İkram Kali

1915'in Büyük Mağduru Vanlı Müslümanlar!

İkram Kali

Doğu Anadolu'nun önemli vilayetlerinden Van, oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Dönemi’nde İran Körfezi ve İç Asya ticaret yollarına hükmeden askeri-stratejik konumunun yanı sıra yer üstü ve yer altı kaynaklarının zenginliği açısından  önem arz eden Van, bu  stratejik konumu ile tarih boyunca birçok devletin sahip olmak istediği bir vilayet olmuş, bu nedenle de başı dertten hiç kurtulmamıştır.

 

Osmanlı Devletinde Ermeni nüfusun en yoğun olarak bulunduğu iki vilayetlerden biri olan Van’da resmi istatistiklere göre 179.380 Müslüman nüfusuna karşılık 67.792 Ermeni yaşıyordu.  19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başında Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika gibi devletlerden birçok Hıristiyan din adamı ve araştırmacı Van’da açık ve gizli istihbarat ve misyonerlik faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Misyonerler, amaçlarına hizmet etme amacıyla Van’da çok sayıda eğitim ve sağlık kurumları açmışlardı. Batılı Devletler ve misyonerlerin bu yöndeki çalışmaları çok geçmeden sonuç veriyordu.  Asırlardan beri “sadık millet” olarak tabir edilen , Müslümanlarla bir arada huzur içinde yaşayan Ermeniler teşvik ve tahrikler sonucu  isyan  planları yapmaya başlamışlardı.

 

Avrupa devletleri arasındaki siyasi, askeri ve iktisadi rekabet gibi sebeplerle çıkan 1. Dünya Savaşı’na kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin katılması üzerine Van’da bulunan 33. Piyade Tümeni Erzurum'a gönderilince   şehirde  jandarma kuvveti hariç başka askeri kuvvet kalmamıştı. 1914’dün Ekim ayına kadar Van ve çevresindeki bütün gençler de vatan savunması için  silah altına alınınca   Van  yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan savunmasız ahaliye teslim edilmişti.

 

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Doğu Cephesi’ndeki askeri harekâtı, 1 Kasım 1914’te Rus ordusunun sınırı geçmesiyle başlayınca  Osmanlı’nın bu zayıf durumundan yararlanan çevredeki Ermenilerin Van’ı işgalleri ve Van’daki Ermeni çetelerinin isyan etmeleri nispeten daha kolay bir hale gelmişti. Ermeniler, planları gereğince, bir taraftan çeteler kurup yolları kesip köylere saldırırken bir taraftan da imkan buldukları yerlerde isyanlar çıkarıyorlardı.

 

Dönemin Van Valisi Cevdet Bey, 1 Aralık 1914’te Van’daki Ermeni ileri gelenleriyle bir görüşme yaparak; idarecilik öngörüsüyle durumun vahametini anlatmış ve Osmanlı sınırları içinde Ermeniler ve Müslümanlar arasında meydana gelecek olayların bütün Ermenileri de etkileyebileceği uyarısıyla isyanı önlemeye çalışmıştı.

 

Türk Ordusu’nun Sarıkamış’da  ağır kış koşullarına yenilmesinden cesaret alan Ermeniler, Rusların kışkırtmaları ile isyana başlamışlardı.  Ermenilerin Van isyanı ve askeri kuvvetlere saldırıları 28 Şubat 1915’te merkeze yakın kaza ve köylerde yayılma gösterirken Müslüman köylerine, jandarmaya ve asker kafilelerine saldırılar ise yoğunlaşmıştı. Taşnak, Hınçak, Ramgavar gibi Ermeni çeteleri Rusya’dan gelen yardımlarla gizlice silah yığınağı yapıyorlardı.   

 

Ermeni isyanından yararlanan Ruslar, Van'a doğru ilerlerken Van Valisi Cevdet Bey,  silahsız kadın, çocuk, yaşlı Vanlıların katliamlardan kurtulabilmeleri için 24 Nisan 1915’te Dâhiliye Nezareti’ne çektiği telgrafta; “Asiler (Ermeniler) yol kesiyor ve civar köylere saldırarak buraları yakıyorlar. Bunlara engel olmak imkânsızdır. Şimdiden birçok kadın ve çocuk yersiz-yurtsuz kalmıştır. Bunları aşiret köylerinde iskân etmek de uygun ve mümkün değildir. Bunların batıdaki vilâyetlere göndermeye başlanması münasip midir?” ifadeleriyle Van dışına göç ettirme (tehcir) izni istiyordu. Verilen izin üzerine Vali Cevdet Bey kaleye sığınmış olan Van halkına kısa sürede  göç etmeleri çağrısında bulunuyordu. Böylece 1915’de ilk  göç  Türklerden, Kürtlerden oluşan Müslüman Vanlılara uygulanıyordu.

 

Göç talimatı üzerine Vanlılar henüz soğukların hâkim olduğu erken bir ilkbaharda aç, susuz, korumasız şekilde yollara dökülüyorlardı. Müslümanlar her şeylerini geride bırakarak binek hayvanlarla diğerleri yayan olarak güney illerine doğru gözyaşları içinde, ağıtlar yakarak yola çıkıyorlardı.

 

Vanlıların bir kısmı kara yolu ile Tatvan üzerinden Bitlis’e, oradan Elazığ, Diyarbakır’a, Urfa’ya, Gaziantep’e, Halep’e, Kerkük’e, Maraş’a, Adana’ya, Konya ve Anadolu’nun uzak köşelerine kum misali dağılarak göçerken, diğer bir kısmı göl üzerinden Van-Tatvan arasında Ermenilere ait olan gemilerle canlarını kurtarma çabası veriyordu.

 

Karayolu için motorlu ve motorsuz araç mevcut olmadığı dönemlerde Van Gölü’nde 2000 insan taşıyabilecek 70 kadar yelkenli gemi muhtelif köylerin iskelelerinde bağlı durumda bulunuyordu. Karayollarının büyük bir bölümü asi Ermeni Çetelerinin kontrolündeydi.  Bu nedenle tümü savunmasız olan Vanlılar Ermeni çetelerin ve eşkıyaların saldırılarına hedef oluyordu.  Gemilerle gidenlerin büyük bir kısmı da yolculukları veya dinlenmeleri sırasında Ermenilerin yaşadığı adalarda ve bilhassa Akdamar, Çarpanak adasında ve kıyıdaki köylerde çocuk, kadın yaşlı ve hasta demeden ya göle atılıyor ya da hunharca katlediliyordu.   Göç esnasında doğum yapıp vefat eden kadınların dramı, yol koşullarına  dayanamayan yaşlıların acıklı halleri, açlık ve hastalıktan ölen bebeklerin feryatları  derin yaralar açan, bir  iki neslin yok olmasına neden olan göç trajedisinin acı sonuçlarıydı. 

 

Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Wangenheim Alman Dışişleri Bakanlığı’na Van’da  o günlerde yaşanan işgal ve katliamları şu şekilde bildiriyordu: “ Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir. Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda şehir âsilerin eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915’te Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları katletmeye başlamıştır. 80.000 Müslüman Bitlis istikâmetine kaçmaktadır.”

 

1915’de yaşanan olaylara bakıldığında,  Tehcir (Zorunlu Göç) olayının esasında isyan eden Ermenilere değil Vanlı Müslümanlara karşı uygulandığı anlaşılmaktadır. 1917’de Bolşevik ihtilali nedeniyle geri çekilme kararı alan Rus ordusuyla beraber yaklaşık bir milyon Ermeni kuzeye göçerken bu gün dahi ne Türk, ne de Batı Dünyası, Van ili ve çevresinde mülteci durumuna düşen Müslümanlardan sadece 1500 kadın ve çocuğun geride sağ kaldığını bilmiyor.

 

Van’ın kurtuluşunun 100. yılı yaklaşırken Rus işgali ve korkunç sonuçlara neden olan Ermeni isyanında hayatlarını kaybeden Vanlıların yaşadığı acıları, katlandıkları mağduriyetleri ve aziz hatırlarını anmak,  anlatmak her Vanlının geçmişine karşı vicdani sorumluluğudur.

Yazarın Diğer Yazıları