İkram Kali

Bir Direniş Hikâyesi… Kırık Tebessüm

İkram Kali

Van ile ilgili romanların, hikâyelerin, filmlerin, belgesellerin benim hayatımda her zaman ayrı yeri olmuştur. Zira geçmişi farklı yönleriyle ele alan bu  eserlerde kendimizden, kentimizden izler bularak hafızlarımızı tazeliyor özlem gideriyoruz. 

 

Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sırasında kahramanlık gösteren Vanlı çocukları anlatan 120 ve Van'da geçen bir aşk hikâyesinin anlatıldığı Hollywood yapımı "The Ottoman Lieutenant" (Osmanlı Subayı) filmleri, Şark Yıldızı,  Van Üçlemesi- Gülü Astım Duvara, Kızıl Topraklar kitapları gibi.

 

Değerli yazar-şair Nuran Benli hemşehrimizin kaleme aldığı "Kırık Tebessüm" adlı kitap da bunlardan biridir.  Benli babasına kararına saygıyla boyun eğen genç bir kadın olan annesi Fehmiye hanımının yaşamından bir dönemi kitabında anlatıyor. Kitapta güçlü kişiliğe sahip bir kadının sabrını, zorluklara dayanma gücünü, özverisini, hüzünlerini, küçük mutluluklarını buluyorsunuz.

 

 Ablası Nuran Benli gibi yazar- şair olan Ümran Öztürk  Kırık Tebessüm kitabında kendisine ayrılan önsözde annesinin direnişinin anlatıldığını belirtiyor. Kitabı okurken o yılları yeniden yaşadığını söyleyen Öztürk, kitabın ailesinden aldığı değerleri kendisinden sonraki kuşaklara geleneksel bir yaklaşımla aktarma çabası içinde olan,  zaman zaman da eşiyle kültür çatışması yaşayan bir kadının  mücadelesiin konu edildiğini vurguluyor.

 

Kitabın bir kadının gerçek yaşamından yola çıkılarak kaleme alınan bir hayat hikayesi olmakla birlikte 1950-1970 Türkiye'sini de anlattığına dikkat çeken Öztürk, eserde ülkemizdeki sosyal yapı, toplumsal tabakalaşma, sınıfsal farklılıklar, cinsiyet farklılıkları, bürokrasi, adetler, kültür çeşitliliği ve zenginliğiyle çok güzel kurgulanarak yalın bir dille anlatıldığını söylüyor.

 

Başkomiser Maruf Bey'in İstanbul'da, Yalova'da, Kız Olgunlaşma Enstitüsü'nde eğitim görmüş genç kızı Fehmiye hanımın ailesinin tamamı devlet hizmetinde bulunmuş kişilerden oluşuyor.

 

Her genç kız gibi babasına aşık olan, evleneceği erkeğin babası gibi bir kişiliğe sahip olmasını hayal eden Fehmiye hanımın hayalleri, yaşam heyecanı babası tarafından arkadaşının oğluyla evlendirilmesiyle birlikte değişiyor. 

Kitap bu anlatımla başlıyor.

 

Kitabın Van evleri, bahçeler, odun sobası, soba yandıktan sonra alınan koz kömürün kömürlü ütüde kullanılması, toprak evlerin duvarlardaki nişlerin dolap, raf ve yüklük olarak kullanılması, komşuluk ilişkileri, fayton, iğde ağacı, gül şurubu,  elle çalıştırılan dikiş makinesi, pikap, elbise dikişi, küllü su, uğurlamalar, hediyeleşmeler, kalabalık ev ortamı, eksik olmayan misafirler, Bahçıvan Mahallesi Meçhul Asker sokağı, atlı süvariler, fener alayı, askeri bando ve kara çarşambaları (Hıdırnebi)  anlatan satırlarında ailemi,kendimi bulunca yüzüme kırık bir tebessüm çöktü.

 

 Keyifle okuduğum kitapta önemli ayrıntılar var. 

 

Van'ın kurtuluşunun 100. yılı ve 2 Nisan Dünya Vanlılar Günü heyecanla yaklaşırken  bazı Van dostları, çocuklar  geçmişte 2 Nisan kurtuluş günlerinin nasıl kutlandığını soruyorlar.

 

 

Bu soruların yanıtı kitapta yer alıyor.

 

"2 Nisan Van'ın kurtuluşuydu çok güzel faaliyetler olurdu. Gençler piyesler hazırlardı… Maraş Caddesine çıktık. Fener alayı, atlı süvariler, bando takımı eşliğinde geçecekti. Bir hayli heyecanla bekledik üşüdük fakat o birliğimizin muhafazasındaki bütünlük o vatansever duygularımız öyle sağlamdı ki hiçbir şey bütünlüğümüzün güzel temsili yürüyüşünü izlememize mani değildi. Biz beklerken sırasıyla bando takımı, fener alayı, atlı süvariler geçti. Atlı süvarilerin başlarında onları organize eden çok sevdiğimiz görümcemin kocası Ahmet eniştemiz vardı. Her sene bizden üç kişi Van'ın kurtuluşu programında görev alırdı. Oğlan kardeşim temsillerde oynardı, babam emekli polislerin yürüyüşüne önderlik eder ve Ahmet eniştemiz süvarilerin önünde giderdi. Sokaklara talklar kurulur; sokaklar grafon kâğıdı ve bayraklarla süslenirdi…"

 

 51 yıl önce Fehmiye hanımın Gürpınar'dan  2 Nisan kurtuluş günü için Van'a gelişini anlatan satırlar bayram heyecanıyla  kitpada yer alıyor.

 

 "2 Nisan 1967, Pazar ilimizin kurtuluşuna davetliyiz. Kaymakam bey memurlara bir duyuru yapıyor. Van'da yapılacak olan kutlamalar için Vali Beyin davetini bildiriyor. Tüm memurların hanımları ile birlikte katılmalarının nezaketen gerektiğini, saat 11:00'de Hükümet Konağı Meydanı'nda askeriyenin jiplerinin bu iş için ayrıldığını söylüyor. Programda tiyatro, balo, fener alayı, Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği konserlerinin olacağını, çocukların yorulacağını düşündüğü için onları mümkün olursa o gün için ilgilenecek birileri varsa onlara bırakmalarını istiyor. Bu davet beylerden çok biz hanımları heyecanlandırmıştı. Ertesi günü iple çekmiştik, tarif edilmez bir sevinç kaplamıştı içimizi. Her sene askeri garnizonda balo olurdu. İstanbul'da okulumuzun balosundan bu yana yıllardan sonra bir kez daha bir baloda bulunacaktım. Çok sevinçliydim. Okul öğrencileri ve Van'da sanatla uğraşan gençlerin hazırladığı tiyatrolar olurdu. Oğlan kardeşlerim bir dönem Orhan Erçin'in talebesi olmuşlardı. Tiyatrosu olmayan bu ilimizde, bu güzel sanata, bir grup arkadaşları ile önderlik etmişlerdi. Kardeşlerimi gururla izleyecektim. Mahallede kurmuş oldukları tiyatro grubunun piyeslerini sunmak onların başarısıydı. 

 

Pazar sabahı sanki bayram sevinciyle kalktık. Hemen ütüye sobadan aldığım közleri koydum. O ısınırken eşim, "ütü benim işim" dedi. Ben de çocukların kıyafetlerini hazırladım. İsteğim kızlarımın da bu güzel törenleri görmeleriydi. Onlara tafta kumaştan dikmiş olduğum elbiselerini çıkardım. Eşim, "üşüyebilirler" dedi. Fakat altlarına kalın yün fanilalar hazırladım. Küçük kızıma ve ortancaya fırfırlı kabarık çorap hazırlamıştım. Mavi, pembe, yeşil tam bir bahar havası olmuştu. Eşim ütümüzü yaparken, ben oğlumuzu giydirmiştim. Anneme bırakmayı düşündüğüm bebeğimin, çantasına bir hayli giysi ve bez koymuştum. Alelacele kahvaltımızı yaptık. Babaları kızlarımızı giydirip saçlarını taradı. İşini bitirdiği kızımızı divanın üzerinde oturuyordu. 'Sakın üzerinizi kirletmeyin yoksa baloya gelmeniz mümkün olmaz. Yanımıza başka giysi almayacağız' diyordu.

Nihayet Van'dayız. Jiplerden meydana indik. Oğlumu annemlere bırakamadık. Törenden sonra beyler Zeve Şehitliği'ne gidecekti. Biz hanımlar şehitliğe gitmeyecektik. O zaman oğlanı bırakırız demiştim. Van sokaklara taklar kurulmuş, görümcemin kocası at üstünde görkemli duruşuyla meydanda at dolaştırıyor ve çevresinde birkaç süvari onu takip ediyor.  Genç öğrenciler kurtuluşumuzu temsil eden malum sahneyi oynuyorlardı, yıllardır hiç değişmedi. Konu hep aynı kolları bağlı bir genç kız düşman askerlerinin ellerinden kurtarmaya çalışan Türk askeri. Hep düşünmüşümdür o yıllarda da kadın kullanılmış. ANA vatan olması dolayısıyla mı bu böyle olmakta, galiba öyle. Bir ara arkamızdan biri bebeğimizi seviyordu bir de baktım babam."Şehitliğe gidiyoruz, çocuğu da geçerken eve bırakayım buralarda üşütmeyin" dedi. "Olur, baba biz dönerken uğrar alırız" dedim. Babam oğlumu alıp gitti. Kızların ellerini tuttum alanı gezdik daha sonra sinema salonuna yöneldik. Fehmi ve Şakir'in de görev aldıkları kurtuluş günü için hazırlanan Türk halk ve Türk sanat müziği korusu, müsamere ve halk oyunları başlayacaktı. Emek Sineması Salonunda (Sanat sokağında bulunan şimdilerde kapalı olan 850 kişilik Emek Sineması) bizlere ayrılmış bölüme gidip oturduk. Ablam, yengem ve kız kardeşimde yanımıza gelmişlerdi. Şehitlikten gelecek protokolü bekliyorduk. Onların gelmesiyle program başladı. Programı büyük bir dikkatle izliyorduk. Salondaki konser ve müsamere bitince fener alayı için dışarı çıktık. Caddedeki gösteri bir başka güzeldi. Salondan çıkan gençlerinde katıldığı fener alayı geçidi, marşlarla muhteşemdi. Onları izlerken tüylerimiz diken diken olmuştu. Allah'ım bu ne güzel bir duyguydu tüm benliğimizi sarmıştı. Heyecan dolu mutluluk yaşıyorduk. Hep birlikte askeri garnizon komutanlığına gittik. Askerler kapıda hazır duruşta bizleri karşıladılar. Masalardaki şişelerde sıkılmış meyve suları vardı. Vali, Kaymakamlar, il ve ilçe komutanları için ayrı bir masa hazırlanmıştı. Çok gösterişli ve çok muhteşemdi. Herkes gibi bizde dansa kalktık. Eşimle böyle güzel bir baloda ilk dansımızdı. Bir grup askerden oluşan orkestra çok güzel melodiler çalıyordu. O gece balo çok muhteşemdi. Hepimiz çok güzel bir günün ardından geceyi noktalamıştık. Saat 23:00'de salondan ayrıldık. "

 

Her satırı memleket kokan duygular yüklü hikayenin kahramanı Fehmiye hanımın okuma, not alma, diri hafızası ve kara kaplı not defterinin Kırık Tebessüm adlı esere güç kattığı kanısındayım.  Ümran Öztürk'ün bir köşe yazısında anlattığı bizimde bilgi sahibi olduğumuz annesi Fehmiye hanımın Kara Kaplı defterinde kim bilir daha kaç kitaba konu olacak yaşanmışlıklar var.

 

 Döneme ait gözlemleri, bilgileri , annesinin anılarını kitapta ölümsüzleştirerek kaybolup gitmesine izin vermeyen Nuran Benli  okurlarına inişli çıkışlı  duygular yaşatıyor.

Kırık Tebessüm'ü okurken kitap okumak kadar yazmanında  nedenli önemli olduğunu anlıyorsunuz.

 Kent ve toplum hafızasına kitabıyla katkı sağlayan, tutkuyla yazmaya devam eden Nuran Benli'nin kalemine kuvvet, yüreğine sağlık.  

Yazarın Diğer Yazıları