İkram Kali

Bizim kışlarımız

İkram Kali

Doğanın dengesi bozulmadan, çevre sorunları yaşanmadan, Van betonlaşmadan önceleri yağan kar sonrası her yer aylarca beyaz bir örtüyle kaplanırdı. Kışlar soğuk, insan ilişkileri sıcak olurdu.  Şimdi evler sıcak insan ilişkileri soğuktur. Diz boyu yağan kar yağışını sanki hiç görmemiş gibi Vanlılar İzmir de, Kocaeli’nde, İstanbul’da yağan kar yağışı ve kapanan yolları hayretle, birazda hafif tebessümle izleyip konuşuyor.  Allahtan geçen hafta kışa yakışan şekilde kar yağdı.

Nereden nereye.

Bir alışveriş merkezine geçenlerde  yolum düştü. Sert plastikten yapılmış, altında balıksırtı metal olan modern kızakları gördüm.  Kızaklar 40 lira. Tepebaşı mahallesinde doğup büyüdüğüm evimizin hemen yanındaki Van’ın ünlü kayak yerlerinden Melek Tepesi (Tepe ismini kayılan yerin başındaki evde oturan, çocukları pencereden izleyen evin ninesi Melek Teyze’den alır)   denilen kayak yerini ve tahtadan yapılan, altına da balıksırtı, zemberek veya demir şiş takılan kızaklarımızı anımsadım. Bizim kışlarımız kızak, kayak, dam süpürmek demekti.

Kızak kayıldığı için kayganlaşarak adeta buz pistine dönen Melek tepesinden araçların, insanların, atlıların çıkması mümkün olmazdı. Alay komutanlığına ait Jandarma süvari birliğinin atlarının kayarak düşmesi, askeri ve sivil araçların patinaj yaparak tepeden çıkamaması nedeniyle askerler ani baskınlarla kızaklarımızı toplayarak tente jeepe doldururdu. Çok ters birine denk gelindiyse kızaklarımıza potin ile vurularak ortadan kırılır ve kenara atılırdı. Bu yasak, korkutma kızak kayma tutkunu biz çocukları etkilemezdi. Bir iki gün sonra yeni bir kızakla arkadaşlarımızla aynı yerde kaymaya devam ederdik. Bazen mahalleli arkadaşlarımın isteğini kırmayarak evimizin kilerinde bulunan su musluğunu evdekilere çaktırmadan açık bırakarak suyun tepeye akmasıyla Melek Tepesi’nin dondurucu soğukta buz tutmasıyla arkadaşlarımızın mutlu olmasına vesile olurdum. Bu yaramazlıktan haberi olan rahmetli babamdan  “Dığa” diyerek azar işittirdim. 

Kayarken pantolon paçalarımız hep ıslanırdı. Hava çok soğuksa paçalarımız donar kemikleştirdi. Anamızın, babamızın “  dondunuz, yeter artık gelin” diye seslenişinden sonra gözümüz kayakta eve girer, üstümüzü değişir sobanın başında el ovarak ısınırdık.

Melek Tepesi hafta sonları,  tatil günleri şenlik yerine dönerdi.

1970’li yılLarda İskele Taksi durağı ve Van’ın en renkli, nüktedan, tanınan şoförlerinden rahmetli Siirtli Naci Övüç ve şoför arkadaşlarının Murat 124 taksileriyle birinci viteste kaymadan Melek tepesine tırmanma yarışı yaparak eğlenmelerine bahis oynamalarına defalarca izleyerek tanık oldum. İlginç ve unutulmaz kış eğlencesiydi. Eski kösele ayakkabıları, naylon terlikleri kayak gibi kullanan ve çömelerek tepeden aşağı kayan kız arkadaşlarımızın coşkuları, kış neşesi de görülmeye değerdi.

Mecrefe ve sakavil…

Van’da evlerin büyük bir çoğunluğu kerpiç damları topraktandı. Damlara yağan karları temizlemek/ küremek için mecrefe (kar küreği) kullanılırdı.  Mecrefe denilen araç yaklaşık 60x 40 ebadında tahtadan yapılır. Arka tarafının ortasında kürek gibi uzun sapı olur. Sapı iki elle tutularak beden gücüyle itildiğinde önüne aldığı karı damdan aşağı atar.  Mecrefenin hafif ve dam toprağını kazmayanı makbuldür. Bizim gibi çok kardeşli aileler için damın karını mecrefelerle temizlemek oyundu, eğlenceydi. Kar çok yağmışsa veya kar yağışı aralıksız yağıyorsa gece yarısı dam çökme tehlikesine karşı bir iki kez temizlenirdi.  Yağan kar, esen rüzgar, soğuk hava umurumuzda olmazdı. Kar temizleme sırasında komşu arkadaşlarımız arasında damdan dama ıslıklar çalınır, kartopu atılır, yardımlaşmada bulunulurdu.  Erkeği olamayan,  hastası bulunan damında karı duran komşunun damı büyüklerimizin sıkı uyarsıyla mutlaka atılırdı. Bazı aileler de sonbaharda karcı tutardı. Karcılar güneş doğmadan damların karını atarlardı. Damlarda ve evin etrafında kalan kar sakavil (söğüt ağacından, çalıdan yapılan büyük süpürge) ile süpürülerek temizlenirdi.  Damların karları zamanında atılmadığında güneş ile birlikte kar erir, hem temizlenmesi zorlaşır, hem de dam toprağı kabararak çamurlaşır ve yer yer damlardı.  En zor olanı havaların ısınmasıyla şılope denilen (sulu kar) karın damdan atılması ve süpürülmesiydi. Zamanında  damdan atılmayan kar  şılopeye  dönerdi.

Kışın ortasına varıldığında biriken kar dam boyuna varırdı.  Damdan merdivenden inmek yerine biriken karın üzerine atlayarak kar temizlemenin yorgun sonunu keyifle noktalardık. Damların karını atmak biz çocuklar için eğlence, büyükler için görev, karcılar için iş ekmek demekti.  

Bizim kışlarımız…

Kardan adam yapmak, dam loğlamak, yere gömülen peynir küpü ve kuyulardan patatesleri çıkarmak, kuzine sobalarda patates pişirmek, börek yapmaktır…  Kilere asılı mellaki armutların olgulaşmasını beklemektir.  Kışın sıcak öğlen sıcağında duvar dibinde çömelerek sırtını güneşe verip ğereklenme ( gevşeme-rahatlama-ısınma) demektir. Soba üzerinde ekmek kızartmak, kestane pişirmek… Sobanın yanına serilen makam koltuğu gibi koca lop ta (minder)  soba sıcağında uymaktır.

Bizim kışlarımız

Çevre kirliliği denilen olguya rastlanmadığı, insanların çevreyi hor kullanmadığı dönemlerde kar yağdıktan sonra biraz beklemiş olan karın üzerine pekmez dökülerek yiyerek kışın ve karın sunduğu lezzet ayrıcalığını yaşamaktır.

Bizim kışlarımız…

Yemek sonrası sofra ve ekmek artıklarını bahçede kuşlar, köpekler ve kediler ile paylaşmaktır. Kurdu- kuşu düşünmektir. Yolda kalanı,  köyden geleni,  garip olanı misafir etmektir.

Şimdilerde ne o eski kışlar, ne o eski kar yağışı, ne o pekmez-kar yiyenler, ne de o güzel insanlar var. 

İpekyolu Belediyesi destek olur mu?

İlimizde inşaat sektöründe kıpırdamalar var! Heyecan, umut veren girişimler yapılıyor. Depremde yıkılan sitelerin yerinde yenisini yapmak, inşaat sektöründe kıvılcım oluşturmak üzere sektörde itibar sahibi güvenilir isimler tarafından 6-7 yerde ön proje çalışması yapılıyor. Amaç konutları yıkılan insanları eski yerlerinde yeniden ev sahibi yaparak komşuları tekrar bir araya getirmek ve inşaat sektörüne hareket kazandırmak.

Tabi ki bu çabalara Büyükşehir ve İpekyolu Belediyesi omuz verip destek olur,  girişimcilerin önünü açarak desteğini de açık şekilde taahhüt ederse olur. Neden olmasın.

Servet Abi...

Her insanın ölümü kayıptır acıdır, yıkıcıdır. Ne var ki ölüm kaçınılmazdır. Herkes tadacak.

Sevgili Servet Arar’ın aramızdan ayrılışı öyle oldu.

Servet Abi tez canlı,  sözü ve özüyle orijinal bir Vanlıydı. Yüzü hep güleçti.  Van’ı da Van’ı sevenleri de çok severdi.  Ankara’nın başarılı müteahhitler arasında yer alan isimdi. Kavaklıdere’de ki bürosu mesai saatlerinden sonra ikinci kuşak yüksek öğrenim görmüş, iyi yerlere gelmiş Vanlıların buluşma adresiydi. Rahmetli Yaşar Güray, Mehmet Serin, Bekir Işık,  Erhan Türkoğlu, Kemal Kasapoğlu, TRT Müzik Dairesi Başkanı İsmail Güngör, Sacit Mumcuoğlu ve diğer hemşherileri Servet Abi’nin bürosunda bir araya geldiklerinde neşelenir, hüzünlenir dertleşirlerdi. Konu ne olursa olsun sohbetlerinin başın da, sonun da hep Van ve Vanlı olurdu. 

Vanspor’a katkısı, emeği oldu.

Vanspor Basın Sözcüsü ve Genel Sekreterliği yaptığım dönemdi. Vanspor 1993-94 sezonunda 1.Lige çıkmak için play-off grubunda mücadele veriyordu.  Servet Abi’yi aradım.  Vanspor’un Ankara deplasman masraflarını karşılamasını istedim.  Hiç tereddüt etmeden “ seve seve” dedi. Vanlı arkadaş ve dostlarıyla bir araya gelerek birkaç kez Vanspor’un masraflarını üstlendi.  

Vanspor Play Off’a yükseldi.  İkici maçımızı İstanbul’da Bakırköyspor ile oynuyoruz.  Şenliköy’de taraftarın yüzde 99’u Vanlı. Stat girişinde güvenlik önlemi alan polis köpeği rahmetli Servet Arar’a saldırarak bacağından kötü şekilde yaraladı. Aylarca tedavi gördü. Neredeyse sakat kalacaktı.  Vanspor 1. Lig’e çıktıktan sonra o da yönetimde yer aldı. Vanspor’u maddi ve manevi olarak hiç yalnız bırakamadı. Vanspor neredeyse Servet Abi de orada oldu. Aynı zamanda Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Üyesi ve tutkunuydu.  1998-2000 döneminde Fenerbahçe yönetiminde de görev yaptı. Eşiyle Ankara’dan İstanbul’a Fenerbahçe maçına giderken yolda geçirdikleri trafik kazasında eşi vefat etmişti.

Van çok değerli yiğit, mert bir evladını kaybetti. Ruhun şad olsun Servet Abi.

 Ferit Melen’in öğüdü

Türkiye'nin dünya ekonomisinden aldığı payın yüzde yarım olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mithat Melen Ülkeyi sevmek, bu oranı iki katına çıkarmaktır. Türkiye’nin, işsizlik, eğitim ve istihdam sorunlarını çözmeden ayakta kalmasının mümkün olmadığını kaydederek babası eski Başbakanlardan Ferit Melen'den aldığı en önemli tavsiyenin, 'ömür boyu çalışmak' olduğunu aktarıyor.

Yazarın Diğer Yazıları