Hikmet Aksoy

Zaman Öldürmenin İlkeselsizliği…

Hikmet Aksoy

Kuru yaprağı/gazeli bilirsiniz. İlkbaharda tomurcuk, ilerleyen aylarda ise tomurcuktan yaprağa dönüştüğünde tutunduğu ağacın yaşamına katkı vererek görevini yapmaya başlar.
Sonra yaz sıcağında kavrulur, sonbahar soğuğunda üşüyüp sararınca toprağa kavuşmanın özlemi düşer içine/gönlüne. Kuru yaprak/gazel olur
Sonunda özlediği toprağa düşer, ona karışır, yeni bir yaşama başlar.
Kim dikkat eder de bu dönüşümün anlamını/yüceliğini görürse; aslında dünya yaşamının bir döngü olduğunun farkına varır bu noktada.

x x x
İnsanoğlunun umutsuzluğa kapılmadan sürdürdüğü yaşamında hep var olduğuna inandığı "güzel yarın" umudunu yakalama özlemi/heyecanı onu yaşama bağlar, ayakta tutar.
Bu tutunma noktasında yeni dünyalara kulaç atma özlemi benliğini sarar.
Bu, yaşamın anlamı olur ona…
Ev, eş, iş, aş, çoluk-çocuk, para/pul… Ve daha niceleri…
Fren tutmaz isteklerin/özlemlerin gerçekleşme payının azlığı, umutsuzluğu önünüze geldiğinde bir "geri plana çekilme" garipliği benliklerde yer etmeye başlar insanda.
Bir ricat/bir geri dönüşün pişmanlık izleri kar gibi düşer şakaklara.
Özlemler bayatlamış, nice güzel şarkılar hep eskimiş olur.
Sonra "yalnızlık üşümesi" nin odağına düşer ister-istemez insan. Yolculuk için bilet almakta geç kalmış olmanın ürkekliği sarar benliğini…
Mal-mülk, çoluk-çocuk… Tam da yaşamanın farkındayken aşılması gereken bir büyük okyanusun kumsalında bulur kendini insan.
Yüzerek mi geçeceksin?
Mümkün mü bu?
Ya da bir yat, bir gemi mi bulup onunla yolculuğa çıkacaksın? Kuşkusuz biliyordur, bu yolculuğu yapan nice insan, bu yoldan bir daha dönülmediğini.

x x x
Dikkat ettiniz mi bilemiyorum. Çokça da görürsünüz hep. Öyle insanlar vardır ki "ilkeli"dirler, yaşamlarına kendileri "sınır çizerek" mutluluğun doyumsuzluğunu frenlerler.
Bu bir özgürsüzlük değildir.
Aksine ilkeli olmanın getirdiği "sürekli mutlu" olmanın gizidir/sırrıdır. Anahtarıdır.
Lütfen şimdi ayna önüne geçip; "Ben yaşamımda ne kadar ilkeliyim?" diye sorar mısınız, kendinize?
Çünkü görüyorum çoğu insan zamanı ilkesizlik yüzünden hep "kayıp hanesi"ne/zarar hanesine yazdırıyor.
Zaman öldürmek, yolculuğa biletsiz/kaçak olarak çıkmak değil de ne?

Yazarın Diğer Yazıları