Hikmet Aksoy

Balık av sezonunun düşündürdükleri …

Hikmet Aksoy

Karadenizlileri başka yerlerde hep  denizci/balıkçı olarak bilirler. Onlar öyle bilsinler,  bizler Karadeniz'de yarım yüzyıldan bu yana deniz yolculuğu unutmuşuz.  Denize sırt çevirmişiz nice yıllar. Çocuklarımıza vapurun nasıl bir şey olduğunu ansiklopedilerdeki resimleri göstererek anlatıyoruz şimdilerde.  Eskiden İstanbul'u merkez bilip Karadeniz'de Hopa'ya değin haftada iki-üç kez yolcu ya da posta vapurları gelir- giderdi. Yolcu vapurları beyaz boyalı oldukları için limanlara geliş ve ayrılışları bir gelin güzelliği/endamı taşırdı. Gelişleri buluşmaları sağlar, sıla özlemini giderdiği için mutluluk gözyaşlarını döktürürdü insanlara… Gurbettekiler köşeleri yanık mektupları vapurlarla gönderirlerdi sıladaki sevdiklerine…

Ya İstanbul yönüne gidenler?  Onlar da ayrılıkların başlangıcı olur, liman rıhtımlarında ya da vapurun uğradığı küçük iskelelerde gözyaşları kumsalları ıslatırdı.  Uzundu o zamanlar vapurların direği, yanık olurdu anaların yüreği, gurbete çıkan evlatlar, eşler, kardeşler için…

 O zamanlar Karadenizli denizle iç içe idi. Şimdi bunlar mazide kaldı. Karadeniz Bölgesinde şimdilerde çoğu insan deniz yolculuğunu hiç bilmez. 7 Haziran seçimi öncesi bir adaya Karadeniz'de deniz ulaşımı/turizmi  için ne düşündüğünü sormuştum da  "Bu da nereden çıktı" şaşkınlığıyla yüzüme bakakalmıştı.  Adayımız şanssız dönemde doğdu, deniz yolculuğunun keyfini, asaletini bilmiyor ki,  ne söylesin.

X    X   X

Karadenizli,  gelip-giderken düdük çalıp kendisini selamlayan o güzelim kraliçe gemilerini özleye dursun,  dün Karadeniz'de  balık av sezonu açıldı. Açıldı ama nerede o eskinin bereketli Karadeniz'i?   Eskiden Karadeniz denildiğinde  barbunya, istavrit, kalkan, kırlangıç, kofana, kefal, levrek, sargana, izmarit,  mezgit, karagöz, palamut, hamsi,  balığı akla gelirdi.  Azalan mezgit ve kıraçaya talim ediyor Karadenizli şimdilerde…  Öylesine bereketliydi ki Karadeniz eskiden,  avlanan çoğu balığın satılmadığında bedavadan fakir fukaraya dağıtıldığını bilirim. Bir de "hamsi zamanı"nın bereketi vardı…  1940'lı, 50'li hatta 60'lı yıllarda kocaman istavrit balıklarının hışmından korkan, onlara yem olmak istemeyen hamsilerin korkuyla karaya doğru kaçtığını, karaya  vurduğunu gördüm/yaşadım. İnanınız, bir seferinde ben de böyle güç durumda  kalmış hamsilerden sepet-sepet yakaladım.  O dönemde de gazetelere muhabirlik yapıyordum. Hamsinin bol avlandığı o yıl Sürmene'de bir kamyon hamsinin  -Paranın değerine bakınız-  75 liraya satıldığını Hürriyet'e haber yapmıştım.

X   X  X

Karadeniz'de balık türleri  giderek azalıyor. Bunda Karadeniz'e kıyı ülkeler nin ve  Orta Avrupa ülkelerinin sanayi atıkları yoluyla denizi kirletmelerinin büyük payı olduğu biliniyor. 1990'lı yıllar öncesinde  trol denilen  "denizi kurutma yöntemi"yle  avcılık yaparak  balık neslinin yok edildiği gerçeğini de bu arada unutmamak gerekir.

Şimdi, yanıp-yakılıp "Balık yok, balık nesli bitti" deyip vahlanıyoruz, aklımızca… Kimileri  böyle durumlarda "Aklı sonradan geldi başına…" diye ukalalık yapar.  Keşke; aklımız her yapılan yanlış iş sonrasında gelse, ders çıkarsak da aynı hataları tekrarlamasak bir daha…

X   X  X

Karadeniz'de av mevsimi açıldı. Balıkçılar "Vira Bismillah…" deyip umutla radar başına geçip denize açıldılar. Bereketli bir sezon yaşamalarını dileriz. Ancak, " sezonluk av yasağı"  dışında balıklara yaşam alanı olacak   "bölgesel yasak alanlar", yani yaşam alanları;  örneğin Yoroz-Yobol burunları arası vb. alanlarda bir yıl boyunca ve bunu dönerli şekilde  başka alanlarda uygulamadıkça Karadeniz'de balık türü ve miktarı açısından fakirliği yaşar gideriz böyle…      

Yazarın Diğer Yazıları