İkram Kali

15 Temmuz

İkram Kali

Bugün 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümü...

Millet düşmanı, hain bir örgütün değerlerini benimsemiş, küçük, ahlaksız asker üniforması giymiş bir güruhun isyan ettiği 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti. 15 Temmuz sonrası Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'ne yönelik başlatılan mücadele devam ediyor. Ancak FETÖ ve darbe girişiminin birçok karanlık noktası hala aydınlanmış değil. FETÖ darbe girişimi başarıya ulaşmış olsaydı şimdi farklı şeyler yazıyor konuşuyor olacaktık. 

12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında sabah uyandığımızda hayatımın ilk askeri darbesine tanık olmuştum. Devlet yönetimine el konulmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, gözaltılar, tutuklamalar başlamıştı.  Acı ve ağır sonuçları olan 80 darbesinin üzerinden yıllar geçmiş darbeleri unutmaya çalışmıştık. 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı FETÖ'nün demokratik-laik Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı başarısız darbe girişimi ile tanıştık bu kez.

İstanbul'da Boğaz Köprüsü bir grup asker tarafından tanklarla, askeri araçlarla akşamın en hareketli saatinde trafiğe kapatılırken Ankara'da F 16 savaş uçakları alçak uçuş yapıyordu. Halkın üzerine ateş açan askerleri, polisle çatışan askerleri,  askerlerin subayları tutuklamalarını polislerin askerler tarafından şehit edilmelerini, uçakların TBMM'ni bombalamalarını, tankların sivil araçları ezip geçtiği hareketli anları ekranlardan film gibi izliyorduk. Asker sivil, asker polis karşı karşıya gelmişti. Anlaşılması güç garip üzücü olaylar yaşanıyordu. Şaşkınlık, endişe yaratan o gece Türkiye'nin geleceğine saldırıda bulunulmuştu.  Darbe girişimi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmaris'ten telefonla bağlandığı gazeteci Hande Fırat aracılığı ile CNN Türk ekranından halka sokağa çıkma çağrısını yaptığı kırılma anı bir gazetecinin ülkenin kaderini değiştirerek tarihe geçtiği zaman dilimiydi. 

İstanbul'da Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Yörük, Roman ayrımı yapmadan, siyasi görüşü, dini inancı ne olursa olsun herkes çağrı üzerine canı pahasına sokaklara dökülerek tankların altına yatıyor, üstüne çıkıyordu. Dünyanın en komik, saçma sapan hatta " tiyatro" olarak tanımlanan darbe girişimi Türkiye'yi ayağa kaldırmıştı. Tüm kentlerde insanlar sabaha kadar geceyi dışarıda geçirdi. Helikopterlerden açılan ateşlere göğüs geren halk Türkiye'nin ve demokrasinin yegâne koruyucusu olduğunu dosta düşmana gösteriyordu. Ülkenin tüm kesimleri bir araya gelerek darbe girişimine karşı darbe yapıyordu adeta. Uğursuz gecede bazı utanç verici acı olaylar da yaşanıyordu. Sokaklara dökülen bazı karanlık kişi ve gruplar askerleri acımasızca linç ediyordu. Utanç verici tepki çeken görüntüler hafızlara kazınıyordu. Kalkışmanın ardından başlatılan soruşturma, gözaltı, tutuklama ve yargılamalarla FETÖ'nün devletin tüm anayasal kurum ve kuruluşlarını ele geçirerek paralel din devleti kurduğunu ve darbeyle konumunu yasal hale getirmeyi amaçladığı ortaya çıkıyordu.

40 yıllık planlı çalışmalar sonunda devleti ele geçiren FETÖ ile ilgili yanıtlanması gereken sorular, araştırılması gereken konular, kaldırılması gereken sis perdeleri var. Emperyalist ülkelerin akıllı çocuğu, siyasi proje olan FETÖ'ye Türkiye içinde maddi manevi destek sağlayanların; okullarında çocuklarını eğiterek makam mevki, güç sahibi yapanların;  yurt içinde ve dışında fabrika, iş yeri kurarak zenginleşmelerine yardımcı olanların; siyasette yetki ve etki sahibi olmalarına olanak sağlayanların; Pensilvanya'ya hediyelerle giderek el etek öpüp icazet alanların;  devletin hazine arazilerini peşkeş çekenlerin; sınavlarda elamanlarına sonsuz imtiyaz sağlayanların;  okullarının, meslek kuruluşlarının ve diğer yapılarının etkinliklerinde yer alanların; avukatlığına soyunanların; kol kola girerek siyasi ikbalini devam ettirenlerin, yurt dışında palazlanmaları için referans olanların ve daha fazlasının ortaya çıkarılması gerekiyor. 

Düne kadar FETÖ'nun hamisi olanların şimdilerde sütten çıkmış ak kaşık gibi kenara çekilmeleri, hatta bazılarının makam mevki sahibi yapılarak ödüllendirilmeleri FETÖ ile yapılan mücadeleye gölge düşürmekte, kamu vicdanını yaralamaktadır.

Geriye dönüp baktığımızda...

15 Temmuz'un birçok mağduru oldu.  Alçak saldırıdan herkes bir şekilde olumsuz etkilendi.

Şehitler, gaziler, kahramanlar, dul kadınlar, öksüz yetim çocuklar, bağrı yanan aileler geride kaldı. Ülkemizin uluslararası itibarı gölgelendi. Demokrasi, ekonomi ve bazı suçsuz insanlar zarar gördü.

Ancak...

Darbe girişiminde en büyük hasarı, ülkemizin geleceğinin teminatı, Türkiye'nin en güvenilir kurumu, 2 bin yıllık geçmişi olan Türk Silahlı Kuvvetleri aldı.

Askeri liseler, hastaneler, astsubay hazırlama okulu, harp okulu, astsubay meslek yüksek okulu kapatıldı.

Genelkurmay Başkanlığının yetkileri Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaşa hazırlanması, istihbarat, harekât, teşkilat ve eğitim hizmetleriyle sınırlı tutuldu.

Askeri okullar ve Türk Silahlı Kuvvetlerine personel temininin kuvvet komutanlıkları yerine doğrudan Milli Savunma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmesinin önü açıldı.

Subay, astsubay ve tüm personel atamaları milli savunma bakanının onayıyla yapılırken, askeri okullardaki eğitim faaliyetleriyle askeri fabrika ve tersaneler dahil harp sanayi işlemleri Milli Savunma Bakanlığı tarafından yürütülmeye başlandı.

Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Üniversitesine, askeri hastaneler ise Sağlık Bakanlığına devredildi.

Askeri tabipler başta Sağlık Bilimleri Üniversitesi olmak üzere diğer üniversitelerin tıp fakültelerine yerleştirildi. 

İmam hatip liseleri dahil tüm meslek lisesi mezunlarının harp okullarına girişi sağlandı.

Daha önce kuvvet komutanlığı yapma şartı bulunan Genelkurmay Başkanlığı için orgeneral rütbesinde bulunmak yeterli sayıldı. Yüksek Askeri Şuranın yapısı değiştirildi.

FETO eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı başlatılan saldırılar 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tasfiyelerle bir anlamda amacına ulaştı. Sonuçta Türk ordusunun köklü yapısı, " silah arkadaşlığı" büyük yara aldı.  Bunları ve daha fazlasını anlamak için asker, uzman, akademisyen olmaya gerek yoktur. Çünkü ülkemizde her yurttaş birazda askerdir.  Devleti ele geçirmeye çalışan her türlü yasa dışı yapılanmayı ve her türlü darbe girişimini şiddetle kınıyoruz.

 15 Temmuz şehitlerini rahmet, gazileri minnetle anıyoruz.

 

 

Kıyaslanmaz

Birlik berberliğimize, vatan sevgimize, ortak sevincimize,  tarih bilincimize katkı sağlayan milli bayramlar ve anma günlerinin önemi oldukça büyüktür. Geçmişte yaşananlar gelecek nesillere düzenlenen etkinliklerde anlatılarak toplumsal hafıza tazelenir ve güç kazanır.

Darbe kalkışmasının yıl dönümü artık 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü olarak kutlanıyor. Demokrasinin, birlik beraberliğin önemine dikkat çekilen söz konusu etkinliklerin finali bugün gerçekleştirilecek. 15 Temmuz etkinlikleri yapılsın tabi ki.  Fakat güne verilen değer…

* 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin Yıl Dönümü'ne,

* 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na,

* 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'na,

* 30 Ağustos Zafer Bayramı'na,

* 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na,

* 2 Nisan Van’ın kurtuluşu gibi şehirlerimizin, ilçelerimizin kurtuluş günlerine de gösterilsin. 

Bayram ve anma günlerinin kendine özgü farklı anlam ve değeri vardır. Biri diğeri ile kıyaslanamaz, biri diğerinin yerine konulamaz.  

 

 

İhanettir

Devleti, içten ele geçiren ve çökerten tüm yapılanmalar tehlikelidir. Bu tür tehlikeli yapılanmaları tarihin geçmiş dönemlerinde ve en son da FETÖ yapılanmasıyla en acı şekilde yaşadık.

O nedenle…

İster Atatürkçü, Ulusalcı, Ülkücü, Cemaat, Tarikat, Türkçü, Kürtçü, Müslüman ister Yurtsever olsun; devlet kademelerinde açık veya gizli tüm örgütlenmeler emperyalizme hizmet, vatana ihanet eder. Yapılanmaların adı ne olursa olsun; hoş görülmez, desteklenemez.

15 Temmuz'dan alınması gereken en büyük ders ve uyarı budur.

 

Yazarın Diğer Yazıları