz, İsmail Rua, Ercişli Ali Baskın, Suvacı Abbas, Suvacı  Süleyman, Abdullah, Ertan Sürmeli,  futbolcu Mustafa Osmanoğlu, Kasap Ahmet, Jet  Gürgin Tuğrul, Gero, Aloş, Şeyh Reşit Güleşer, Füze Uçun, Komser Veysel, Pastacı Nuri Sönmez, Ali Laleci, Avukat Burhan Koçak,  Bediriye abla, Adi Şirin Erosun, Beybaba, Cevdet Ünsal, Dondurmacı Süleyman, Potur Memehmet Avcı,Halooğlu Zafer,  Sadık,Sıddık Yergin, Baharatçı Hamdi Dayı, Bitlisili Abdulbaki , Celal Abi,  Şefik,Refik Kaptner, Ekerm Kıran, Fuat Türkoğlu, Kömürcü İsmail, Enver Saracoğlu, Vezir Baş, Çeçeksaylar, Muhtarımız Niyazi Dayıoğlu, marka olan Berbat Süleyman,  Postacı Süleyman Pala,  Ecevit'e benzeyen Fevzi Mumcuoğlu, klarnet ustası Erdal Yamaç gazeteci  İlyas Kitapçı, her şeyden anlayan Cahide abla, Kuran öğreten Zeynep ve Havva abla, kapı dibinde bir tasa koyduğu paraları bayrama giden çocuklara dağıtan Başkaleli Hakiye teyze,  Sütçü Ali Asker,  Arabacı Ali Ertosun, Avukat Necmi Vangöl,  Nedim Orta,  Süt almak üzere her sabah kapısını çaldığımız Aynur Kantarcoğlu, Suna teyze,  son anlarına denk geldiğimiz canlı tarih Cemile Kayaçelebi, pansumancı Mehmet Efendi,  Gülizar Ebe, Deli Hanım ve diğerleri. Uzak yakın bütün komşularımızın hepsi çok güzel insanlardı.

Mahallemiz köklü ve farklı bir mahalleydi.

Hiçbir kimse başkasının etnik kökenini anlamsızca yüceltmek veya aşağılamak amacıyla araştırmazdı. Ortak değer ölçüsü  "iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız insan"  olmaktı.

Marangoz ustası, omzuna koyduğu sopanın iki ucundan sallanan ince zincirin uçlarına astığı büyük kovalarla kehrizden aheste aheste yürüyerek su taşıyan temel komşumuz Erzincanlı Ali Kozan ve hanımı Vanlı Feride nine vardı. Feride nine bahar, yaz ayları geldiğinde kendi bahçesi sayılan bahçemizdeki yeşeren otlarla,  ağaçlarlarla, çiçeklerle insanlarla konuşur gibi bir başına dakikalarca konuşur onları eliyle okşar severdi. Feride ninenin bu doğa sevgisi anlamayanlar için garip gelirdi.   Kapımızdan geçen nahır sürüsünün tozu toprağa karışır, inekler gidecekleri evin yolunu asla şaşırmazdı. Çamurdan yığma yapılan möhre duvarların aşınmış sırtı geçip giden zamanı işaret ederdi.

Cumartesi günleri tören için kışladan çıkan askeri bando ve milli bayramlarda geceleri bandonun arkasında bulunan fener alayı bizim mahallede başlar, bizim mahallede son bulurdu. Bando takımının yanında mahallenin meraklı çocukları ve bando köpeği hiç eksik olmazdı. Askeri lojmanlarda oturan yakın komşumuz olan subay, astsubay aileleri mahallemizden bir parçaydı.

Mahallenin bütün çocukları gibi ilk yüzmeyi bizde Sofi ve Çavuşbaşı kehrizlerinin soğuk suyunda öğrendik.  Kışın kayak merkezi olan Melek Tepesi'nin yamacında kayak sevdasına az titreyerek üşümedik. Güvercin taklası, birdirbir, melikan, milav, çember gibi bütün oyunları mahallemizde doyasıya oynadık.

Bizim mahalle güzeldi, ama mahalleden geçen Akköprü deresi de bir başkaydı.

Baharın gelmesi ve havaların ısınmasıyla Erek dağının yamaçlarından eriyip gelen kar suları ile Keşiş gölünden akan su Akköprü deresinde birleşerek Van Gölü'nün İskele sahiline dökülürdü. Uzunluğu yaklaşık 8 km olan Akköprü deresi Toprakkale kışlasından başlar iskele'de son bulur.  Akköprü deresi eskiden vardı. Çünkü şimdi dere de su da etrafında yaşanan sosyal olaylarda yok.  Çöplüğe dönen beton kanalla birleşen kötü görünüm var.

Akköprü deresinin sahilli yani dere yatakları daha işgal edilip yağmalanmamışken camuşlar/mandalar, martılar, kargalar kenarında yayılırdı.  Dere kenarında  biten söğüt ağaçlarının sarkan dalları akan dere suyunu okşardı. Bahar aylarında coşarak akan dere suyu önüne aldığını götürürdü. Dere çevresindeki bahçeler doğal bitkiler yatağıydı. Kadınlar pencar, kazayağı, yemlik, evelik toplamak üzere dere kenarındaki yeşilliklere akın ederdi. 

Hıdırellez gelince bahtının açılmasını isteyen,  şifa bekleyen,  güzel dilekleri olan kadınların 6 Mayıs sabahı akın etiği su kenarı Akköprü Değirmenbaşı denilen yerdi.

Erkekçe, mertçe bir başına kavga ederek kozlarını toplumdan gözden uzak tenha bir yerde paylaşmak isteyen kabadayıların  " erkeksen dereye gidelim"  dedikleri yer Akköprü deresiydi. Akköprü deresinde zamanında yüzlerce bıçaklı, yumruklu kavga yaşanmış. Ama kavgalarda silah hiç kullanılmamış. 1950’li yıllarda dönemin Vanlı kabadayılardan Bitlisli lakaplı Zeki Güngör ile Siirtli lakaplı Zeki Güner arasında Akköprü deresinde yaşanan kavgada Bitlisli Zeki Güngörer’in Siirtli Zeki Güner’i bıçaklayarak öldürmesi hala anlatılır.   Akköprü hayatın cilvesine yenik düşenlerin, feleğe küsenlerin,  keyiften kafa çekenlerin, sabrına hakim olmayanların, damarında kanı durmayanların kapışma ve buluşma yeriydi.

Anlayacağınız Akköprü deresi yüzlerce yıl su taşımanın ötesinde mahallesi, mezarlığı ve unutulmaz yaşanmışlıklarıyla Vanlılar için sosyal hayatın mihenk taşıydı.  Günümüz Van'ında "erkeksen dereye gidelim" restini çekecek ne o kabadayılar var, ne de kavga edilecek tenha Akköprü deresi.  Bir söz üzerine başlayan bu yazı gibi hepsi tarih oldu.

Yazarın Diğer Yazıları