Eyyüp Altun-Sosyolog

1915'te ne oldu?

Eyyüp Altun-Sosyolog

Kürtler yaklaşık bin beş yüz yıldır Ermenilerle ilişki içinde. Özellikle kitlesel coğrafya değişimi noktasında bu ilişki farklı bir boyut kazandı. Ancak iki halk arasında yaşanan ilişkiler daha ziyade çatışma biçiminde süregelmiştir. İslamiyet’i kabul etmesiyle belli bir üstünlük yakalayan Kürtlerin verimli topraklara dönük iştahının kabarması bu çatışmayı büyütmüştür. Her iki halkın yaşadığı coğrafyayı egemenlik altında tutan Müslüman devletler, bu çatışmada İslamiyet’i kabul etmiş Kürdü korumaya özel bir önem vermiştir. Çünkü Anadolu’nun doğusunun egemenlik altında tutulması Kürtler üzerinden olacaktır.

Bölgenin İslamlaşması Kürde kazandırırken Ermenilere kaybettirmiştir. Ancak Osmanlı’nın güçlü dönemlerinde belli bir huzuru yakalayan bu Hıristiyan halk, 19. yüzyılın ortasından itibaren siyasallaşma sürecine girdi. Bu süreçte Osmanlı düşmanı devletlerin ilgisine mazhar olan Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nda tercihini Rusya, Britanya ve Fransa’dan yana yaptı. Durum değerlendirmesi yapan Kürtler, bölgenin bu güçlerin eline geçmesiyle büyük bir kıyıma uğrayacağını fark ederek doğal müttefiki Osmanlı’yı bırakmadı. Çünkü tutunacağı biricik kuvvet Osmanlı'ydı. Dönem itibariyle Almanya ve Avusturya hariç, Avrupa’nın diğer güçlü devletleri Osmanlı ülkesinin doğusunu ele geçirme noktasında Ermeniler üzerinden hesap yapmaktadır. Müslüman Kürt, bu ülkelerin ilgisini çekmemektedir.

Bu koşullarda padişah II. Abdülhamit’i devirerek iktidara gelen İttihat ve Terakki, istibdada karşı mücadelede kendisini yalnız bırakmayan Ermenilerin durumunu iyileştirmek için bir dizi reform yapar. Bu durumdan rahatsız olan aşiret reisleri ve Hamidiye Alaylarına mensup milis başkanları İstanbul’a giderek hükümeti Ermenilere dönük reformlar yapmaması konusunda uyarır. Çünkü Ermenilerin bölgede etkinlik kazanması Kürtlerin siyasal bakımdan öncelik kaybetmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca Kürtler Ermenilerin Ruslarla ve diğer Avrupalı devletlerle dirsek temasına girdiğini hükümetten önce sezmiş, tehlikenin boyutlarının sanıldığından çok daha büyük olduğunun farkına varmıştır.

Kürtler gittikçe zayıflayan Osmanlı’nın bölgeyi kaybedebileceği ve yerini Rus destekli Ermenilere bırakacağı yönünde güçlü bir algıya sahiptir. O dönem itibariyle Kürtlerin böyle düşünmelerinin haklılığı aslında yabana atılır bir durum değildir. Çünkü Avrupa ve Rusya, Ermeniler üzerinden bölgeye sızma politikasını çoktan yürürlüğe koymuştur. Tarihçi Bilal Şimşir, Osmanlı Ermenileri adlı çalışmasında İngiliz hükümetinin İstanbul başkonsolosluklarına gönderdiği, Ermenilerin sosyoekonomik ve siyasal durumunu rapor etmesini emreden belgeleri yayımlamıştır. Buna göre İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu uzun bir çalışma sonucu hazırladığı raporu ülkesine göndermiştir. Bu raporların hazırlandığı tarih, 1860’ları göstermektedir. Bu da Avrupa’nın Ermeni politikasının 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ivme kazandığını göstermektedir. Ruslar ise neredeyse iki yüz yıldır (18. ve 19. yy) konu üzerinde çalışmaktadır.

Kürtlerin bölgeyi kaybetme korkularının yersiz olmadığını sonradan ortaya çıkan gelişmelerden anlıyoruz. Soykırım tezini savunan yazar M. Kalman, konuyla ilgili kitabında şöyle diyor:

“Taşnak Partisi, İttihat ve Terakkiyle bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın amacı şuydu: 1- Meşrutiyeti her türlü gerici güçlere karşı korumak… 2- Ermeni vilayetlerinde en önemli sorun olan toprak sorununa bir çözüm yolu bulmak… 3- Ermeni vilayetleri için yöresel geniş bir özerk idareyi kurmak…”

Kalman devam ediyor:

“Gördüğünüz gibi Taşnak Partisi’nin çıkış noktası, Ermenistan’dı. Ermenistan’la ilgili yukarıdaki üç önemli sorun Kürtleri Ermeni dostluğundan ayırıyor ve onları Ermeni düşmanı yapıyordu. Kürtler tedirgindi; çünkü Kürdistan topraklarının bir kısmının büyük devletlerin yardımıyla Ermenilere verileceğinin rahatsızlığı içindeydi.”

1918’de kurulan Ermeni devletinin ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni de 1923’te Romanya’daki konferansa sunduğu bir raporda Gönüllü Birliklerin kurulmasının hata olduğundan, ilkesiz bir şekilde Rusya’ya bağlılığın yanlışlığından, Türklerin tehciri uygulamaya mecbur bırakıldığından, Ermenilerin Müslüman köylerine saldırılarından, Ermeni örgütlerin Batı’nın dikkatini çekmek için eylem yaptığından söz etmektedir. Kaçaznuni bu raporunda Ruslara ve Avrupa’ya güvenen partilerinin Müslümanlara (aynı zamanda Kürtlere) karşı hesapsız bir savaş başlattığını ve bunun derin bir hata olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

Osmanlı’da uzun yıllar rahiplik yapan Papaz Lipsos ise Ermeni saldırılarının bölgedeki diğer halkları (Kürtler ve Türkler) yok etmeyi amaçlayan emperyalist bir planın gereği olduğunu şu cümlelerle aktarıyor:

“Ermeni sorunu durup dururken ortaya çıkmamıştır. Avrupa diplomasisinin yarattığı bir sorundur.” “Ermeniler, Rusya ve İngiltere’nin politik çıkarlarının kurbanıdırlar.” “Ermeniler, Londra ve Petersburg arasındaki diplomatik satranç oyununun piyonu oldular.” “Padişah ve Jön Türkler, İngiltere ve Rusya’nın diplomatik oyunlarının bir sonucu olarak Ermenileri Türkiye’deki en tehlikeli etnik grup olarak görmeye başladılar.” “Önce arkanızdayız dediler (Batılı devletler) sonra onları (Ermenileri) yalnız bıraktılar.”

Tarihçi Mehrdad Izady ise işin bir başka boyutuna ışık tutuyor. Izady, Kürtler adlı çalışmasında, Kürtlerle ilgili aşağı yukarı bütün ayrıntıları vermiş. Kitabın ilk sayfalarında yer alan bir harita, Taşnak Partisi’nin Kürtlere dönük niyetlerini ortaya koyuyor. Harita, 1919’da Paris Barış Konferansı’na Taşnak Partisi’nce sunulan, Ermeni talepleri kapsamında istenen vilayetleri gösteriyor. Buna göre, Trabzon, Kars, Doğubayazıt, Iğdır, Bayburt, Erzurum, Muş, Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Maraş, Antep ve Adana kurulması öngörülen Ermenistan sınırları içine alınmış. Hatta şu anda Irak sınırı içinde bulunan Amediya bölgesi bile bu haritaya dâhil edilmiş. Peki, Ermeniler bu büyük bölgeyi ele geçirdiklerinde Kürtler nereye gidecekti? Ekim Devrimi faktörü olmasaydı Ruslar sözünü ettiğimiz bu şehirleri Kürtlere rağmen ele geçirmeyecek miydi? Elbette ele geçirecekti; hatta Adana’ya kadar işgaller devam edecekti. Eğer Lenin Anadolu içlerine kadar inmiş olan Rus ordusunu geri çekmemiş olsaydı şimdi bir Ermeni “soykırımından” değil, bir Kürt soykırımından söz ediyor olacaktık. Ya da şöyle söyleyelim: Ermenilerin yaşadıklarını Kürtler yaşayacaktı; yani Anadolu’da tek bir Kürt bile kalmayacaktı. Bu varsayım bile tek başına Taşnaksütyun’un ne kadar tehlikeli bir politikanın içinde olduğunu göstermeye yetiyor. Çünkü işgale karşı direnen Kürtler ya öldürülecek ya da topraklarından göçe zorlanacaktı.

Yukarıda belgeler ışığında sunulan bilgiler, Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’dan yana saf tutma ve Rus-Ermeni kuvvetlerine karşı direnişe geçme gerekçelerini ortaya koymaktadır. Dönem itibariyle Kürtlerin Ermeni algısı bu yöndedir. Taşnak Partisi, Ermenilerin Anadolulaştığı gerçeğini görmezden gelerek homojen bir bölge yaratma emelleri peşinde koştu. Ne var ki tarih böyle bir yanlışı affetmedi ve İngiltere-Rusya ikilisine güvenerek uygulanan yanlış strateji Ermenilerin Anadolu’yu tümden kaybetmelerine neden oldu. Ermenilerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarında yarar olduğunu düşünüyorum.

 

Yorumlar 2
yaşa 12 Ağustos 2021 08:51

Gerçekten Doğru Bir Analiz Olmuş Hocam

yaşa 12 Ağustos 2021 08:51

Gerçekten Doğru Bir Analiz Olmuş Hocam

Yazarın Diğer Yazıları