İkram Kali

Başka çareleri yoktu!

İkram Kali

Herkes hayatının farklı kesitinde bir şekilde kaçak olma duygusunu yaşamıştır.  Kimi okuldan, kimi işten, kimi evden, kimileri de namuslu dürüst olmaktan,  gerçeklerden, üç kuruş menfaat karşısında eğilmeden onurlu kişilikli davranmaktan ve sorumluluktan kaçmıştır.

Lakin mültecilerin, sığınmacıların durumu böyle basit değil.

Onlar can pazarına çıkarlar. Özlemini duydukları, hayalini kurdukları yeni bir yaşama, özgürlüğe inatla, inançla, sabırla kaçarlar. Mültecidir onlar. Ölümü göze alarak özgürlüğe koşarken ya bir kör kurşuna, ya bileklerine geçirilen kelepçelere ya da dondurucu kara borana, kurda kuşa bedenleri teslim olur. Veya keklik gibi avlanarak kurtulduklarını sandıkları zülüm kafesine yani geldikleri yere geri gönderilerek umutları son bulur. 
Onlar iyi anlayabilmek için muhacir, mülteci, sığınmacı olmak veya benzere hikâyeleri dinlemek onlarla duygudaşlık yapmak gerekir. Bunlardan hiçbirini yapamıyorsanız sığınmacıyı ve kıyıya vuran körpe bedenin çığlığını duyamazsınız.

Memleketleri talan, işgal edildiği, zor günde sırtlarından hançerlendikleri için canlarını kurtarmak üzere 1915’te Van’dan aç, susuz şekilde yollara düşeni birçoğunun yakını yollarda ölen, kaybolan Vanlılar muhacirliği, mülteci olmanın, memleketi terketmenin  ne demek olduğunu iyi bilirler.

Onlar…

Zalimlerin, uğursuzların yönetiminden, silahlardan, terörden ölümlerden baskılardan kurtulmak isterler. Yaşamak, yeni bir dünya kurmak için acıkmadan yorulmadan kaçarlar. Hayalini kurdukları yaşama kavuşturacak her söze inanırlar, her eziyete, her cefaya katlanırlar. Çünkü gidecek yerleri, başka çareleri yoktur.

Onlar…

Doğduklar ata yurdu ülkelerinde insana yakışır  yaşamak, insanca ölmek isterler. Zalimler buna izin vermez.

Biriktirdikleri bir miktar para ve zengin umutlarla insan tacirlerine, teslim olup yola koyulurlar. Oysa sonu bilinmeyen çilenin yeni başladığını bilmezler.

Mültecidirler. Her karanlık gecenin sabahında umuda, özgürlüğe, insan gibi yaşamaya biraz daha yaklaştık derken, her adımlarında korku, endişe taşıyarak ölümle yüz yüze gelirler. Kimi zaman kuru yaprak gibi savrulurlar. Öyle ki ölü bedenleri dahi bulunmaz. Bulunanlarda kimsesizler mezarlığına gömülür.

Sığınmacıdırlar, kimsesizidirler.  Ekmeği ekmeğe katık ederek dağları, bayırları gizlice geçerler. Yaşamak için suç işlerler.  Yol boyunca dostları kurt, köpek, yılan çıyanlar ve gözü doymaz çakallar olur. Geceleri ay ve yıldızlara, gündüzleri yeni bir umuda ışık saçan güneşe tutunurlar.

Ömürlerinden ömür gider.

Sonunu bilmeden, binmeze çoluk çocuk yolculuğa çıkarlar. Kirli ellere, kötü gönüllere  teslim olur dururlar.  Sesleri duyulmaz, dertleri bilinmez.  Ezilir, horlanır ötekileştirirler.

Sığınmacı, mülteci, muhacir her neyse, neticede insandır onlar. Kaçtık, kurtulduk özgürlüğe kavuştuk diye düşünüp heyecanlanırlarken kiminin cansız bedenini mavi suların deli dalgaları karaya vurur. Ya da bir sınır geçerken yaşam ile birlikte umuda yolculukları  son bulur.

Avrupa’nın insanlık ayıbı kıyıya vurdu

Önceki gün Bodrum'dan Yunanistan'ın İstanköy adasına, umutla geçmeye çalışan 12 Suriyeli mülteci, teknelerinin batması sonucu hayatını kaybetti. Faciada ölen Aylan ve Galip Kurdi kardeşlerin   cansız bedeni sahile vurdu. Aylan'ın cansız körpe bedenin görüntüleri sosyal medyada ve uluslararası basında infial yarattı. Dünya insanlığından utandı.

Mültecilerin, sığınmacıların gizlenen gerçeği, trajedisi sahilde ortaya çıktı. Görüntüler insanım diyen herkesin yüreğini dağladı.3 Yaşındaki Aylan Kurdi ve 5 yaşındaki minik abisi Galip Kurdi’nin  narin bedeni kıyaya vurmasaydı, gazetecilik ödülüne değer  o kareyi gazeteci meslektaşımız yakalamasaydı  dünya sığınmacıların sorununa yine kördü, yine sağırdı, yine dilsizdi.

Avrupa kendi kusurunu, ayıbını ve sorumsuzluğunu nihayet kıyıda görebildi. 

Galip Kurdi’nin  minik cansız bedeni Avrupa Birliği'nin göçmen politikasını, insanlık anlayışını yerle bir etti.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü'ne (UNHCR) göre, 26 Mayıs itibarıyla Suriye'deki savaştan kaçan milyonlarca insan var. Türkiye 2 milyon, Lübnan 1 milyon183 bin 327, Ürdün 630 bin, Irak 250 bin, Mısır 134 bin sığınmacıya kapılarını açmış. Ancak Avrupa Birliği'nin medeni zengin, insan haklarının müfettiş ülkelerinden Almanya 300, Kanada1285, İsviçre 3500, Avustralya 5600, Fransa Irak'tan 5000, Suriye'den ise 4.500 kişiyi lütfen kabul edebilmişse kıyıya  vuran bir çocuğun cansız bedeni değildir. Kıyıya vuran Avrupa’nın insanlık ayıbıdır.

Üzüntüler tepkilere, tepkiler isyana dönüştü.

Avrupa  utancının üstünü bu kez öretmedi.

Independent gazetesi,  "Sahile cesedi vuran Suriyeli çocuğun bu fevkalade etkileyici fotoğrafları Avrupa'nın sığınmacılara karşı tutumunu değiştirmeyecekse, başka ne değiştirecek?" dedi.

İngiltere'de İşçi Partisi'nin genel başkan adaylarından Yvette Cooper de "Bu fotoğraf meseleye sırtımızı dönmeye devam edemeyeceğimizi gösteriyor. Anneler, çaresizce yavrularını boğulmaktan kurtarmaya çalışırken İngiltere'nin de harekete geçmesi gerekir" dedi. 

Koca Yunus  Emre'de şöyle diyor; 

Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

 

Çözüm nedir?

Çözüm, ne vatan topraklarını bırakıp gitmekte, ne sığınmacı-mülteci olmakta, ne de garip bir şekilde gurbet ellerde ölüp gitmektedir.

Çözüm, her insana doğduğu  kendi ülkesinde ayrımcılığa uğramadan demokratik, özgür, refah, huzur ve güven içinde insanca yaşama olanakları yaratılmasındadır.

Çözüm, Ortadoğu’da zalim yönetimlerin, gaddar liderlerin, kime hizmet ettiği bilinmeyen terörist oluşumların, işbirlikçi vahşi karanlık yapıların son bulmasındadır .

Çözüm, petrol kaynaklarına verilen değerin petrol ülkesinin sahibi olan insanlarına verilmesindedir.

Çözüm, insana yaşama, yaşatma şansı verilmesindedir.

Çözüm, sahip olduklarımızın değerini kaybetmeden önce bilmektedir.

Türk- Kürt kardeşliği işte budur

Dün eşi ve çocuklarıyla hastaneden dönerken Şırnak şehir merkezinde yolu PKK mensuplarınca kesilen ve aracından indirilen bir uzman çavuş, Şırnaklı vatandaşların cesur insani girişimiyle kurtarıldı. Silahlı PKK’lılara direnen Şırnaklı vatandaşlar, uzman çavuş ve ailesini, bir araca bindirerek bölgeden uzaklaştırdı.

Kardeşlik meydana çıktı

Şırnaklı Kürt, silahın önüne geçerek Türk kardeşine siper oldu.

Sürekli dile getirdiğimiz, altını çizdiğimiz Türk-Kürt kardeşliği dediğimiz et-tırnak gerçeği işte budur.

 

Yazarın Diğer Yazıları