Hikmet Aksoy

Çernobil olayı üzerinden insan manzarası...

Hikmet Aksoy

26 Nisa'n 1986 tarihinde, Ukrayna'nın Kiev kentinde Çernobil nükleer güç reaktörünün 4. ünitesi patlamıştı. Bu patlama 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olarak tarihe geçti.

Bu feci olayın üzerinden 32 yıl geçmiş bulunuyor.

Tarihte tam da günlerde yaşanan nükleer kazanın yarattığı radyasyon bulutları ülkemizde en çok Karadeniz'de  etkisini gösterdi.

Karayel rüzgarının  önce Bulgaristan, ardından Karadeniz üzerinden direkt Doğu Karadeniz'e gelen radyasyon yüklü bulutlar bu coğrafyaya yağmur olup yağdı.

Radyasyonun, etkisini, tehlikesinin ne olduğunu kimse bilmiyordu.

Mutad yaşam devam ederken; radyasyonla tanışan insanlara görsel ve yazılı medya ile tehlikeleri, korunma yöntemleri anlatıldı, ama yeterli olmadı. Çünkü, o günün koşullarında medya/iletişim bugünkü gibi güçlü/yaygın değildi.

Sonuçta, insanlar öğrendikleri kadarıyla yağmurda ıslanmaktan sakındılar.

Bir de yediklerine, içtiklerine dikkat etmeleri konusunda bilgilendirildiler.

"-Çayda, fındıkta radyasyon yok..." denildi.

Diyen kim?

Hükümet olanlar... Yani, devleti yönetenler. 

Bundan daha büyük güvence mi olur?

Hem de tv'lerde gösteri yapıp, insanların gözünün önünde Seylan çayı içip "-Bakın, çayda radyasyon yok. Biz içiyoruz!.." deyip yalan konuştular.

Zamanın Başbakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı böyle güven verici açıklama yaparsa insanlar inanmayıp da ne yapsınlar.

İnsanlar çayda, fındıkta yoksa karalahanada  yoktur, deyip; sarıldılar lahana çorbasına, çaya, radyasyon bulaşmış sebze ve meyveye...

Çay alımları başlamadan yapılan bu açıklamalar, sezon açılınca tornistan yedi.

"-Efendim, çayda çok az radyasyona rastlandı, onun için önlem olarak çay alımı yapılacak ama alınan çaylar işlenmeden toprağa gömülecek..."  Tabii ki tepkiyi bastırma önlemi.

Fındık hasadı zamanı gelince durum daha belirginleşti.

"-Efendim, Ünye'den öteye olan alandaki fındık ürününün  radyasyondan etkilendiği anlaşılıyor. Ürün alınıp depolanacak. Tahlili yapılacak..." açıklamaları...

***

İnsan neden gerçeklerden korkar?

Gerçekten korkmak, kaçmak, onu inkar etmek, görmezden gelmek çağımız insanının ayıbı olarak bugün de sırıtıyor.

Bilgili insan gerçekten korkmaz. En büyük tehlike; bilgili  pozuna bürünen yalancı insanlardan gelir.

Radyasyon olayındaki tutarsızlık için insanlar; "Balık baştan kokar"  değerlendirmesini yapmışlardı.

O dönem, şu dönem, bu dönem... Herhangi bir dönem... Hiç önemli değil.

Önemli olan devlet katında görev üstlenenlerin;  yalan, riya vb. benzeri insan onurunu/güvenini zedeleyen, itibarını/saygınlığını yok eden konularda dikkatli olmasıdır kuşkusuz.

İnsanlar, görev verdikleri kişilere güven duymayı; böyle görmeyi her zaman kendilerine bir hak biliyorlar çünkü...

Yazarın Diğer Yazıları