Hikmet Aksoy

Döne döne umutlara sevgilere...

Hikmet Aksoy

Geri kalmışlık; sınıfta kalmış öğrencinin durumu gibi bir durum...

Bilgisizliktir, kendine güvensizliktir böylelerin baş derdi.

Ara-sıra küçük-büyük kimi sonuçlara  ulaşsalar da, başarılarına astıkları nazar boncuklarında  bir leke olur bu toplumların.

Teknolojik anlamda; montaj sanayiine yedek parça üretmektir böyle durumlar.

Önemli olan yedeklikte çalışmak değil, parçaların tümünü oluşturan motoru yapmaktır hüner.

Amaç; bu bütün olmalı...

Cumhuriyet kurulalı beri atılan her ileri adımın alkış kadar  elbetteki  eleştirilecek yanı-yönü oldu.

Oluyor da... Olacak da...

"Dört başı mamur" iş başarmak/becermek; bilimsel anlamda, ekonomi anlamında  gelişimini tamamlamış toplumlarda yaşanır/görülür ancak.

Çünkü, her toplum kendine yeterliliği, dahası mutluluğu yeniliklerde arar.

Bulunca da mutlu olur. Yenilerinin peşine düşer.

İnsan işte böyledir; eleştirel aklıyla araştırır/soruşturur...

İnsanlığa mutluluk aşılamak için yenilikler bulur, dünyaya armağan eder.

Bu düşünceyi sahiplenmeyen toplumlar ise önde gidenlerin akıntısında ilerlemeye çalışır.

Bilimsel anlamda gelişmiş, kalkınmış bir toplum olsa; hiç  önde giden bir transatlantikin ardından giden filika olur mu?

Sınıfta kalan toplumların bu geri kalmışlık durumu ne zaman düzelir?

Kalkınmak uzun soluklu bir koşu...

Bu "yarışı derece yaparak bitirmek", öyle dışarıdan görüldüğü gibi kolay değil.

Toplumsal anlamda uzun soluklu olmak; önce ekonomik düzenin sağlam temeller üzerine oturtulması; ardından, eğitimin yüzyıllarca değişmeyecek çağdaş ilkelerle sürdürülmesiyle olur.

Bu durum, ekonominin değişmez kurallarının ısrarla uygulanmasıyla yaşanır.

Yapılacak en küçük sapmalarda toplumsal olumsuzlukların yaşanacağını bilmek gerekir.

Türkiye ekonomisi gelip-giden iktidarlar dönemlerinde izlenen ekonomi politikalarının kimi çelişkileri yüzünden temeldeki "tasarruf anlayışı" nedense terk edilince olanları şimdi hep birlikte yaşıyoruz.

Ana konuya değinmeden hemen belirtelim: İlkokul sıralarında minik beyinlere aşılanan "Yerli malı, Türk'ün malı, Türk'ün malı  Türk onu kullanmalı" anlayışı nerede?

Bırakınız "Türk Malı" patentli ürünleri kullanma söylemini, "Türk'üm" demeyi bile unuttuk gibi.

Bir bakar mısınız, acı manzaraya; ilkokullarda çocuklarımızın "Türküm..." demesini/söylemesini bile tartışmaya açmış bir duruma geldik.

Gülsek, mümkün değil... Kızsak, öfkelensek yararı yok. Çare var, ama söyleyemiyoruz.

Ekonomi biliminin kurallarını dikkate almayıp; "Har vurup, harman savurmanın acı sonuçlarını yaşıyoruz.

Oysa -Osmanlı dahil- Cumhuriyet döneminde de nice enflasyonlu dönemler yaşadık.

Yaşadık da ne oldu? Bu dönemlerden geçişlerde yaşanılan toplumsal sıkıntılardan ders çıkarabildik mi kendimize...

TV haberlerinden öğrendiğim kadarıyla enflasyon kürk olsa bile kimse üzerine alacak yiğitliği gösteremiyor.

Bu noktada; eğitimci/şair Nabi Üçüncüoğlu'nun (Rahmetli) "Döne döne umutlara sevilere dönme..." dizeleri usuma geliyor.

Yazarın Diğer Yazıları