Ümran Öztürk

Depremle sınavımız

Ümran Öztürk

Ülkemizin depremle sınavı bitmedi bitmeyecek. Çünkü biz dünyanın deprem kuşağında olan ülkesiyiz. Geçmiş yıllarda yaşanan depremlerin aynısını tekrar tekrar yaşıyoruz. Ama ders almıyoruz, umursamıyoruz.

Depremin değil de malzemeden çalınmış çürük binaların, sorumsuzlukların insanların canına mal olduğuna yine şahit olduk. Göçük altında kalarak hayatını kaybeden insanların ölümüne sebep olanlar bu çürük binaların müteahhitleri ve bunlara göz yuman, sorumluluklarını yerine getirmeyen yerel yöneticilerdir.

Bilim adamlarının uyarıları dikkate almadığı gibi bizde tedbirli davranmıyoruz. Yıkılan evlerin yerlerinde hem de  aynı fay üzerinde yenileri yapılıyor. Evler gereksiz eşyalarla dolduruluyor.  Hala ağaçlar kesiliyor, denizler hatta göller dolduruluyor, hala dere yataklarına evler yapılıyor, çok para kazanmak uğruna çok katlı beton yığınlarından yaşam alanlarımızı seçmek zorunda bırakılıyoruz.

Her seçim öncesi imar affı gündeme gelirken aslında imara af, ölüme davetiye çıkarılıyor.  İmar yolsuzluğunun yeni adlarla yasal hale getirilmesini, nitelikli mimarlık mühendislik yerine düşük nitelikli yapıların hızla çoğalarak kentlerin rant uğruna feda edilmesini, oturulmaz durumda olan binaları birkaç boya badanayla süsleyerek fahiş fiyata satanları, coğrafya bilgisinden bihaber müteahhitleri, yetersiz inşaat denetimleri ve bu evlere oturma ruhsatı veren Belediyeleri sessiz sedasız izledik.

17 Ağustos Kocaeli / Gölcük ve 23 Ekim ve 9 Kasım Van depreminin bilançosu insan yaşamını derinden etkilemişti.

17 Ağustos 1999 depreminde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. Yine aynı depremde; 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar görürken 96 bin 796 konut ve 15 bin 939 işyeri yıkıldı.107 bin 315 konut ise orta derecede hasar gördü.

23 Ekim ve 9 Kasım 2011 ‘de Van’da meydana gelen Van depremlerinde toplam 644 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1.966 vatandaşımız yaralanmış, 253 kişi enkaz altından yaralı şekilde kurtarılmış, 2 bin 337 konut da yıkılmıştı.

İstanbul 24 Eylül 2019 günü 4.6, 26 Eylül Perşembe günü de 5.8 şiddetinde iki ayrı depremi yaşadı. Deprem ucuz atlatıldı sadece panik ve korku yaşandı. Deprem anında iletişim kurmak isteyen vatandaşlar telefonlarına yöneldi. Ancak hatlar uzun bir süre çalışmadı. Buna karşın internet üzerinden iletişim sağlanabildi.

Ve 22 Ocak 2020 saat 22.22  Akhisar ilçesinde meydana 5.4'lük depremin artçıları sürerken,  12 şehri iki kez  sallayan depremde İlk sarsıntı 8,8, ikinci sarsıntı 6.9 kilometre derinlikte gerçekleşti. Sarsıntı Manisa'nın yanı sıra İzmir, Bursa, Aydın, Balıkesir, Uşak, Bilecik, Denizli, Çanakkale, Kütahya, Sakarya ve Afyonkarahisar'da da hissedildi.

24 Ocak 2020 saat 21.00 de Elazığ Sivrice’de 6.8 büyüklüğünde, 8 kilometre derinlikte bir deprem meydan geldi. Doğu ve Güneydoğu’dan, Karadeniz Bölgesi’ne kadar büyük bir alanda hissedilen depremde Elazığ ve Malatya’da 41 yurttaşımız hayatını kaybederken 1607 kişi de yaralandı.  

Hiçbir parti gözetmeden doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine Belediyelerin öncülük ettiği o yöre insanlarının destek verdiği tırlar dolusu yardım malzemeleri deprem bölgesine ulaşırken kardeşliği, birlik ve beraberliği gördük. Bu birlik beraberliği özlemiştik ama bu şekilde yani depremle değil.

Depremin acısını yüreğimizde hissederken yağmacılar yine iş başındaydı. Böyle bir günde bu acılı insanlara bir darbe de fırsatçılardan, yağmacılardan, talancılardan geldi. Bu fırsatçılık depremzedeler kadar bizleri de derinden üzdü. Tıpkı diğer depremlerde olduğu gibi yardım malzemelerinin yağmalanması acıların üzerine tuz biber ekti.

Çekilen videolarla yağmanın talanın nasıl yapıldığı, iyi niyetli insanların gönderdiği yardım malzemelerinin nasıl yağmalandığını üzülerek, öfkelenerek izledik. İnsanlığın geldiği noktayı gördük. Bu da insan hayatının ranttan ve güçten daha önemsiz olduğunu, sen ben derken benliğimizi nasıl yitirdiğimizi, burada yapılan yardımlarla iyiliği görürken, acımasızlığı, bencilliği fırsatçılığı bir kez daha görmüş olduk. Bölge insanının serzenişte bulunduğu diğer bir husus da Suriyelilere pozitif ayrımcılık yapıldığı, kurulan çadırlara Suriyelilerin zorbalıkla yerleşmesi iddialarıydı. Umarım iddiadan ibarettir.

Yardımların şehir dışından gelenlerce yağmalandığı 50 liralık battaniyeleri depremi yaşamış yardıma muhtaç insanlara 150 liraya satıldığı haberlerin görüntülerini izlerken bir kez daha böyle bir felaket yaşanmamasını diledik.

Tüm bunlar bize yaşayarak da öğrenemediğimizi gösteriyor. Bundan sekiz yıl önce Van Depreminde zorda kalan vatandaşa nasıl fahiş fiyatla satışlar yapıldığını, evi işyeri yıkılanların, yok pahasına elindeki arsasını evini satıp nasıl memleketlerinden gözü arkada, hüzünle  ayrılmak zorunda kaldığını,   Gölcük depremindeki kayıp insanları, darmadağın hayatlarını anımsattı.

Merak Ediyorum

Kaç Belediye jeoloji Mühendisleri Odası ile ortak çalışma yürütüyor? Kaç Belediye İmar Yasasına uyuyor? Deprem anında toplanma yerleri hikâyesi ne oldu ve bu yerler halka duyuruluyor mu? Belediyeler bu konularda ne gibi tedbirler alıyor, acil durum planları var mı? Okullar, kamuya açık alanlar ne kadar güvenli? Apartmanlarda, okullarda, kurumlarda, iş yerlerinde sığınaklar var mı? Hepsi soru işareti. 

Yazarın Diğer Yazıları