Hasan Akçap

Beslenmenin eğitimi

Hasan Akçap

Ülkemizin en büyük sorunu hangisidir diye bir soru sorulduğunda aklıma ilk gelen cevap eğitimdir. Ama sonra biraz daha düşünürüm "hayır" derim kendi kendime "aslında en büyük sorun beslenmedir" diye karar veririm. Şöyle geniş bir tahlil yaptığımızda bireylerin eğitim düzeylerinin beslenme kaliteleriyle doğru orantılı olduğunu görürüz. İşte bu sebepledir ki atalarımız "sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" diye "sağlam" bir söz sarf etmişlerdir.

 

Atalarımızın sözünün üzerine söz olmaz ama atalarımız bizim ne duruma düştüğümüzü görselerdi baya üzülürlerdi. Öyle ki son yıllarda atalarımızın yediklerini yemek, giydiklerini giymek ve onların edep anlayışına dönmek gibi özlemlerimiz giderek artmakta. Son dönemde sosyal medyada ata tohumu konusunda bir araya gelen insanların sayısı çığ gibi büyümekte. Bu çok güzel.

 

Gıda konusunda gidişat hakikaten çok kötü. Ülkemizde bu gidişata dur diyen bilim insanları dünyanın sonunun zirai ilaçlardan geleceğine işaret ediyorlar. Zirai katliamın önüne geçmek, iyi tarıma yeniden dönmek ve ata tohumunun kullanılmasını yaygınlaştırmak üzere güç birliği yapan sivil toplum örgütleri bu uğurda büyük bir mücadele veriyorlar.

 

SİHİRLİ MALZEME

Peki neler oluyor gerçek yaşantımızda. Anne ve babalar alışverişe çıktıklarında evlerine yiyecek olarak neler alıyorlar? Asitli içecekler, uzun ömürlü paket gıdalar, katkılı yiyecek ve içecekler, cipsler, şekerler, zirai ilaç ve gübre kullanılarak üretilmiş meyve ve sebzeler. Çocuklarımıza yedirdiğimiz bu gıdalar onların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine ne katıyor? Otizm, zihinsel gerilik, kanser, depresyon ve Alzheimer gibi rahatsızlıklar neden bu kadar hızlı artıyor?

 

İnanın sınıfta ders dinleyen bir öğrencinin beslenme kalitesini gözlerinden anlamak mümkün. Bakışlarındaki parlaklık, dersin akışını takip edebilme ve dikkatini yoğunlaştırma becerisi. Bunları yapabilmek için çocuğun doğuştan zeki olmasına gerek yok. Uzmanlar doğru beslenen çocukların daha hızlı öğrendiklerini, hafızalarının güçlü olduğunu ve odaklanma kabiliyetlerinin yüksek olduğunu belirtmektedirler. İnsan beynimizin çalışma prensibine baktığımızda işin sırrının damarların bağırsaklardan alıp beyne taşıdığı sihirli malzemede saklı olduğunu görebiliriz. Bu anlamda yeni dönem beslenme uzmanlarının bağırsakları ikinci beyin olarak ilan etmelerini daha iyi anlıyoruz. Peki, koskoca bir gıda endüstrisinin hizmet sunduğu bağırsaklarımız aslında bizden ne ister? Şüphesiz bu konuyu önemsemek ve daha fazla kafa yormak gerekiyor. Uzmanlar evde yapılan sirke, turşu, tarhana ve diğer fermente gıdaların ne denli yararlı olduğuna, doğal ürünler tüketmenin, dengeli beslenmenin hayati önemine işaret ediyorlar.

 

Gün içinde zamanlı zamansız ağzımıza attığımız yiyeceklerin duygu ve düşüncelerimizi, ruh halimizi, davranış şeklimizi, konuşmalarımızı, öğrenme yeteneğimizi kısacası tüm yaşantımızı doğrudan etkilediğini anlatan "You Are What You Eat" isimli kitapta bizi biz yapan şeyin aslında yediklerimiz olduğuna dikkat çekiliyor.

 

RAFLARDAKİ ÜRÜNLER DEĞİŞMELİ

Peki bu gidişata toplum olarak nasıl dur diyeceğiz? Çözümün iki ayağı var. Birincisi ve en önemlisi anne ve babalar. Tepki olmadan hareket olmuyor ne yazık ki. Tepki göstermeli, karşı çıkmalı, bir araya gelerek sesimizi gürleştirmeliyiz. Çözümün diğer ayağı elbette ilgili bakanlıklar. İnsan sağlığına zarar veren tüm besinlerin üretiminin durdurulması için gerekli tedbirler alınmalı. Gıda üreten firmaların üretim şekillerini değiştirmeleri sağlanmalı. Market raflarında, pazar tezgahlarında satılan yiyecek ve içecekler artık değişmeli.

 

Tüketiciler sağlıklı ürünlere talep gösterdikçe ürünler değişecektir. Zararlı gıdaları üretenler ellerindekini satamadıklarında tüketicinin talep ettiklerini üretmeye mecbur kalacaklardır.  Demek ki çözüm bizde. Asla pes etmeden iyi tarım ürünlerini talep etmeye, satın aldığımız ürünlerde seçici olmaya devam etmeliyiz. Çiftçinin doğru üretim yapması için toplumsal duruş göstermemiz kaçınılmazdır.

 

Ve "çiftçi". Dürüst çiftçileri tenzih ederek söylüyoruz; tarlasının bir köşesinde kendisi için ilaçsız ve özel gıda üreten başkalarına "yani bize" ilaçlı, hormonlu gıdalar üreten ve satan çiftçi bizden değildir. Bu insanları hakka, hakikate davet ediyoruz. Kendisi için arzu ettiğini tüm insanlar için arzu etmeyen insan dürüst insan değildir. İlaç atmazsan ürün alamazsın diyen çiftçiye bu algının yanlış olduğunu anlatmalıyız. Çiftçinin daha fazla üretmek, daha fazla satmak, daha fazla cebini doldurmak için attığı ilaçlar çocuklarımızı, bizi, geleceğimizi öldürüyor. Oysa doğal çözümler geliştiren çiftçiler gayet de iyi ürün alabiliyorlar. 

 

Beslenmenin eğitimi olmadan eğitim olmaz. Çocuklarımızın geleceğini, sağlığını düşünüyorsak ilk önce kendi alışveriş sepetimizden başlamalı ve daha sonra ülkemizin tarım ve hayvancılık yönetimini harekete geçirmeliyiz.  Unutmayalım dünya değişir, kendimizden başlarsak eğer.

Yazarın Diğer Yazıları