Hasan Akçap

Derslik kapıları

Hasan Akçap

Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk, derslik kapılarının iç kısımlarının dış kısımlarına göre daha fazla deforme olduğunu, bunun sebebinin öğrencilerin dersten çıkış hızlarına bağlı olduğunu açıklayınca kafama takıldı.

 

Sabah okula gidince derslik kapılarını inceledim. Neyse ki bizim okulda böyle bir durum yoktu. Şaka bir yana bakanımızın ne demek istediğini herkes çok iyi anlıyor. Üstelik yeni bakanımızın olaylara şahsına münhasır mizacıyla yaklaşması hepimizi tebessüm ettiriyor.

 

Peki, sayın bakanımızın vurgulamak istediği husus nedir? Hepimiz yıllarca okul okuduk. Peki okulu, sınıfı bu denli sıkıcı hale getiren şey nedir? Çocuklar neden zil çalınca kendilerini dışarı atmak istiyor. Çocuklar neden okula gitmek istemez? Dersliklerin içinde neler olup bitiyor.

 

Aslında bu konunun çok teknik bir açıklaması var. Sınıfları ve okulları bu denli sıkıcı hale getiren sebeplerden biri "öğretmen merkezli eğitimdir". Evet, öğretmen merkezli eğitim. Yani öğretmenin öğrencilerin karşısına geçip kendisini tek bilgi kaynağı olarak gördüğü, araç gereç olarak ders kitabı, yazı tahtası ve tebeşiri kullandığı öğretim yöntemi. Bir taraftan 40 dakika boyunca müfredat programında belirtilen konuyu öğrencilerine anlatmak için çile çeken öğretmen, diğer taraftan hiç kıpırdamadan öğretmeni dinlemek zorunda bırakılan öğrenciler. Bu yöntemi uygulamayan öğretmenlerimiz de var lakin terk etmek istemeyen öğretmenlerimizin sayısının daha fazla olduğunu itiraf etmeliyiz.

 

ÖĞRETMEN MERKEZLİ EĞİTİMDEN ÖĞRENCİ MERKEZLİ EĞİTİME GEÇİŞ

Öğretmen merkezli eğitim yöntemi daha çok anlatma tekniğine, bir üst aşamada soru ve cevap tekniğine bağlı bir yöntemdir. Yeni eğitim sisteminde bu yöntemin tamamen ortadan kaldırılması gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak derslerin tamamen öğretmen merkezli eğitim yöntemiyle işlenmesi durumunda öğrencilerin dikkatlerinin dağılması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bunun neticesinde de öğrencilerin kendi aralarında konuşmaları, sıraları karalayıp çizmeleri, agresif tutum içine girmeleri ve nihayetinde öğretmenin 40 dakikalık ders süresinde sınıf kontrolünü kaybetmesi gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

 

Oysa öğretmen merkezli eğitimin 1980'lerden itibaren gelişmiş ülkelerde terk edildiğini, yerini yepyeni bir eğitim anlayışına bıraktığını görmekteyiz. Aktif öğrenme başlığıyla ortaya çıkan bu yeni anlayış öğrencinin derslerde aktif görev aldığı "öğrenci merkezli" eğitim yönteminin ta kendisidir. Howard Gardner'ın "çoklu zeka kuramı" ile ivme kazanan öğrenci merkezli eğitim yöntemleri eğitim sisteminde yeni bir çığır açmış ve sınıflara yepyeni bir heyecan gelmiştir. Öğrenci merkezli yöntemler, yapılandırmacı eğitim kuramı çatısı altında çoklu zeka kuramı, işbirlikli öğrenme, proje tabanlı öğrenme, etkili öğrenme, 5E modeli, tam öğrenme, aktif öğrenme, yaratıcı öğrenme gibi burada sayamayacağımız bir çok eğitim yöntem ve teknikleriyle birleşerek okullarda uygulanmaya başlanmıştır.

 

ÇOCUK YAŞADIĞINI ÖĞRENİR

Artık çağdaş eğitim ve öğretim metotları var. Tüm dünyada 1980'li yıllarda terk edilmeye başlanılan eski eğitim yöntemlerini uygulamakta ısrar etmenin bir anlamı yok. Öğretmenlerimiz kendilerini yeniliyor, geliştiriyor. Öğrencilerimizin zeka çeşitliliklerinin göz önünde bulundurulduğu, sınıflarda daha fazla aktif görev aldıkları, işbirliği yaptıkları, grup çalışmaları içinde katılım sağladıkları, kısacası yaparak ve yaşayarak eğitim gördükleri öğrenme süreçlerinin geliştirilmesi hiç şüphesiz dersliklere ve okullara hayat katacaktır. Artık öğrencilerimiz sınıftan kaçıp kurtulmayı değil, sınıf içinde daha fazla görev almayı, öğrenmekten keyif almayı isteyecekler. Yaşam boyu öğrenme sürecinde insan kendisine anlatılanların çok azını, yaşadıklarının ise çoğunu öğrenir.

Yazarın Diğer Yazıları