Faik Kumru

Şair

Faik Kumru

Şair doğuştan muhaliftir. Bakışlarını bütün yönlere çevirir, tek bir cihete mahkum olmaz. Şair zalimin taş atan kolu olursa, o bir şair değil, o bir mukallit ve çanak yalayıcısıdır. Şiir yazması ise iki yüzlü bir merdiven basamağı misalidir. Bir yüzü temiz gibi gözükse de öteki tarafında zorbaların ayak izleri mevcuttur. Çehresini zalimin pis ayağının altına sürmüştür. İlham diye adlandırdığı mısraları ise şeytanın sesi ve tin tinidir.

Şairin ruhu, bir yere veyahut bir kimseye asla bağlı kalamaz. Öyle özgür bir ruha bu şekilde  bağımlı yaşamak mapus damından beterdir. Darağacına bile çekilmekten daha elimdir, çok üzücüdür. Şair iflah olmaz aykırı bir sestir. Onun sesini hiçbir güç bastıramaz. Ağzı bağlansa dahi o mırıldanmaya devam eder.

Ellerine kelepçe vursalar bile dil kalemiyle yüreğinin sayfasına şiirlerini birbiri ardına yazar ve bir bütün halinde aleme neşreder. Kalemini kırsalar da kağıdını yaksalar da bu zorbalık onu yolundan asla döndüremez. İçindeki sarsılmaz inanç, en büyük istinat, dayanma noktasıdır. İstikameti, her vakit doğruluk yolunda ilerlemek ve bu yolda sebat etmek olacaktır.

Güzergahını işaretlemiş tertemiz yolda yürürken, sağına ve soluna gül dikerek ilerleyecektir. Her adım başı, hem kendine hem yürüdüğü yola hem de inandığı değerlere saygı ve sevgisini eksik etmeyecektir. Dilinde aşkın notaları eksik olmayacaktır. Sevdalandığı hakikatlere güfte yazacak, gönülden gönüllere akıp giden muhteşem besteler yapacaktır. Onu da meşk eyleyip, edep meydanında bulunan herkese seslendirecektir.

Etrafındaki yılan tıslamalarına, goril homurtularına, ayı haykırışlarına, köpek havlamalarına, şeytan fısıltılarına, cahilin teneke misali tıngırtılarına kulağını kapatıp, hesaba bile katmadan doğru bildiği hedefine şaşmaz bir niyetle koşmaya devam edecektir. Yorulup durması, biraz nefeslenmesi, gücüne taze güç katması ile her ânı hareket içinde geçecektir.

Cebanetin, kesif korkunun her yeri sardığı, cesaret hissinin kırıldığı, iyilik duygusunun dumura uğradığı, merhabanın ve selamın yabana atıldığı, kötülüğün sıradanlaştığı, karanlığın ülkeyi işgal ettiği, güneşin tutulduğu, ay’ın mehtaba küstüğü, yüreklerin ağza geldiği, bütün mekanların sessizliğe büründüğü, gerçeğe ses olan her sesin kısıldığı, şarkıların ve türkülerin söylenemediği kaotik ortamlarda avaz avaz haykıran yürekli bir hoparlör olacaktır.

Memleketin çürüyen toprağını havalandırarak, sabır içinde bekleyen taze tohumların güneşle buluşmasını sağlaması, çatlayarak yeni bir kimliğe bürünmesi, iki damla gözyaşı ile tekrar can bulması ve akabinde verimli bağrından mahsul çıkarmasını neşeyle ve zevkle izleyecektir. Her kelimesi bir can suyu misali kara toprağın mümbit bağrına düşecek ve yeni yeni filizlerin yeşermesini netice verecektir.

Ütopya gibi görülen çoğu şeyin, bir gün gelecek gerçek bir hayat rengi alacağı vakte kadar da bu tükenmez ümidini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Hasretini yaralı bağrında taşısa da özlem kokan her tasavvurunu, düşüncesini hakikatle taçlandıracaktır. Enerjisini boşa harcamayacak, her adım başında niyet yenileyecek ve kararlı adımlarla hedefine ulaşacaktır. Lakin amaca götüren her yolu bir Makyavelist zihniyet gibi mübah görmeyecektir. Temiz yol, temiz adım.

Sağdan soldan gelen ayak çelmelerine, dirsek atmalarına, küfür söylemlerine, hakaret yüklü marazi cümlelere, enerji emen çağ dışı vampirlere aldırış etmeden, hiç ehemmiyet vermeden söyleyeceği ne ise onu söylemeye ve yazmaya bütün yüreğiyle devam edecektir. Niyeti ne yönde ise değişmez sabit bir nazar ile haykırmaya karar vermiştir.

Şair, ben aşkı değil, aşkı sen bilirim diyerek sevgiliye kopmaz bağlılık bildiren esrik bir aşk insandır. Onun gönlü kötü tahayyüllerin, bet düşüncelerin işgali altına girmez. Bütün serseri leşkerleri kendi toprağından tez vakitte kovmasını çok iyi bilmektedir. Gönül memleketinde ne zulme rıza gösterir ne de tiranlığa razı olur. Sosyal tsunamilerin her yeri birbiri ardına bastığı, insanları önüne katıp bir çöp gibi sürüklediği ve tesirini bütün şiddetiyle hissettirdiği harabe mekanlara devasa dalgakıranlar inşa eden cesur bir mühendis, diğerkam bir mimardır.

Çıktığı bu yolun bütün zorluklarını bilen, ona göre de ta öncesinden tedbirlerini almayı hiçbir zaman ihmal etmeyen bir karar insanı ve bir dava adamıdır. Davası, bütün bir insanlıktır, doğruluktur, hakikattir. Yanlış yöne adım atmaya tenezzül etmez. Adi bir çıkar çevresinde tur atmaz. Hak edilmeyen bir paraya el sürmez. Emek hırsızlığının hep karşısındadır. Alın terini en kutsal bilen bir emek sevdalısıdır.

Yazdığı, yazıyor olduğu veya yazacağı hemen her mısrası, her beyti ve her kıtası gönül sesini dillendirecek safi bir duruluğa sahiptir. Mukallit, taklitçi bir iki yüzlülüğe düşmeyecek kadar kendi gerçeğini yapılandırmış olması, en önemli bir özelliği olacaktır. Kendisi olmak, kendi yolunu tespit etmek ama önceki yürüyenlerin yolundan da haberdar olmak, yürüdüğü yolu daha selametli bir hale getirecektir.

Kibir ve burnu büyüklük gibi rezil bir hal, en hastalıklı bir durum olduğu için, kendi şahsında nefsini yere çalmaktan imtina etmeyecek, kaçınmayacaktır. Her sözüyle ve her davranışıyla uyum içinde yaşamak, sağlam karakterinin topluma yansıyan tarafını gösterecektir. Nasıl ise o şekilde görünmek ve göründüğü gibi yaşamak asıl olan tarzıdır. Tezat bir yaşam, herkesten çok önce gönül erbabı olan birine züldür, dipsiz bir alçalmadır.

İçinde neşet ettiği bir milletin rengiyle renklenmeyen ve o rengi de temsil etmeyen bir insan, o toprağın ve o suyun beraber karıldığı hamurdan değildir. Rengarenk yapısının desenindeki bir model ve bir motif değildir. Ülkenin özünü teşkil eden kültürden değildir. İnançlarını ve kimliğini hakir gören, kendi halkının sinesi hançerlemiştir. Otantik yapısını inkar eden, kendi beden binasını da harabeye çevirmiştir.

Bu endişelerin hepsini arkaya atarak, hakikatin dosdoğru yolunda, gerçeğin şaşırmaz ve şaşmaz rehberliğinde yürümeye azmetmiş bir şair, en yüce ideale talip olmuştur. Kalbindeki safiyet, yüreğindeki güzellik, niyetindeki iyilik, yaşantısındaki sadelik, dilindeki temizlik, kalemindeki kuvvet, hislerindeki empati, gönlündeki diğerkamlık gibi hususiyetler onun yol haritası olacaktır.

Rotasını iyiliğe kilitleyen bahtiyar yolcu, yürüyeceği yolu tayin etmiş ve talihli seyahatine başlamıştır. Varacağı selametli sahil de şanslı yolcusunu dört gözle gözlüyor olacaktır. Gönül bayrağını eline almış ve zapt ettiği nefis kalesinin burçlarına dikerek zaferini ilan etmiştir. Zamanın kayda geçirdiği her hadisenin sorgulanacak olması her âdem için kaçınılmaz bir sonuç. Neticesi iyi mi yoksa kötü mü olacak, bunu da yolcunun kendisinin belirleyecek olması öncesinden tayin ve tespit edilmiştir. Seçenekler seçecek kişinin düşünce yapısına göre renk alacak, kader elbisesini ise kendi iradesiyle biçecek ve kendi elleriyle dikecektir.

Bu yolda şairin sırtındaki şeleği, yükü iki katına çıkmıştır. Çünkü o bir bilendir, farkına varan ve farkında olandır. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ilahi beyanının bir muhatabıdır. Ölçüyü bilen, tartmayı da bilendir. Bu ölçü ve bu tartının sayesinde, hakikatleri ta yüreğinin içinde yaşayan ve hisseden bir gönül eridir. Her aşaması ile gönül memleketindeki hayatını yaşayan bir gönül erbabı, kalbi bir heyecanla hakikatlerin dili dudağı olmaya yemin etmiştir.

Bu kesin karardan geri dönüş mümkün gözükmemektedir. “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” atasözü, darbımeseli bu yolun parolasıdır. Yol güzergahı belirlenmiş, parola tespit edilmiş ve yola revan olunmuştur. Varılacak hedefin belli olması ise en önemli bir şans olmakla birlikte barındırdığı tehlikeler de yolcuya eşlik edecektir.

Bu yolun yolcusu kader planı içine gizlenmiş olan keder katalizörünü bitmez bir enerji gibi kullanarak, adım adım yürüyüşe geçmiştir. Ezcümle, gerçek şairin kaleminden kan ve kin damlamaz ama her haksızlığı da dile getirmekten geri durmaz. Şairin sihirli kaleminden düşen her mürekkep damlası, düştüğü hemen her yerde gonca gül bitirmekte ve devasa gül bahçeleri meydana getirmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları