İdris Ortakaya

Kültür nedir?

İdris Ortakaya

Kültür: bir çok tanımı olan, sonuç olarak aynı anlama gelen ve herkesin farklı farklı ifadelerle tanımladığı Kültür kelimesi çok büyük bir zenginliği içermektedir. Biz de bu zengin içerikli kelimeyi kendimize göre ifade etmeye çalışacağız.

          Kültür, bir toplumun, gelenek, görenek, örf ve adetlerinin bütünüdür. Kültür, bir toplumun yaşam biçimidir. Kültür, halaydır. Kültür zeybektir. Kültür, horondur. Kültür, Karagöz ve Hacivattır. Kültür, sazdır. Kültür, kemençedir. Kültür, kına gecesidir. Kültür, düğündür. Kültür, komşuluktur. Kültür, baraktır. Kültür, uzun havadır. Kültür, oturma geceleridir. Kültür, yemektir. Kültür, içmektir. Kültür, hikayelerimizdir. Kültür, taziyelerimizdir. Kültür, bayramlarımızdır. Kültürü sıralasak sayfalar yetmez… Kısacası, Kültür, insanların yaşam biçiminin tamamıdır.

          Kültürümüzü anlatmak için kitaplar yazmamız gerekir. Öyle zengin bir kültür mirasına sahibiz ki benim gibi yüzlerce yazarın aylarca yazarak bitiremeyeceği bir hazinenin sahipleriyiz. Dünyada hiçbir millet bizim kadar büyük bir Kültür mirasına sahip değildir. Büyük Türk dünyasından bahsediyorum. Tabii ki tanımadığımız, bilmediğimiz bir kültürün mirasçılarıyız. Cumhuriyet öncesini tanıma imkanımız olmadı. Cumhuriyetten sonra, emperyalist güçlerin dayatması sonucu, soysuz, sopsuz bir Türk milleti oluşturma çabalarına karşılık ülkemizde yaşayan her kesim alabildiğince baskı, şiddet ve zülme uğramışlardır.

          Beş yüz yıl Cihana hükmetmiş bir İmparatorluğun torunlarıyız. Geçmişimizle ilgili başta Kültürümüzün ve her türlü değerlerimizin üstüne sünger çekerek, yoz bir kültürle bizleri ilişkilendirmeye çalışmışlardır. Kısmende olsa bu amaçları gerçekleşmiştir. Konuyu fazla dağıtmadan kültür bölümüne dönelim. Büyük Türk dünyasını tanıdıkça hayranlığım giderek artmaktadır. Muhteşem bir dünyadır. Bu dünyayı bir makale, üç beş sayfalık yazı ile anlatmanın imkanı yoktur.

             Kırgızistan’da katıldığım bir düğünde gördüklerimi anlatmaya çalışacağım. Düğüne katılan herkes, damat ve gelin için iyi dileklerini ve dualarını sesli bir biçimde ifade etmeleri geleneklerinin başında gelir. İyi dilek ve temennide bulunanlar, düğüne katılan yedisinden yetmişine her ferdin görevidir. Yani yedi yaşındaki bir çocuk da, yetmiş yaşindaki bir kişi de sesli bir şekilde dilek ve dualarını sunarlar.

          Muhteşem dünyanın, muhteşem kültürü. Bu geleneğin insanlara kazandırdıklarını gözden geçirelim. Toplum önünde konuşabilme alışkanlığı kazanılması. Özgür birey olma ve kendisine güven duygusunun aşılanması. Kadın erkek eşitliliğinin sağlanması. Kişiliklerinin gelişmesi gibi önemli kazanımların sağlanmış olmasıdır. Her başlığa bir makale yazılır. Bireylerin sosyal anlamda gelişmelerini sağlayan bir okul diye adlandırabiliriz, bu uygulamayı…

          Manas destanı, Dünyanın en önemli Destanlarından birisidir. Bu destan, Kırgızların esaret döneminde, nesilden nesile sözlü olarak aktarılan ve özgürlük döneminde de yazılı metin haline dönüştürülen önemli bir eserdir. Bu destanın içeriğinde, önemli hadiseler, yapılan zülumlar, ihanetler, bölünmeler, parçalanmalar, nasihatler, öğütler bir çalgı eşliğinde nesilden nesile aktarılan sazlı sözlü anlatım şeklindedir.

            Sosyalist sovyet zulmü altında inim inim inleyen bir milletin hikayesidir. Manas Destanı. Kırgızların yeniden millet olma ve  özgür olmalarının anayasasıdır. Kürt'lerle Kırgızları biribirlerine çok benzetirim. Cumhuriyetin dikta rejmi altında inim inim inleyen Kürt halkı, yapılan zulümden dolayı kabuğuna çekilmiş, önemli olayları ve önemli meseleleri "denk bej" ler vasıtasıyla nesilden nesile sözlü olarak aktarmış ve yarı destanımsı bir biçim oluşmuştur. Umarım Kürt aydınlar PKK zülmünden bir an önce kurtularak, Deng bej'lerden derlenmiş bir yazılı metin meydana getirerek, Kürt tarihine önemli bir hizmet yapmış olurlar diye beklemekteyiz.

          Ülkemize gelelim, Yozlaştırılmaya çalışılan Kültürümüz, kısmen yozlaşmış olmasına karşın önemli ölçüde, halen bir çok değerlerimiz ve geleneklerimiz dimdik ayakta durmaktadır. Bunları anlatmak, yazmak kolay değildir. Her bir geleneğimizi anlatmak için bir kitap yazmamız gerekir. Bu kısa ve sınırlı yazımda, genel anlamda bayram geleneğimizi kısaca anlatmaya çalışacağım. Bayramlarımızın kutsi ve insanı yönleri çok ağırlıklıdır. Bayram, küslerin barıştığı, hataların af edildiği, birlik ve beraberliğin doruğa çıktığı, yoksullara yardımın hatırlandığı, kardeşliğin pekiştiği, akraba ve dostların arandığı, büyüklerin ellerinin öpüldüğü, küçüklerin, şekerle ve para ile ödüllendirildiği önemli günlerden biridir.

Barışın, hoşgörünün zirve yaptığı bu günlerde, yeni, temiz ve beyaz bir sayfanın açılması ile hayata sıfırdan başlamanın bir başlangıcı olarak değerlendirdiğimizde, bu kutsal ve insani gelenek, dünyada hiçbir millete nasip olmamıştır. Geleneklerimize ve insani değerlerimize sahip çıkanların sayısı giderek artmaktadır. Yozlaşmış olanların zaman içinde toplum dışı kalacakları inancındayım.

Van kültürü, Türk dünyasının kültüründen ayrı düşünülmeyen kültürün bir parçasıdır. Bu çok geniş coğrafyayı, kıtalar bazında değerlendirdiğimizde, Asya, Avrupa, Afrika kıtalarını kapsayan önemli bir coğrafyanın her yanına damgasını vuran büyük Türk dünyasının kültürü, bu coğrafyada yaşayan onlarca milletin biribiriyle kaynaşmasını sağlamış ve dünyanın en zengin kültür hazinesinin sahibi olmuştur. Onlarca milletin, Osmanlı imparatorluğunun bünyesinde olmalarından, ortak bir kültür meydana gelmiştir. Toplumsal yaşam içinde var olan farklı kültürler, Büyük Türk dünyasının zenginliğini meydana getirmiştir.

          Bu önemli konunun küçük bir parçasını anlatmaya çalıştım. Mutlaka bir çok eksikliklerim vardır. Tarihimizi, kültürümüzü bizlere öğretmeyenler utansın. Yalan ve yanlış tarihi bilgilerle, soysuz ve sopsuz bir millet oluşturmaya çalışanlar utansın. Kendi bilgi ve araştırmalarımız sonucunda vardığımız bilgilerin eksik bilgiler olduğunun farkındayız. Buna rağmen çok önemli şeyler elde etmiş olduğuma inanmaktayım. Bu kadar ciddi bir durumdan çıkmaya çalışırken, Ercişte Ramazan gecelerinde, kahvelerde, sahura kadar anlatılan hikayelerden bir bölümünü sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Bir kahvede ocakçı olarak çalışan ve şu anda rahmetli olan, Sarhoş Kemal lakaplı birisi vardı. Kahve tıklım tıklım doluydu. Hikaye anlatan kişi, tam bir ay boyunca hikayeyi bitirmez. Her gün hikayeyi en heyecanlı yerinde keser, ertesi akşamı, insanlar heyecanla beklemeye başlarlar. Hikayeci, hikayede var olan çok güzel bir hatunu anlatmaya çalışırken "o kadar güzeldi ki, su içtiği zaman, gerdanından görünürdü" şeklinde tasvir ederken, herkes pür dikkat dinlerdi. Sarhoş Kemal "niye onun boğazı naylondu" deyince bir gülme ve düşünme moduna girilirdi.

Hikayeleri ile sanatı ile şiiri ile, müziği ile büyük bir hazinenin sahipleri olmanın onurunu yaşarken, tüm toplumumuzun, bu muhteşem kültüre sahip çıkması dileği ile saygılarımı sunarım.

Yazarın Diğer Yazıları