İkram Kali

Akıllıların olduğu yerde deli olmak

İkram Kali

Van Gölü Havzası Çevre Koruma Vakfı Koordinatörü Dr. Mimar Şahabettin Öztürk'ün Van Gölü kotunun 1655 seviyesinden 1652-53 seviyelerine düşürülmesine yönelik sert eleştirilerini ve tepkilerini önceki gün gazetemizde okudunuz.

Van Gölü'ne yakın yapılaşmaya izin veren kotun düşürülme kararını sakıncalı bulan Öztürk,  kararla Van Gölü'nün ölüm fermanının imzalandığını vurgulayarak, "Bütün belediyeler, siyasiler ve kamuoyunda sanki bir zafer kazanılmış gibi sevinç algısı yaşandı. Hâlbuki bu Van'ın ölüm fermanıdır. Ayrıca buna sessiz kalan üniversitedeki ilgili hocalar, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve muhalefet bu işin sorumlularıdır" dedi.

Hoca başka ne dedi?

"22 Mart'ta Van Gölü havzasının kotu 1655 seviyesinden 1652-1653 seviyelerine çekilmesinin Van'a Van Gölü çevresinde yaşayanlara hiçbir faydasının olmadığını anlatan Şahabettin Öztürk, " Bence Van halkı, Van Gölü çevresinde yaşayan insanlar, belediyeler sevineceği yerde ağlasınlar. Van Gölü'nün geleceğini olumsuz etkileyen bir kanun değişikliği oldu. Bunun çok sağlıklı verilerle yapıldığını düşünmüyorum. Goy goycu akademisyenler nerede? Bağırıp çağıran, hiçbir şey üretmeyen o akademisyenler nerede? Van'daki meslek örgütleri bununla ilgili olumlu veya olumsuz bir görüş beyan ettiler mi? Bu uygulamayla Van'ın geleceği karartılıyor. Çünkü burası yapılaşmaya açılacak ve burada çok ciddi bir şekilde yoğunluk olacak. Bu yoğunluğa bağlı olarak burada göl hem kirlenecek, hem de 30 yıl sonra yaşanacak depremde sıvılaşma yüksek olduğu için sıkıntıyla karşılaşacağız… Bu sıkıntının sonucunda insanlarımız her anlamda zarar görecek. Van'da ortak akla değer yok" ifadelerini kullandı.

Şahabettin Hoca uyarılarını, eleştirilerini, tepkilerini dile getirirken kendisini "deli" olarak tanımladı. Haksız da değil. Cümle alemin fevkalade memnun olduğu nerdeyse bayram ettiği bir toplumda ve kentte karara Öztürk'ün tek başına eleştiri yöneltmesi, aykırı ses çıkarması popülizmin prim yaptığı koşullarda ancak delilikle izah edilebilir.

 Çok akıllıların güçlü ve etkili olduğu bir toplumda delilerin başına ne geliyorsa Şahabettin Öztürk'ün başına onların gelmesi kaçınılmazdır haberi olsun.

Arkadaşları, dostları çığlık atan hocaya mutlaka," Hoca senin ne işin var pişişmiş aşa su katıyorsun. Sen delimi olmuşsun. Van Gölü'nün geleceğinin tehlikede olması sana mı kalmış. Van Gölü Koruma Yasası'nın çıkarılması konusu tek senin mi sorunun. Van Gölü'nün kirlenmesi, kanalizasyonun göle akıtılması tek seni mi ilgilendiriyor? Memlekette  sessiz kalanları uyarmak, uyuyanları uyandırmak senin mi işin" demişlerdir.

 Değerli dostlar, sevgili okurlar bir kenti, kentte yaşayan insanları ilgilendiren konuları, sorunları kimlerin yeri geldiğinde konuşacağı, kimlerin konuyla ilgili öneri ve eleştiri yöneltecekleri bellidir. Bunlar, toplum dinamikleri denilen meslek odaları, Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, alanında uzman olan akademisyenlerdir.   Bu oluşumların kurumların varlık nedenlerinin en önemlisi budur. Yani asli görevleri kentin, toplumun sesi, gözü kulağı olmaktır.

Peki, böyle mi oluyor?

Elbette böyle olmuyor.

Birçoğu işlerine gelmeyen konular ve sorunlar karşısında üç maymunları oynuyor. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar. Konuşacakları, taraf olacakları konulara önce bana bir getirisi var mı ona bakıyorlar, sonra bana bir zararı var mı diye düşünüyorlar. Sonra da kente ve topluma yararı var mı anlayışıyla değerlendiriyorlar. Bunlara göre pozisyon belirliyorlar, duyarlılık gösteriyorlar, konuşuyorlar pardon konuşmuyorlar. Bu kesimlerin, kişilerin önceliği "ben" olunca "bizi" yani kenti, toplumu ilgilendiren birçok sorun, konu beylerin gündemini dahi oluşturmuyor.

Algılarla olgular farklı olunca sonuç böyle oluyor.

 

 

Neden susuyorlar?

2011 depreminden geriye manevi ve maddi kayıplarımızın yanında değerli bilgi birikim, tecrübe, anı, olay, üzüntü, acı,  sevinç kaldı. Bunların her biri bir kitap olacak içerikte.

Depremler sonrası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Van Belediyesi arasında protokol imzalanarak Van için yeni imar planı hazırlandı. Gerçi imar planı sonrada müdahalelerle kesildi biçildi başka bir plan oldu. Neyse. Bizde planı takip ederek Vanlı hemşehrilermizin beklentilerini haber ve köşe yazılarımızda dile getirdik.

 Edremit'te deprem sonrası kamu kurumlarının göl manzaralı mimari estetikten yoksun çirkin beton yığını soğuk binalarının sayısı artınca, betonlaşma mantar gibi, çoğalınca vahim yanlışı uzmanı olan Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Mühendislik Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü yetkilisi ve TMMOB Şehir Plancıları Odası Van Temsilcisi'ne sormak istedim. İlgililere  ulaşarak yeni imar planı, betonlaşma, deprem sonrası şehirleşme, kentsel dönüşüm ve binalarda mimari estetik ile ilgili görüşlerini kenti aydınlatmak üzere gazetemizle paylaşmalarını rica ettim.

TMMOB Şehir Plancıları Odası Van Temsilcisi görüş belirteceklerini ve geri döneceklerini söyledi.  Aradan uzun zaman geçince ve ses çıkmayınca kendisini ben aradım. Verilen cevap şuydu. "  Biz görüş açıklamak istemiyoruz" Neden görüş belirtmedikleri manidar gelmişti.  

YYÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi Bölümü: Şehir ve Bölge Planlama Bölümü yetkilisini aynı şekilde birkaç kez aradım. İl dışında olduğunu belirtti.  Döndüğünde açıklama yapacağını söyledi. Aradan 7 yıl geçti ne ses var ne bir seda.

Van şimdi yeniden şekilleniyor. İmar planı şehirleşme, binalarda estetik,  mimari, kentsel dönüşüm ile ilgili depremzede mağdur halkı bilgilendiren, uyaran bir açıklama yapılmadı. Cebinde bir ev parası dahi olmayan yüklenicilerin yaptığı milyonluk sitelerin altı dükkân, üstleri acayip evlerden oluşuyor. Kaybeden yine vatandaş oluyor.

Bu koşullarda deli olmamak mümkün mü?

Yazarın Diğer Yazıları