Hasan Akçap

Dünyanın en büyük laboratuvarı

Hasan Akçap

Dünyanın en büyük fizik laboratuvarı Türkiye'de bulunmaktadır. Demek isterdim. Ama ne yazık ki diyemiyorum. Çünkü dünyanın en büyük fizik laboratuvarı İsviçre'nin Cenevre şehrinde bulunmaktadır. Kısa adı CERN olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi 1954 yılında kurulmuştur. Bu merkezden önce dünyanın farklı ülkelerinde nükleer fizik laboratuvarları vardı ve en büyüğü Amerika'daydı. 21 Avrupa ülkesinin ortaklığı ile kurulan CERN dünyanın en büyüğü olma unvanına sahip oldu.

Peki CERN adı verilen ve büyük bölümü yerin altında bulunan bu devasa laboratuvarda neler yapılıyor? Binlerce bilim insanının görev yaptığı bu nükleer fizik laboratuvarında sayısız deneyler ve araştırmalar yapılmakta insanlığı doğrudan ilgilendiren buluşlar ve icatlar gerçekleştirilmekte. Kısacası bilimsel araştırmaların kalbi burada atmakta.

Yakın geçmişte CERN'de yapılan bir deney tüm dünyanın dikkatini çekmişti. 24 kilometre uzunluğundaki bir parçacık çarpıştırma platformunda higgs bozonu adı verilen bir parçacık araştırılmıştı. Amaç dünyanın oluşumu sırasındaki koşulları sağlayarak maddeyi oluşturan ilk zerreyi ortaya çıkarmaktı. Hani maddenin en küçük yapı taşı nedir diye sorulduğunda hep bir ağızdan atom! diye bağırır ya öğrenciler. Tabi bilim insanları yıllar önce atomu meydana getiren parçacıkları bile keşfedip atomun proton, nötron ve elektron gibi parçacıklardan oluştuğunu buldular. Şimdilerde protonu meydana getiren parçacıkları araştırıyorlar. Amaçları ise tanrı parçacığı diye adlandırdıkları Allah'ın ilk yarattığı parçacığı ortaya çıkarmak.

Parçacık fiziği dünya çapında yaklaşık 10 nükleer fizik laboratuvarında araştırılırken ülkemizde bu alanda yapılan çalışmaların oldukça sınırlı olduğunu görmekteyiz. Oysa son yıllarda ülkemizde büyük atılımlar gerçekleştirildi. Dünyanın enleri ülkemizde yapılıyor. En uzun köprü, en uzun tünel, yeraltı, denizaltı metroları ve nihayetinde dünyanın en büyük havalimanını bitirmek üzereyiz. Ülkemiz dünya liginde tur atlıyor, kalkınma hamleleri gerçekleştiriyor. Bu hamleler yapıldıkça dikkatler ülkemize çevriliyor. Ülkemiz üzerinde emelleri olan şer güçler bu hızlı kalkınmanın önüne geçmek için türlü türlü oyunlar oynuyor. Darbe girişimleri yapılıyor. Neyse ki bu tür girişimler halkımız tarafından bertaraf ediliyor ve yapılan her darbeden güçlenerek çıkmayı başarıyoruz.

Yakın gelecekte ülkemiz milli ve yerli otomobiline de kavuşacak. Bu gelişmeler daha fazla artmalı, ithal ettiğimiz ürünler azalmalı, ihracat artmalı kendi kendine yetebilen bir ülke olmayı başarmalıyız. Bilim alanında çok geride kaldığımız bir gerçek. Oysa üzerinde en fazla durmamız gereken alan bilimdir. Avrupa'da Hristiyan bilim insanları nükleer fizik laboratuvarlarında tanrı parçacığını araştırırken kimse onlara gerici,  yobaz gibi yakıştırmalarda bulunmuyor. Bilimsel icatlar, yenilikler bu laboratuvarda ortaya çıkıyor. İnternet gibi çağın en büyük buluşunun gelişimini 1985 yılında CERN'de tamamladığını görüyoruz.

Peki, Hristiyan dünyasının liderliğinde yükselen bilim ve teknoloji bizden neden bu kadar uzak? Halbuki bize gelen ilk emir "oku" değil miydi? İnsanlığa alemlerin kurucusu tarafından gönderilen son mesaj okumayı, öğrenmeyi ve araştırmayı emrederken İslam dünyası bu mesajdan neden bu kadar uzak kaldı? İslam ülkeleri neden bu kadar geride? İslam ile bilim neden uzak kutuplar gibi lanse edildi? Hayatta olma amacımızın Allah'a kul olmak olduğunu söylerken neyi kastediyoruz? Acaba kulluk sadece namaz, oruç, hac gibi ritüel ibadetleri yerine getirmekten mi ibarettir? Yoksa Allah'ı tanımak, evrende bulunan canlı veya cansız tüm varlıkları araştırmak, Allah'ın yarattığı eserleri incelemek, keşfetmek  ve O'nun yüceliğini takdir etmek midir? Esasında bilim İslam'ın ta kendisi değil midir? Konunun özüne indiğimizde dinimizin bilimi emrettiğini, araştırmayı, keşfetmeyi, evrenin sırlarını incelemeyi emrettiğini görebiliriz. Şu anda Hristiyan aleminin yaptığını aslında İslam aleminin yapması gerektiğini idrak etmeliyiz. Yüzlerce yıl İslam'ın bayraktarlığını yapmış bir millet olarak bilimi inancımızın bir gerekliliği olarak görmek, atılması gereken adımları atmalıyız. Kâinatın yaratıcısı bize akletmek, araştırmak, keşfetmek, çağı takip etmek gibi sorumluluklar yüklerken bizim içinde bulunduğumuz durum inanılır gibi değil.

Ülkemizdeki eğitimcilerimizin ve eğitim kurumlarımızın bilim temelli bir eğitim sistemine dönmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunu dünyada varoluş gayemizden kopmadan yapmalıyız. Aksi takdirde pozitivist bir anlayışa kapılır, araştırma yaptığımız alanlarda yaratıcının izlerini kaybederiz. Bilakis yapılan tüm bilimsel çalışmalarda evrenin sırlarını keşfetmek, Allah'ın kudretini, sanatını ve zarafetini görmek bir taraftan hayranlık duygumuzun artmasını diğer taraftan insanlığa yeni ufuklar kazandırılmasını sağlayacaktır. İslam'a inanlar bilir ki ibadetlerin en yücesi Allah'ı aramak, anmak ve O'nu yüceltmektir. Bu bakış açısı bizi gerek bilimde, gerek sanat ve edebiyatta gerekse insani değerler konusunda ileri taşıyacaktır. Ancak bu inanç ve düşünce alt yapısı ile tanrı parçacığını arama arzusuna ulaşabilir ancak bu yaklaşımla dünyanın en büyük bilim laboratuvarını ülkemizde kurabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları