İkram Kali

Değişiyoruz!

İkram Kali

Baş döndürücü bir hızla değişiyoruz. Talandan mal kaçırır gibi acayip bir hızla değişiyoruz. 

Önceleri temiz, bakımlı, şirin yaşanılır kentlilik bilinci olan bir şehirdi Van. Şimdi sahipsiz, bakımsız, düzensiz, herkesin kendine göre kural koyduğu hormonlu koca köy-kente dönüştü.

Önceleri çıkarılan perek (soda) ile Van Gölü bizleri temizlerdi.  Şimdi biz kirlettiğimiz Van Gölü'nü temizlemeye çalışıyoruz.

Önceleri şehrimizin dört bir köşesinden billur gibi akan yok ettiğimiz kehriz ve zernabat sularımız vardı. Şimdi parayla bilmediğimiz suları içiyoruz.

Önceleri meyve ağaçlarıyla bezeli, iğde, leylak ağaçlarının kokusunun sokağa taştığı  kerpiçten yapılan mutluluk saçan evlerimiz vardı.  Şimdi yerlerinde soğuk, itici, ruhsuz, yeşilden yoksun bir o kadar da zevksiz mimariyle yapılan yüklenicilerin zenginleşme aracına dönen beton yığını binalar dikiliyor.

Önceleri mahalle, sokak, dükkân komşuluğu vardı. Düğün, nişan, asker uğurlama, cenaze taziye, acı ve tatlı günlerde komşular arasında dayanışma olurdu. Şimdi komşular var o komşuluklar yok.

Önceleri evler dar, gönüller genişti. Şimdi evler genişledi gönüller daraldı.

Önceleri kimse kimsenin etnik kökenini, dini inancını merak ederek araştırmaz ve bilmezdi. Esas olan saygın, güvenilir insan olmaktı.  Şimdi emperyalist senaryonun parçası olan ırkçı yaklaşımlarla insanlar arasında  "sen şusun- ben buyum" fitne fesat tohumları ile toplum bölünmeye çalışılıyor.

Önceleri vali,  hâkim, savcı, defterdar, akademisyen, asker, polis, memur, tüccar, esnaf, işçi zengin- fakir iç içe mahalle, sokak hatta duvar komşusuydu.  Şimdi herkes kendi mahallesine çekilerek araya duvarlar örülünce toplumsal kaynaşma, etkileşim ve sosyalleşme iklimi yok edildi.

Önceleri kenti yöneten amirler, rütbeliler eşraf ve esnafla bir araya gelerek sohbet eder hatta gelişen dostluklar sonrası kız alıp verilirdi. Şimdi aylarca halkın arasına karışmayan, caddeye çıkmayan, kentin derdini dert etmeyen halktan kopuk yöneticiler, akademisyenler, amir ve memurlar var.

Önceleri zengin fakir, memur işçi çocukları aynı okulda, aynı sınıfta eğitim görerek tanışır kaynaşırdı. Şimdi okullar, sınıflar, sıralar ayrıştırılarak arkadaşlık ve kaynaşma  ortamı yok edildi.

Önceleri taziyesi, ağır hastası olan komşudan düğün, nişan öncesi izin istenirdi. Şimdi taziyesi olan komşunun evinin yanında üç gün üç gece yüksek sesle çılgınca müzik çalınarak havai fişek atılıyor.

Önceleri zor durumda kalan komşunun, arkadaşın, dostun satmak zorunda kaldığı malını, mülkünü satın almak ayıp sayılırdı. Şimdi komşunun tapulu arsası işgal, malı ve mülkü gasp ediliyor, huzuru bozuluyor.

Önceleri cadde ve sokaklarda insanlık, sevgi, muhabbet kokusu hissedilirdi. Şimdi ne olduğu belli olmayan  yağ, et, yemek kokuları hissediliyor.

Önceleri devlet gibi  devlet adamları  ile yapamayacağı bir işin sözünü vermeyen güvenilir siyasetçiler vardı. Şimdi devletin-milletin malını talan edilmesine göz yuman  devlet görevlileri, yapamayacağı sözü veren, yalan söyleyen, güven duyulmayan, ihale takipçisi ve halkın adını dahi bilmediği tombaladan çıkan atanmış sözde milletvekilleri var.

Önceleri politikacılar siyaset; esnaflar ticaret; memurlar; kamu hizmeti yapardı. Şimdi politikacılar ticaret, memurlar siyaset, esnaf aracılık yapıyor.

Önceleri dini ve milli bayramlar aynı duygu ve coşkuyla kutlanırdı.  Şimdi bayramlar, dualar ayrıştırılarak al bayrağımızın renginden,  milli günlerden rahatsızlık duyanlar türedi.

Önceleri ibadet ve kabahat gizliydi.  Şimdi ibadet de, kabahat de reklam ediliyor.

Önceleri liyakat ehliyet  sahibi olanlar kamu görevine atanırdı. Şimdi liyakatsiz, ehliyetsiz olanlara  öncelikle görev veriliyor.

Önceleri dostlarla sohbet eşliğinde kahvelerde çay içmenin bir kültürü ve keyfi vardı. Şimdi cadde ortasında, kaldırımlarda hamam kazanlarında sağlıksız ortamlarda çay yapılıp satılıyor.

Önceleri meslek odaları esnafın, tüccarın ve memleketin hakkını arar kollardı. Şimdi öncelikle kendisinin ve yandaşlarının hakkını arıyor.

Önceleri lezzetli yemekleriyle markalaşan mütevazı lokantalar vardı.  Şimdi cadde ve sokaklar ne olduğu belli olmayan et, ciğer, tatlı kokuları ve yükselen dumanlarla açık hava lokantasına döndü.

Önceleri işgal ettiği makamın gücünü ve yetkisini kullanan sorumluluk sahibi cesur, çalışkan yetkililer ve görevliler vardı. Şimdi yetkisinin altında ezilen korkak, vizyonsuz, sorumsuz yetkili ve görevliler var.

Önceleri denetim yapan belediye, sağlık ve defterdarlık görevlileri yasal ticaretin, sağlıklı gıda satışının en büyük güvencesiydi.  Şimdi kural tanımayan, vergi vermeyen merdiven altı üretim yapanlar güvencede.

Önceleri eski eserler, tarihi binalar korunurdu. Şimdi başka ülke ve memleketlerin eskilerini para vererek geziyor ve beğeniyoruz.

Önceleri kente yaşayanlar kentin  tarihi ve kültürünü  öğrenerek tanıtıyordu. Şimdi kentte yaşayanlar yaşadığı, ekmeğini yediği  kentin tarihini kültürünü bilmedikleri gibi yok etmeye çalışıyor.

Önceleri cadde, sokakta, trafikte görgü ve nezaket kuralları hâkimdi.  Özür dilemek, gönül almak erdem ve incelikti.  Şimdi kabalaşma, saldırmak nezaket oldu.

Önceleri bilgi birikiminin yanı sıra temiz ve ütülü kıyafeti,  davranışları ve konuşmasıyla öğrencilere rol model olan, kendisini mesleğine adayan bilgili saygın öğretmenler vardı.  Şimdi saçı sakalına karışmış, döküntü, pasaklı, bilgi birikimi olmayan öğrencilerden ve velilerden saygınlık görmeyen  sözde öğretmenler var.

Önceleri kurum ve kuruluşlarda güler yüzlü,  işini bilerek yapan saygılı çalışanlar vardı. Şimdi vatandaşı azarlayan, işi bilmeyen ukalâ  torpililer var.

Önceleri esnafa borcunu ödemek öncelikli vicdani, ahlaki göreviydi.  Şimdi inkar etmek, "gücün varsa gel al" diyerek meydan okumak alışkanlık oldu.

Önceleri esnafın sözü de özü de birdi. Esnaf kendisinden ve müşterisinden utanırdı. Mal aldığı tüccarı,  ürün sattığı müşterisini yanıltmayı, aldatmayı, kazıklamayı hem günah hem ayıp sayardı.  Şimdi daha çok kazanma hırsıyla yalan söylemek, kazıklamak, yanıltmak ve aldatmak sıradanlaştı.

Önceleri sanatkârın sözü garantiydi. Şimdi kötü mal satıp hak etmediği parayı almak,  telefon kapatmak, meşgule atmak, cevap vermemek garanti oldu.

Önceleri çevreyi temiz tutmak, kamu malını korumak, hayvanlara, doğaya sahip çıkmak ailede verilen eğitimle  öğrenilen doğal davranıştı.  Şimdi oturduğu yeri, yaşadığı çevreyi kirletmek, kamu malını yakıp yıkmak, kırıp dökmek, hayvana, doğaya zarar vermek doğal hale geldi.

Önceleri mal mülk sahibi oldukça insanlar mütevazı, hayırsever olurdu. Şimdi emeksiz zenginleşenler görgüsüz, gösteriş budalası, nezaketsiz ve hasis oluyor.

Önceleri kimsesizin, güçsüzün, kendinden utananın malını, canını korumak kollamak toplumsal sorumluluktu. Şimdi güçsüzün malını ve hakkını gasp etmek, gece evini,  gündüz iş yerini basarak tehdit etmek sorumluluk haline geldi.

Önceleri kadını, çocuğu, kimsesizi sahiplenmek, yasa ve toplum kurallarına uymak görevdi. Şimdi kadına şiddet, çocuğa taciz, hukuksuzluk ve toplum kurallarını çiğnemek görev haline geldi.

Önceleri uyarmak, eleştirmek vardı. Şimdi üç maymunları oynamak,  çıkarına göre hareket var.

Değişmek buysa evet, değişiyoruz.

Tüm değerlerimizi, birikimlerimizi insanlığımızı kaybederek hızla değişiyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları