Hikmet Aksoy

Bir sığınmanın düşündürdükleri...

Hikmet Aksoy

Kimi konularda tarih, yıl, ay, gün önemli olmaz. Çünkü konu doğrudan insani değerleri ilgilendiriyorsa  bu değerlerin değişmezliğidir mutlaka  önünüze gelecek olan...

Bu Ahmet olur, Mehmet olur, Hasan olur... Değişmez!

Sonunda insandır konu...

Ortada  evrensel bir insani ölçüler/değerler vardır, bunlar değişmez.

İnsanı insan yapan da, bu değişmez değerlerdir  her yerde ve her zaman.

İnsan korunan/kullanan bu değeri itibariyle Yüce Rabb'in kuludur.

Yüce Rabb, yaptığı/yarattığı, akılla donattığı, can verdiği  bir kutsal anıttır ayrıca...

Kısacası insan kutsal bir yaratıktır Yüce Rabb'in tebliğiyle.

Böylesine önemsenen/kutsanan bir yaratığın da; elbette üzerine düşen görevler var kuşkusuz.

Bu görevler Yüce Rabb'in emirlerdir insanlara...

Doğru olmak vardır en başta...

Yüce Rabb, akıl ihsan eylediği her kulundan  önce "doğru" olmayı ister.

Yalan söylememeyi emreder.

İçi ne ise dışı da aynı olmayı, öyle görünmeyi emreder, insanları aldatmayı yasaklar.

İnsanı,  yaşamını korumak ve düzene kavuşturma konusunda daha pek çok yasağı var Yüce Rabb'in...

Bunları bilmek, bunlara kul olarak uymak ise; her kulun/her kişinin boynunun borcu...

İstersen uyma, kafana göre takıl, ama sonuçta öte dünyada hesaba çekilmek de var.

***

Siz yaşamınızda ne denli doğru/dürüst, disiplinli olur, toplumsal yaşamı düzenleyen dini emirlere ne denli saygılı olursanız; sonuçta her konuda özgür, korkusuz ve rahat olursunuz.

Yaşamın tadı işte böyleleri için vardır  bu dünyada.

Ama, bir de yaşamına Yüce Rabb'in yasakladığı konularda saygısızlık gösterip, insani değerler açısından kişiliğini labirentlerde yitirenler var.

Onlar düştükleri, "köşe kapmaca" oyununda vurdukları vurgunların insani olmayan hazzının/keyfinin yarınki karşılığı olan acıyı düşünmezler bu dünyada..

Varsa-yoksa bu "yalan dünya..."

Ama öyle olur ki, bu dünyada yaptıkları yanlışların, üçkağıtçılıkların, soygunların ve cümle kötülüklerin bedeli  - Yüce Rabb'in takdiri- ödenmek üzere önlerine

"Hesap özeti" olarak geleceği korkulu yüreklerine, çıfıt çarşısı beyinlerine hep yaşar.

Uykuları kaçar... Tutunacak dal, sığınılacak yer, bir paratöner ararlar.

Bu durumlarıyla "ürkek tavşan" gibidirler.

Zamanında şeytanla alış-veriş yapmış olmanın yarattığı bir rezil durumdur bu.

Çare olacak şeytan da yoktur ortada şimdi.

Çare yine insan denilen sığınaktır, ama kime?

***

İnsanoğlu, kendi iç dünyasını zenginleştirmediği sürece şeytanla komşuluk kurma gibi bir şanssızlığın ortasına kendini atar.

Bu da yukarıda anlatmaya çalıştığımız psiko-sosyal sorunla kendini aldatıp aklınca yaşar. Yüce Rabb'in önüne çıkardığı, eline verdiği kurtuluş reçetesini de idrakten aciz olunca çaresizliğine düşer. Gider, kendisi gibi aynı dertten muzdaribin kapısını çalar. Ona sığınır.

Böyleleri için şifa; "Yüce Rabb akıl/zihin açıklığı versin" demekten başka yapacak bir şey yoktur görünürde...

Yazarın Diğer Yazıları