Faik Kumru

İsimsiz Köy

Faik Kumru

Eskimeyen eskiler ne güzel ifade etmiş; “Doğru söyleyeni, dokuz köyden kovarlar.” Dokuz köyün dokuzu da sizin olsun. Ben, isimsiz bir köyden bütün gönül ehli insanlara, devamında da gelecek nesillere sesleneceğim. Zira bu köyde, riyakarlara asla yer olmayacak.

Bu köyün bütün sakinleri, kafası kalbiyle barışık; aklı ikna ve gönlü tatmin olmuş, yüreği empati hissiyle dopdolu insanlar olacaktır. İleride gelecek olan aydın ve münevver nesillerin, entelektüel yeni kuşakların sesi soluğu yalnız bu gibi adresi belli olmayan, hele ki hiç meşhur olmayan sade ve gösterişsiz mekanlardan yankılanacaktır.

Bütün din bezirganları, lügatinde, sözlüğünde utanma kelimesi olmayan din simsarları lanetle anılacaktır. Bu isimsiz köye, sapık dincilerin, iftiracıların, yalancıların, harami tarikatçilerin, uçkuru gevşek lutilerin, iki yüzlü cinsi sapıkların girişine hiçbir zaman izin verilmeyecektir.

Türk milleti, siyasi islam fanatizminden ve menfi milliyetçiliğin kafatasçı ırkçı faşizminden; Kürt milleti de pkk belasından kurtulmadıkça, bu kadim topraklara asla huzur gelmeyecektir.

Huzur iklimini, her insan, her millet ve her memleket sonuna kadar hak etmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde haksızlık varsa, er geç bu menfi durum her yere sirayet edecek ve ânında yayılacaktır. Küreselleşen yaşlı dünyamız çoktan bir köy haline geldi, küçüldükçe küçülüyor. Nihayetinde bu fani alem hiç kimseye baki kalmayacaktır.

Önüne geleni küçümsemek veya bir kimseyi de olağanüstü ve yapmacık bir şekilde memnun edecek zihniyete sahip olmak, ahlaki yönden düşüklüktür, son derece de çirkindir. Günümüz medeni münasebetler zaviyesinden empati olgusu, her insan için irtifa, yükselme rampasıdır. İnsani ilişkilerin seviyesi, bir toplumun çağdaşlık mertebe çıtasını işaret etmektedir.

Görülen ve tespit edilen her pozitif veya negatif sosyal gerçek, ister istemez bir kısım kişileri rahatsız edebiliyor. Bu hal, o kişileri alakadar eder, gerçeklerin farkında olan insanları değil. Elinde kalemi olan herkes, dili döndüğünce, yalnızca sosyal medyanın sanal ortamında değil, muhtelif edebiyat dergilerinde yazı ve şiir yolu ile bu durumları dile getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Her hadiseye duyarlılık gösteren hassas gönüllere ihtiyacımız bulunmaktadır.

Ve artık günümüz insanının, hakikate ses olan yazı alemine yabancı kalmaması, istenen ve beklenen bir gerçekliktir. Ülkemizin ve dünyanın şu anki durumunun, hem memleketimizden hem de yabancı medyadan takip edilmesi olmazsa olmaz bir gerekliliği yansıtmaktadır.

Tenkit edilen insanlar, geneli kapsamayan, sadece ve sadece eleştiriyi hak eden bir zümreyi hedeflemektedir. Hasbelkader bir düşünce, fikir çerçevesinde ve birtakım hakikatler ışığında dile getirilen konular, yaşanan hadiseler içinde meydana gelen ibretlik olaylardır. Toplumun içinde, gözlem yapacak ve çözüm sunacak ehliyetli kişilerin olması ise arzu edilen durumdur.

Abartı yaparak veya bazı vakaları çarpıtarak yazı yazılmaz. Yalan olan bütün her şey eninde sonunda sırıtmaya mahkumdur. Ulaşmayı arzuladığımız yegane gaye, görünen manzarayı doğru bir şekilde resmetmek ve bunu da olduğu gibi çizebilmektir. Bu hadiseleri yazmak ve dile getirmek, yaşananları tersine çevirmiyor; doğruyu yanlış, yanlışı da doğru yapmıyor.

Velhasıl, memleketimizde birçok sıkıntı, birçok da adaletsiz süreçlere maruz kalan ve yaşayan insanlar olarak bunları gündeme getirmek olmazsa olmazımızdır. Tarihe not düşmek, yaşanan bütün haksızlıkları dile getirmek, hassas yürek taşıyan her insanın boynuna vicdani borçtur. Bu borç, ödenemeyecek kadar büyük bir meblağ tutmakta ancak, dil sermayesi ile ödenmesi mümkün olabilmektedir. İşte o sermayenin kapısını da hakikat kalemi açmaktadır.

Yazılan her satıra doğru yanlış yorum yapan kişiler, ya yazının tamamını okumuyorlar ya da kendi bildikleri doğrultuda sade akıllarından geçeni konuşuyorlar. Bu şahıslar, düzgün tek bir cümleyle olsun, doğru dürüst meramını anlatamıyorlar. Ki bu gibi insanları tekrar okuryazar seviyesine getirmek, oradan da anlam dünyasının kapılarından içeri adım atmasını sağlamak elzem bir gerekliliktir. Öncelikle, ayak direme hastalığı tez elden tedavi edilmelidir.

Okuryazar demek, harfleri yan yana getirip yazan ve bunu da dili vasıtasıyla ifade eden kişi değildir. Hem okuyan hem yazan bir insan, okuduğunu anlayabilen ve bunu doğru bir şekilde yorumlayıp yalan barındırmayacak bir biçimde dile getirebilen bir insan demektir.

Yaşamakta olduğumuz bu ibretlik zaman dilimine yönelik yazdığımız her yazıda yalnız Avrupa’da değil, hemen hemen dünyanın her yerinde yaşayan ve ismi de gurbetçi olarak zikredilen insanlar da vardır. Dile getirilen hususlar içinde, size ait bir eksiklik görüyorsanız; önce düzeltiniz, bu ameliye, iş size zor geliyorsa da lütfen sükut ediniz.

Ama ne yazık ki sosyal platformlarda izlediğim bütün videolarda, bilaistisna, istisnasız, yurt dışında yaşayan insanlar buraya geliyor, bir eli yağda bir eli balda, parası da bol bir şekilde her yaz keyfine göre yaşıyor. Buradaki insanlara da durumunuz çok iyi diyor, kötü bir şey görürse de sabır tavsiye ediyor. Yani adeta adice dalga geçiyorlar ki bu hayvani bir duygudur.

Bu gibi embesil insanlar, o medeni ve güzel ülkelerde yaşamayı hiç mi hiç hak etmiyorlar. Kabul ederlerse, madem burayı seviyorlar, onlar buraya gelsin; biz de gidip o refah dolu ülkelerde yaşayalım birazcık. Olur mu? Tabii ki olmaz diyecekler. Rahat, bir taraftan insanı kaygısızca azdırırken, diğer yönden de duyarsız bir kitle meydana gelmesine vesile oluyor.

Eğer burada yaşanan acı sosyal gerçekleri kabul etmiyorlar ve bu acınası duruma da alkış tutmaya devam ediyorlar ise hiçbirine sevgimiz de saygımız da olmaz, hangi cenahtan olursa olsun. Okuduğunu anlayamayan bir insan, muhatabımız da olmasın artık. Hiç kimse kusura bakmasın lütfen. Böyle tersten bir okuma ve anlama olamaz, olmamalıdır.

Yazdıklarımız, günlük bir hadiseyi yorumlama değil, bilakis sosyal analiz özelliği taşıyan bir denemeler bütünü, gerçekleri yansıtan makalelerdir. Üstelik, yazılan ve dile getirilen hiçbir şeyde hiçbir kimseye kişi bazında asla ve asla hakaret barındıran bir cümle bulunmamaktadır. Bu fikirleri kabul edip etmemek kişinin kendine kalmış bir düşünce olabilir, başka değil.

Ki, bir konu hakkında yazı yazmak için kişilerin onayını beklemek ve talep etmek, kalem sahibi biri için en alçak bir seviyedir. Ben, gariban ülkemde, kadim Anadolu'da görünen manzarayı resmediyorum. Herkes yaşadığı yerde mutlu olsun ama başka yerlerde yaşayanları da lutfen rahat bıraksın. Ülkemizde yaşanan acı gerçekleri gizleyen, iki yüzlü açıklamalar yapan kişiler, kendinizi çok komik bir duruma düşürüyorsunuz.

Kitle psikolojisi ile hareket eden her insan, bütün insani yanlarını öldürüyor, bütün hayvani yönlerini de harekete geçiyor. Akıl iptal olurken, ne kadar kötü şehevi his varsa hemen hepsi aktif hale geliyor. Bu durum, toplumun içine karıştığı zaman aydın diye bildiğimiz insanlarda bile çoğunlukla vaki olabiliyor.

Yarın, siz ve sizin gibi sadece kendilerini, kendi çocuklarını ve kendi çıkarlarını düşünen iki yüzlü insanların çirkin yüzlerine, bütün gelecek nesiller tükürecek ve bu kişiler de her zaman lanetle anılacaktır. Nihayetinde varlığı bir ehemmiyet barındırmayan, önem taşımayan bir kişinin veyahut bir kitlenin yokluğu da hiçbir kıymet ifade etmeyecektir.

Bu millet, ne zaman ki namus kavramını apış arasından kafa, baş bölgesine taşımayı başarırsa, işte o zaman, yükselme yolundaki ilk adımları da atmış olacağız. Bize, Müslüman kimliği taşımak şart bir husus değil, o bir inanç meselesidir. Zira Müslüman, Muhammedî kişilerin yaptığı, yapacağı bütün işlerin, topluma yansıyan bütün hareketlerinin dosdoğru bir hususiyet taşıması olmazsa olmaz gerekliliktir. Yani kimlikten çok daha önce, hareketlerin Müslüman olması gereği ortaya çıkmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları